Zanaat tradutor Espanhol
219 parallel translation
yiyecek veya giyecek, ev veya makine. herkes için bir değer ifade eden, zanaat özelliği taşıyan herhangi bir şey.
comida o vestido, casas o máquinas, obras de arte o cualquier cosa valiosa para todos.
Sonra... bilirsin, tablo satmak zor zanaat.
Luego, ya sabe, vender cuadros es mal negocio.
- Hayır, evlilik zor zanaat. - Her zaman derim ki...
No, Tom, el matrimonio es algo duro.
Zanaatın nedir?
Pero ¿ en qué trabajas?
Benim zanaatımda kimseye kötülük etmeden herkese pençe vurabilir insan.
Señor, ejerzo mi oficio con la conciencia tranquila... y, de hecho, remiendo suelas.
İyi bir ailenin üçüncü oğluydum. ve hiç bir zanaat eğitimi almamıştım. Erkenden kafamı İngiltere'den ayrılıp dünyayı dolaşma düşüncesi kurcalamaya başlamıştı.
Al ser el tercer hijo de una familia de buena posición y no haber sido educado para los negocios mi cabeza pronto empezó a albergar la idea de abandonar Inglaterra, de ver mundo.
Çocuk yetiştirmek gerçekten zor zanaat.
Criar a los hijos es una tarea muy difícil.
Belki zanaat işlerinin birinde yardım edersiniz.
Quizás con alguna manualidad.
O hâlde Usta Granacci'nin burada olmasına daha da sevinmeliyiz. Keza resim yapmak Michelangelo'nun zanaatı değil.
Es doblemente bienvenido ya que la pintura no es el fuerte de Miguel Ángel.
Resim senin zanaatın değil ama?
¿ Aunque la pintura no sea tu fuerte?
- Zanaatım olacak.
- La haré mi fuerte.
Zanaatından bir manastır yaratmışsın kendine.
Que convertiste tu trabajo en un monasterio.
Hâlâ zanaatımın resim olmadığını düşünüyorum.
Aún digo que la pintura no es mi fuerte.
Biz zanaatın olsaydı, daha iyiydi.
Si tuvieras un oficio, todo sería coser y cantar.
İçinde bulunduğumuz bilim çağında, hala kimsenin ayna yapma zanaatında mükemmele ulaşamaması beni çok şaşırtıyor.
Sabe, siempre me he asombrado de que, en esta era científica, nadie haya todavía perfeccionado el arte de captar el simple reflejo.
Bu zanaat 200 yıldır varlığını sürdürmektedir.
Este es un arte... que ha sobrevivido durante prácticamente- - casi 200 años.
Baksana, bugünlerde kovboyluk zor zanaat olmalı, mahmuzlarını sattığına göre.
Un vaquero debe estar muy desesperado para querer vender sus espuelas.
En azından bir zanaat öğrenmeli.
Al menos, debería aprender un oficio.
Zanaat, Danny!
¡ La hermandad, Danny!
- Bizi zanaat kurtardı.
- Eso es lo que nos ha salvado.
Zeki olmak zor zanaat.
Es complicado acertar.
Bak, bu zanaatın sırrı kazığı bu şekilde...
Verás, el secreto de este arte consiste en las duelas....
Senin rehberliğin ve zanaatın olmadan ben ne yaparım?
¿ Qué voy a hacer sin tus consejos sin tu sabiduría?
Ama sonra, Karanlıklar Efendisi yüzük yapma zanaatını öğrendi... ve Hükmeden Yüzüğü yaptı. Hepsine hükmedecek Tek Yüzük.
Pero luego el Señor Oscuro aprendió el arte de hacer Anillos e hizo el Anillo Regente el Anillo que los reinaría a todos.
Zengin olmak zor zanaat, evlat.
Volverse rico es un trabajo duro.
Güzel zanaat.
Una linda y pequeña embarcación.
