Zorlayan tradutor Espanhol
568 parallel translation
Senin insanın sabrını zorlayan... boğalar hakkındaki aptalca ve cahil laflarını dinlemicem.
No escucharé su ignorancia y su locura... que lo incapacitan para cualquier otra perspectiva en relación a los toros.
Kapıyı zorlayanın Mark olduğunu biliyordum. Ta başından beri biliyordum.
Yo sabía que fue Mark quien trató de abrir la puerta.
Seni zorlayan yok zaten.
Las hay peores.
Philadelphia ve Babe de oradaydı ama beni zorlayan Güleç'ti.
Philadelphia y Babe estaban ahí. Pero Smily me obligó a hacerlo.
Bu kararı almama beni zorlayan sebepler var.
- Tengo motivo para tal cosa.
Seni zorlayan kim?
¿ Quién va a obligarte?
- İçinden seni atlamaya zorlayan neydi?
¿ Qué había dentro tuyo que te hizo saltar?
Dikkatini çekerim, birincisi, beni konuşmaya zorlayan sensin.
Primero, te recuerdo que tú me obligaste a hablar.
Tam şu anda avukatlarımın Sebastian Venable Vakfı'nda, sanat ve bilimin sınırlarını zorlayan ancak mali sıkıntıları olan sizin gibi gençlere para yardımı yapmak konusunda çalıştıklarını bilmek sizi mutlu edecektir.
Le gustará saber que en este instante mis abogados están trabajando en la Fundación S. Venable para subsidiar el trabajo de jóvenes como Ud que amplían la frontera del arte y la ciencia con problemas financieros.
Onu bir mezarlıkta yaşamaya zorlayan ben değilim.
Yo no la obligué a vivir en un cementerio.
Seni zorlayan ya da vaat veren olmadı.
Nadie te retorció el brazo ni te hizo promesas.
Ayrılırken boğazlarına birer yumruk tıkandı ; oysa bu ayrılığı zorlayan bir şey yoktu.
Se separaban con un nudo en la garganta, y sin embargo... nada les obligaba a hacerlo.
- Seni buna zorlayan biri mi var?
- ¿ Alguien quiere sangrarte?
Bizi zorlayan şey, şu yeni seyahat izinleri formu.
Lo que nos detiene es el nuevo permiso de viaje.
Onu böyle davranmaya zorlayan Mussolini ve onun Faşistleriydi.
Fueron Mussolini y sus fascistas quienes le obligaron a ser cruel.
İçimde hep kırılgan bir şeyler oldu, derinlerimde beni kendime dışardan bakmaya zorlayan.
Siempre hay algo frágil en mí, en mi interior, que me hace sentir la necesidad de mirarme desde fuera.
- Şu an seni zorlayan da yok!
- A ti tampoco te obligan.
Sonrasında, onu hayat kadınlığı ile tanıştırıp kendisi için çalışmaya zorlayan asker kaçağı Günther K. ile tanıştı.
Después conoció al desertor Günther K., quien la llevó a la prostitución, haciéndola trabajar para él.
Kendilerini arınmaya zorlayan dayanılmaz bir istekleri vardır.
Tienen una compulsión por purgarse.
Fikirleri yazarlar kadar zorlayan kimse yoktur.
- Se arruinaría con el tiempo. Siempre creí que debíamos analizar a un equipo de novelistas... pagados para poner ideas delirantes en papel.
- Gitmeniz için sizi zorlayan mı var?
- ¿ Le obliga alguien a irse?
Seni zorlayan mı var?
¿ Quién te está forzando?
Ben'in kafasını bu kadar zorlayan şey 90 millik çevredeki tek kadına sahip olması.
Lo que hace que Ben tenga crisis nerviosas es debido a que tiene la única mujer en 100 km. a la redonda.
Bir oyuncu olarak beni zorlayan da işte bu gizliliğini ifade etmeye çalışmak.
Para un actor es difícil expresar la falta de expresión.
- Ama zorlayan bendim.
- Sí, pero yo insistí.
Şey, satranç insan zihnini sonuna kadar zorlayan bir testtir, değil mi?
El ajedrez es la prueba máxima para el cerebro humano, ¿ no cree? ¿ Usted lo cree?
Bu dağların derinliklerinde seni beni ziyaret etmeye zorlayan şey ; Itto'yu yoketmemi istemendir.
Y como necesitas que mate a Itto, te has visto forzado a visitarme a las montañas.
