Zayıflık tradutor Espanhol
1,109 parallel translation
Yanlış yerde bir zayıflık olursa, tekrar köleliğe döneriz,...
Una debilidad mal vista y vuelve a la esclavitud,
Bu bir zayıflık değil.
No es una debilidad.
Çifte zayıflık, çünkü kumarı seviyor ve oynamasını bilmiyor.
Es una doble debilidad. ... porque no sabe jugar.
Bu delice ve utanç verici zayıflık da neyin nesi?
¿ Qué es esta debilidad vergonzante?
Belki de bu zayıflık onu zafere taşıyacak.
Quizás esto le dé el triunfo.
Cumhuriyet zayıflık göstermemelidir.
La República no debo mostrar debilidad....
Bu doğalarında olan bir zayıflık.
Es una debilidad inherente. No, es una virtud.
Bu zayıflık midemi bulandırıyor!
¡ Esta debilidad me repugna!
Demek az önceki zayıflık? Öyleyse...
Ahora entiendo esta debilidad, esta...
Zayıflık gösterirsen, şiddet görürsün.
Si emites debilidad, atraes agresión.
Bu zayıflık Vincent.
Es astenia, Vincent. Astenia.
Mantıktan ötesini görebilmek. O buna zayıflık derdi. Ama bunun olağanüstü bir gücün kaynağı olduğunu keşfettim.
No entendía que yo pudiera ver más allá de la pura lógica, pero yo sabía que era la fuente de una fuerza extraordinaria.
Görünüşe göre, olağan bir zayıflık.
Es más como desgaste natural.
Bir anlık zayıflık, değil mi?
Un momento de debilidad.
Carter zayıflık gösterdi ve devreye girdin.
Carter flaqueó y tú interviniste.
Şimdi, zayıflık yok, terleme yok.
Ahora bien, no hay debilidad ni sudor.
Onların aynı zamanda bir zayıflık olabileceğini de keşfedeceksiniz.
Supongo que sabrá que también puede ser un punto débil.
Ve zayıflık sadece bağırsaklarını harekete geçirir.
Y la debilidad solo produce que tus tripas salgan
Bana göre insanlar her an ahlaki zayıflık gösterirler, yapabildikleri her an.
Creo que la gente ha estado siempre en decadencia, siempre que han podido.
Gençliğin verdiği bir zayıflık.
Es una debilidad de los jóvenes.
Sadece tam bir zayıflık duygusu.
Es una sensación de intensa fragilidad.
Güç ver, tanrım, nerede bir zayıflık varsa oraya.
Envía la fuerza, Señor, gloria a Dios, allí donde hay debilidad.
General hangi şeyleri kendi için zayıflık olarak algılıyorsa algılasın.
La única debilidad que al general debería preocuparle es la suya propia.
Dişisel zayıflık onları evde tutmanın, örgü yapmalarının korseyle gezmelerinin sonucudur.
La debilidad femenina surge de tenerlas en casa con eI bordado y en corsés que Ias oprimen.
Bu zayıflık göstergesidir.
Es una señal de debilidad.
Bu bir zayıflık göstergesidir.
Es una señal de debilidad.
- Zayıflık göstergesidir. - Zayıflık göstergesidir. Asla unutmadım.
Es una señal de debilidad.
Umarım bu bir zayıflık belirtisi değildir.
Espero que no sea un signo de fragilidad.
Zayıflık göstermeyi sevmiyorum.
No me gusta mostrar debilidad.
Yardım istemeyi zayıflık olarak görürler.
Creen que pedir ayuda es un signo de debilidad.
Beni uyarmaya çalışmıştın, zayıflık göstermememi söyledin. Sadece yaşlı bir bunak olduğunu düşündüm.
Me advertiste que no debía mostrar debilidad, pero me pareciste un viejo tonto.
Kalbimde heyecan olmayacak zayıflık olmayacak.
No habrá emoción en mi corazón... ni debilidad.