Onda, bir Arabî'nin dolambaçlı zarefeti, bir Etiyopyalı'nın ateşi, bir Fransız'ın korkmuş samimiyeti, bir Hintli'nin yüksek zanaatı, bir Yemenli'nin utangaçlığı ve bir Çinli'nin dar dehlizi vardı.
ella tenía Ia gracia de una árabe,... el calor de una etíope,... Ia honestidad de Ias francesas y eI arte de Ias indianas,... Ia timidez iemenita,... y eI pasaje apretado del chino.
Size sordukları zaman, işe yarar bir zanaatınız olduğunu söyleyin.
Cuando les pregunten díganles que tienen un trato.
Baloların bununla alakası, dans pistinin zanaatımı biraz daha mükemmelleştirip yeni şeyler öğrenmeye, yeni fikirleri gerçek dünyaya taşımaya vesile olması.
En lo que respecta al baile, los desfiles son importantes, porque me sirven para perfeccionarme, aprender cosas nuevas y poner en práctica ideas nuevas.
İşimden nefret ettiğini biliyorum ; ama bu da diğerleri gibi bir zanaat işte.
Sé que odias mis negocios, pero es un arte como cualquiera.
Ben sanat ve zanaat kanalına üye olmak istemiştim.
Quería suscribirme al canal de Artes y Oficios.
O öldüğünde onun zanaatı onunla ölecek.
Cuando muera, su oficio morirá con él.
Savaş çabasına yararlı olacak bir zanaatın olduğuna...
Tienes que tener un oficio.
Dışarıda, zanaatını icra etmiyor musun?
¿ No estás afuera haciendo lo tuyo?
Ne zanaatı bu, Christopher?
¿ Y qué es eso, Christopher?
Jack'in zanaatı, zor sorulara kolay cevaplar üretip, ihtiyacı karşılamak.
El negocio de Jack es descubrir y proporcionar respuestas fáciles a preguntas difíciles.
- Zanaatını öğren.
- A ensayar tu papel.
Gidebilecek hiç bir yerim olmayıp bildiğim bir meslek yada zanaat elimde yoktur.
No tengo a donde ir, ni profesión ni trabajo.
İş bilmem, zanaat yok.
No tengo habilidades.
Alman zanaatı işte!
Buena ingeniería alemana.
Kendi şirketimi kurdum ve Alman zanaatını tüm dünyaya pazarlayacağım.
He comenzado mi propia empresa.Voy a exportar... ingeniería alemana en todo el mundo.
Jackie Chan bu yerlerde olağanüstü bir zanaat gösterir.
Jackie Chan ha practicado su extraordinario arte.
İşte bu akşam bu zanaatı yapacağız.
Scouts Judíos Salón de Actos Éste es el trabajo manual de esta noche.
Sanat ve zanaat döneminden sandalye.
Silla angosta del período artesanal. Mesa de caoba con sombreado.
Sanat ve zanaat tanrısı olduğuna göre, hobi olarak ne yaparsın?
Entonces, si eres el dios de las artes y manualidades ¿ cuál es tu pasatiempo?
{ \ cH00FFFF } Seninle konuşmak bir zanaat. { \ cH00FFFF }
¿ No crees que es trabajo el hablar contigo?
Havaya gireceğimiz, oyunculuğumuzu güçlendireceğimiz ve zanaatımızı geliştireceğimiz yer.
Donde tonificamos y fortalecemos los músculos del nuestro oficio.
Ve zanaatını öğrenecek onur ve disiplinin yoksa, burada olmayı haketmiyorsun.
Y si no tienes el honor y la disciplina de aprender tu oficio entonces, francamente, no mereces estar aquí.
Dedim ki : "Bu çocuk birisi olmak istiyor, bu çocuk zanaat öğrenmek istiyor".
Me dije : "Este chico quiere ser alguien, este chico quiere aprender cómo".
Bir zanaat bilmeyen adamın yapabileceği düzgün bir iş yok.
No hay auténtico trabajo para un hombre sin oficio.
Zor zanaat.
No es fácil.