Damarlarımı zorlayan teşhirciliğimi hissedebiliyorum.
Puedo sentir como el exhibicionismo borbotea en mis venas
Bir erkeği erdem kadar zorlayan bir şey yoktur.
Nada es tan malo para el hombre como la virtud.
- Ama seni zorlayan bir şey yok ki.
- Nadie te obliga a ello. - ¿ No?
Asıl ironik olan, akılcılığın sınırlarını zorlayan Gödel, tedavi için buraya gelmişti.
Es irónico pues, que Gödel, llevado a la locura por forzar los límites del racionalismo, viniera aquí a recuperarse.
Beyin bir bilgisayar olsa da, ve mantıksal olarak sınırlı olsa da, yada bir şekilde mantığa galebe çalsa da, Kurt Gödel'in aklını zorlayan soru ortadaydı.
Si la mente era una computadora y por lo tanto limitada por la lógica, o algo capaz de trascender la lógica era ahora la cuestión que empezó a preocupar la mente de Gödel.
Amerikalılarla işbirliği yapmaya zorlayan kimdi sanıyorsunuz?
¿ Y los vínculos con los americanos?
Seni gitmeye zorlayan sorunlara geri mi döneceksin?
¿ Regresar a los problemas de los que huiste?
Etkilerinin denenmesine kadar ertelenmesini zorlayan davaya karşı, hala pazarladığınız plastik şişelerin zehirli atıkları.
La sustancia tóxica que desprenden sus botellas de plástico, a pesar de que la producción se ha detenido hasta estudiar sus efectos.
Bu lafları yiyeceğim şimdi, çünkü başka bir at gördüm hayalleri zorlayan ve çılgın bir iblis gibi gece, tek başına, mucizevî bir hızla koşan.
Ahora voy a comerme esas palabras porque he visto otro caballo que desafía la imaginación, que corre como poseído por un demonio por la noche, solo, a velocidades increíbles.
Seni zorlayan yok, istemezsen yol orda!
Quien lo quiere, aquí lo tiene, quien no, ¡ el camino es gratis!
Gerçekten çok zorlayan bir ikili.
Un par de verdaderos machotes.
Demek istediğim, bizim diğerlerinden daha iyi bildiğimizi düşünmeye zorlayan kibir nedir?
Quiero decir, ¿ cuál es esa arrogancia que nos hace creer que sabemos más que ellos?
Pekala, benim son sözümü duymak ister misin, Bay Herkesi Zorlayan Nogerelli?
? Quieres oir mi ultima palabra, señor metomentodo?
Daha çok güce sahip olmak için kocasını insanları öldürmeye zorlayan kötü kalpli kadın hakkında olan oyunda.
La de la mujer malvada que obliga a su marido a deshacerse de la gente para lograr más poder. ¿ Te refieres a Macbeth?
Öyleyse yağmurlu bir gecede insanları dışarı çıkmaya zorlayan ne?
¿ Entonces que empuja a la gente a irse en medio de una noche lluviosa?
Galiba sınırları zorlayan türden... erkekler hoşuma gidiyor.
Supongo que me gustaba el tipo de hombre... que forzaba los motores.
Ama üniversiteye girdiğimde insanı biraz daha zorlayan bir şey yapmaya karar verdim.
Pero, al llegar a la universidad, pensé en hacer algo más complicado.
Zorlayan hiç bir koşul yoktu...
Sólo que no se daban las condiciones...
Senin gibi, beni istemediğim şeylere para vermeye zorlayan kişiler.
Son gente como tú que me obliga a dar dinero a causas a las que estoy en contra.
Çok zengin, Bay Holmes. Yatılı hasta Bay Blessington ile olan tüm geçmişim ve ilişkilerimden geriye kalan sadece, bu akşam beni buraya gelmeye zorlayan olaylar.
Eso es todo, señor Holmes, en cuanto a mi historia pasada y mi relación con el paciente residente, el señor Blessington.
Hepimiz geçmiş yıllarda bizleri zorlayan şartları biliyoruz.
Todos sabemos que las circunstacias nos marcaron a temprana edad :
Seni bana karşı gelmeye zorlayan ne?
¿ Qué te ha puesto en contra mía?
Bazılarının her cinayetin ardından, onları itirafa zorlayan dürtüleri vardır.
Algunos sienten un impulso para confesar.
- Zorlayan kim?
¿ Quien te empuja?