En iyi özellikleri birleştirip en kötülerini attık : Zayıflık, dayanıksızlık.
Lo alteramos para realzar las mejores cualidades y eliminar las peores, las flaquezas.
Ama tolerans kibarlıkla karıştırılabilir. Ve kibarlık da zayıflıkla. Ve bizim işimizde zayıflığa yer yok değil mi, Henri?
Pero la tolerancia puede confundirse con bondad y la bondad con debilidad y no podemos tener debilidad, ¿ no, Henri?
Bunun nedeni zayıflık mı?
¿ Los rinde su flaqueza?
Bazen gördüğüm tek şey nefret ve zayıflık oluyor,... insanların birbilerine karşı acımasızlığı,... ve kendilerine olan acımasızlıklarını.
A veces veo solamente el odio y la fragilidad... la crueldad de la gente hacia el prójimo... la crueldad hacia ellos mismos.
Sadece, seninde bir kere bu şeyin nasıl bir şey olduğuna dair, zayıflık ve korkuyu hissetmeni, dilerim.
Ojalá lo viva una vez para que sepa lo que es sentirse vulnerable.
Bu sefer, arka kalkanlarında herhangi bir zayıflık tespit edemiyorum, Kaptan.
Esta vez no detecto esa falla en sus escudos.
Asla gardını indirmezdi ve asla zayıflık göstermezdi.
Ella nunca bajaba la guardia o dejaba ver signo de debilidad.
Artık zayıflık istemiyorum.
Y rechazando todo aquello que me asusta.
Böylece Dehousse doğruca gazetelere gitti ve zayıflık olarak anlaşılabilecek her şeyi anlattı.
Así que Dehousse devoraba los periódicos e informaba de todo lo que pudiese aparecer como una debilidad.
General nasıl bir zayıflık algılıyorsa o kendi zayıflığıdır.
La única debilidad que al general debería preocuparle es la suya propia.
Bu bir çelişki, zayıflık değil.
Pero esa es la paradoja : no es una debilidad.
Anneni bir FCA denetiminden kaçırmak ve grevdeki çalışanlarınla gizlice anlaşmak iğrenç, sinsi bir zayıflık belirtisinden başka bir şey değil.
Proteger a tu madre de una inspección de la ACF y hacer acuerdos secretos con tus empleados en huelga tan solo eran sintomas de tu debilidad despreciable.
Senden nefret etmemi sağlayan o zayıflık.
Una debilidad que hace que te aborrezca.
Her kayıp, bir zayıflık.. öyle söylemediniz mi?
Cada pérdida representa una nueva debilidad.
Kız kardeşimin kalbi gitgide zayıflıyor.
El corazón de mi hermana se está debilitando.
Kıç kalkanları zayıflıyor.
Cerrados en popa.
merhabalar, benim ismim Marge Simpson ve bu tabloyu ben boyadım belki neden böylesine çılgın bir şey yaptığımı merak etmişsinizdir size, bay Burns'ün korkunç kafasının içindekileri göstermek istedim acımasız dudaklarını, kinci dilini ve şeytanı beynini ancak, soluk vücudunun zayıflığı ne kadar hassas ve kırılgan olduğunu gösteriyor belkide, tıpkı tanrının şaheseri gibi.
Hola, mi nombre es Marge Simpson, y yo pinté este cuadro. Tal vez quieran saber qué me llevó a hacerlo. Creo que quería mostrar que detrás de la cabeza aterradora del Sr. Burns con sus labios crueles, su lengua ponzoñosa y su mente perversa hay un cuerpo frágil y marchito, quizás disonante con este mundo y tan vulnerable y hermoso como cualquier otra criatura de Dios.
Zayıflık gösterdim.
- Soy débil. ¿ Cómo no iba a saberlo?
Erkeklerin zayıflığı bunu gerekli kılıyor.
Los hombres débiles lo hacen necesario.