Yıkan tradutor Espanhol
30,633 parallel translation
Babam tarafından beynim yıkandığı için ya da bir şeyler kanıtlamaya çalıştığım için de değil.
De hecho, voy a hacerlo. Y no porque Papá me haya lavado el cerebro o porque esté intentando demostrar algo.
Tabii ki vermedik. Aranızdan biri kan öksürmeye başlarsa onu öyle hızlı kapı dışarı ederim ki neye uğradığını şaşırır.
Dios no, no lo hemos hecho, y si alguno de vosotros empieza a toser sangre, os echaré a patadas de aquí tan rápido, que la cabeza os va a dar vueltas.
Sana bir şey söyleyeyim Einstein, çok feci halde yanılıyorsun ve sana bunu kanıtlayacağım.
Bueno, adivina, Einstein, estás completamente equivocado, y estoy a punto de demostrártelo.
Beceremeyeceğini defalarca kez kanıtladın.
Lo que has demostrado de ser incapaza una y otra vez.
Kan gövdeyi götürür.
Y habrá matanza.
Alice Tetch'in kanıyla neler yaptığımızı söyleyeceğim, karşılığında da sen...
Te diré qué estamos haciendo con la sangre de Alice Tetch y a cambio... tú...
Telefonunu alıyorsun, onu arıyorsun, ve ona Valerie Vale'in Alice Tetch'in kanı hakkında konuşmak istediğini söylüyorsun.
Solo toma el teléfono, marcar su número y le haces saber que a Valerie Vale le gustaría una entrevista para hablar sobre la sangre de Alice Tetch. ¿ Ves?
İşler karışacak derken de dostlarım tetiği çekecek ve masanın her tarafına kan ve beyin sıçrayacak demek istiyorum.
Y por feas me refiero a que mis dos amigos jalarán sus gatillos, y entonces tendremos sesos y sangre por toda esta hermosa mesa.
Eğer kan gölüne dönmüş bir yer görmezsem belki o zaman inanırım.
Si no encuentro un río de sangre y una carnicería, entonces, quizás, te creeré. Bien.
Sonra kanın tadını alınca hoşuna gitti, değil mi?
Pero entonces tuviste gusto por la sangre, y te sentó bien, ¿ verdad?
Lily hapse giriyor, Daria ve Naomi de öldüğü için boşa çıkan evler olacak.
Con Lily marchándose, y Daria y Naomi muertas, creo que queda un apartamento libre.
Ve olası bir kanıtı yiyorsun.
Y que estás comiéndote posibles pruebas. - ¿ Qué?
Ekip daha fazla kanıt toplamak için daha geniş bir alanı aramaya başladı.
Y he acabado la comprobación de antecedentes de todos los invitados en la boda.
Kendi kanımı incittiğimi hesaba bile katmıyorum.
Dejemos de lado cómo he dañado mi propia carne y hueso.
Eric'in babası gitmeni sağlamak için aldatıyormuş gibi gözüktüğün sahte kanıt yarattı.
El padre de Eric creó pruebas falsas de que estabas siendo infiel y trató de chantajearte para que te fueras.
Babam bana sahte olduğunu bildiğim kanıtları gösterdi.
Mi padre me mostró las pruebas y sabía que eran falsas.
Sayın Hakim kanıtlarımız hâlâ sapasağlam.
Su Señoría, nuestro caso fue y todavía es sólido.
Eyalet'in elinde 16 yıl önce Perry Smith'in Memur John Decker'ı öldürüp suçu üstlenmesi için Joe Fields'a para verdiğini kanıtlayan birçok kanıt var.
El Estado tiene plenas evidencias que probarán que hace 16 años, el demandado, Perry Smith, asesinó al oficial John Decker y pagó a Joe Fields para ir a prisión por ese crimen.
Kanının kalanını alın sonra köpeklere verin.
Quitadle el resto de la sangre, y dádsela a los perros.
Bayan Greenfield çok kan kaybetmiş. O izleri yok etmenin bir imkanı yok ama durumu iyi.
La Sra. Greenfield ha perdido mucha sangre y no hay forma de quitar las cicatrices, pero está estable.
Öyle ve senin de gelip bir kanıt bular misin diye göz atmanı umuyordum. Ve işi yanlış yapmadığıma emin olurdum.
Sí, y esperaba que tú pudieses, ya sabes, echar un vistazo, buscar pistas, asegurarte de que no me dirijo a una trampa.
Nazikçe levhayı sorarsın, Sincap götünden çıkan notları dört farklı fontta basıp, biz evde yokken posta kutumuza sıkıştırmazsın.
Entonces, ven con un plato de galletas o algo así y háblanos de frente sobre el letrero en vez de dejar tus notas patéticas impresas en cuatro tipos de letra distintos en nuestro buzón cuando no hay nadie en casa.
Adli tıp, kemerdeki boyanın yanı sıra son kurban David Morales'e ait bir parmak izi buldu. Bir de ona ait olmayan soluk bir kan lekesi buldular.
Además del dibujo del cinturón, los forenses sacaron una huella... que coincide con David Morales, la última víctima del ACP... y una débil mancha de sangre, que no coincide con Morales.
Bak, gidip de kocasını defnettiği gün kayınvalidemden kocasının seri katil olmadığını kanıtlamak için DNA örneği alma izni istemeyeceğim.
No voy a entrar y pedirle a mi suegra una muestra de ADN para probar... que su marido no era un asesino en serie... el día que le va a enterrar. Entiendo lo que dices.
Bazen kanı çekip yerine mumyalama ilacı koyuyorlar.
A veces drenan la sangre y la reemplazan con líquido para embalsamar.
Peki bilinçli olduğunu kanıtlarsa, duruşmaya çıkacak mı?
Y si demuestra que tiene consciencia, ¿ tendrá su juicio?
Ya kanıtlayamazsa?
¿ Y si no lo consigue?
- Eğer kanıtlayamazsa?
Y si demuestra que tiene consciencia, ¿ tendrá su juicio?
Ağlayamadığım, kanım olmadığı ve ellerimi ovuşturamadığım için üzgünüm.
Y lo siento si no puedo llorar o... sangrar o retorcerme las manos para que os deis cuenta.
Şimdi sentetik konseyinden Bayan Hawkins Kraliyetten Bayan Patel'in kilit kanıtlarını dinleyeceğim.
Ahora voy a escuchar las argumentaciones principales de la Sra. Hawkins, abogada del sintético, y de la Sra. Patel, por la Corona.
Kanıtın yükü senin üzerinde ve korkarım ki sağlam bir delilin yok.
Demostrarlo es su responsabilidad y me temo que no tiene ninguna prueba sólida.
Onları gerçek jüri üyeleriymiş gibi hergün duruşmalara soktuk. Bütün tanıkları dinlettik ve kanıtları gösterdik.
Los tenemos asistiendo al juicio cada día junto con el jurado real para oír de primera mano cada pieza de evidencia y cada una de las declaraciones.
Kan nereden geliyor Bay Christie?
¿ Y toda esta sangre, Sr. Christie?
Haley Meyers'a saldırdığına ve ofisimdeki hâline şahit olduktan sonra... Emma'nın ciddi bir şiddet eğilimi olduğu kanısına vardım.
Tras presenciar su ataque contra Hayley Meyers y el vandalismo en mi despacho, se hace evidente que Emma tiene graves tendencias violentas.
Bunu o yaptı ve kanıtlamanın çok kolay bir yolu var.
Ella lo hizo y hay una manera muy fácil de demostrarlo.
Masken iyi. Kanın iyi, her şey yolunda.
La máscara está bien y la sangre también.
Çocuklar kan, ter ve gözyaşıdır yani.
Los hijos son lágrimas y sangre, ya sabe.
Zor zamanlardan geçiyor da karşıma çıkan bu fırsatın iyice moralini bozabileceğini düşünüyorum.
Está pasando una mala racha, y siento que teniendo esta oportunidad voy a hacerle sentir peor.
Sıkıyönetim altındaki Medellin'in yanında Holguin'in merkezi Kan Kalesi'ne benziyordu.
Medellín estaba bajo la ley marcial y Carlos Holguín parecía una base militar.
Los Pepes'in metodu işe yarıyordu. Ve bu Escobar'ın kanına dokunuyordu. KOLOMBİYA POLİSİNİN NAMINA
El método de Los Pepes funcionaba y no cabían dudas de que estaba afectando a Escobar.
Bazıları içlerine baktılar, buraya gelmek için geçtiğimiz yollara. Kendilerine ellerine bulaşmış kanı ve onu nasıl temizleyeceklerini sordular.
Algunos empezaron a cuestionarse el camino elegido, a preguntarse cuán manchados de sangre estaban y cómo podían limpiarse.
Bunu kanıtlayacağım çünkü şununla başlıyoruz.
Y les probaré eso porque vamos a empezar con esto.
Merhamet dileyen tekerler ile birlikte Olmayan'a döndüm ve 3 litrelik altı silindirli turbo şarjlı motordan çıkan 365 beygir gücünü serbest bıraktım.
Con las ruedas suplicando clemencia, volví a la No Recta y solté los 365 rampantes caballos de potencia del motor turbo alimentado de seis cilindros en línea y tres litros.
Ama devam etmek için, para kazanmalıyım. Eğer kazanamazsam, biz aç gideriz, ve açlik kan çıkartır. Bizim insanlarımız... ikisini de istemiyor.
Pero si queremos seguir adelante tenemos que hacer dinero, porque sin dinero viene el hambre, y el hambre llama a la sangre, y nuestra gente no quiere ni hambre ni sangre.
Sen ona kanını verdin, o ise seni yalnız bıraktı.
Habéis escupido sangre por él, y os ha dejado solos.
Sana çok kanım ısındığı için bir sırrımı vereyim.
Te diré algo, porque obviamente tenemos una buena relación y todo.
Kırmızı, yalnızca iyi bir serveti değil aynı zamanda halkımızın kanı, çektiği acıları temsil eder.
El rojo no solo simboliza buena fortuna, sino también la sangre y el sufrimiento de nuestro pueblo.
Eline hiç kanıt vermedim.
Y no tiene pruebas.
Ama dürüst olmak gerekirse, elinde sadece komplo teorileri var ama kanıtın yok.
Pero, a decir verdad, todo es especulación y no hay ninguna evidencia de que haya una conspiración.
O olduğuna dair kanıtlar bulmalıyız.
Necesitamos evidencia de que está muerto.
Pekâlâ, Voydian ve Bob Lee Swagger arasında bir bağ olduğuna dair herhangi bir kanıta rastlamadım ama tuhaf şeyler olduğu da doğru.
Bueno, no he visto ninguna evidencia lo que sugiere una conexión entre Voydian y Swagger, pero... así, las cosas más extrañas han sido cierto.