Zulüm tradutor Espanhol
416 parallel translation
"Açlık, zulüm, yıllar süren adaletsizlik masumların otokrasi altında öldüğü hapishaneler!"
"Hambre, opresión, eras de injusticia. Prisiones donde los inocentes mueren bajo la autocracia!"
"Zulüm kurbanlarını serbest bırakın."
"¡ Libertad para las víctimas de la tiranía!"
Halkın iradesini mağlup ederek, yeni bir zulüm yükselir :
Derrotando la voluntad del pueblo, surge una nueva tiranía :
Zulüm ve nefrete karşıyım. "
Hablo contra la tiranía y el odio.
Adaletsiz ve merhametsiz bu dünya yalnızca bencillik, zulüm ve nefrette dayanıyor.
Este mundo sin dios, desprovisto de justicia y compasión, consistente solo en egoísmo, crueldad y odio.
Düşmanlarımız bizi üzdüler, zaman zaman bize zulüm ettiler... bizi Hareket'ten kopardılar.
Una vez, nuestros enemigos nos inquietaron y persiguieron y, de vez en cuando, quitaron de en medio los elementos inferiores del Movimiento por nosotros
Geldiğimizden beri onu bağırıp zulüm ediyorsunuz!
No ha hecho más que... amenazarle y gritarle desde que llegamos.
Zulüm bunu bir gerçek olarak kabul eder!
El ministerio fiscal acepta esto como un hecho.
O, ezilen ve zulüm görenlere güven aşılayacak... onları peşinden sürükleyecek bir insan.
Es un hombre al que Ia gente oprimida y perseguida... creerá y seguirá.
Milattan önce 5. yüzyılda bir zorbanın yönetiminde zulüm çeken Atina yurttaşları onu sürgüne gönderdiler.
En el siglo V AC. los atenienses, después de haber superado la opresión de un tirano, lograron mandarlo al exilio.
" er Prewitt'e karşı mazeretsiz zulüm uygulamaktan suçlu bulunmuştur.
" es culpable de inexcusable crueldad para con el citado soldado Prewitt.
Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere! Cennetin Krallığı onlarındır.
Bienaventurados quienes sufren persecución por causa de la justicia... porque suyo es el reino de los cielos.
Ondan sadece zulüm gördük. Zengin ve özgür olmalıyız!
¡ Derroquemos al tirano, y seremos ricos y libres!
Bu yüzden öfkeye, açlığa, fakirliğe, zulüm ve iftiraya meydan okuyorsunuz.
En resumen usted desafía los ultrajes el hambre, la miseria las persecuciones y las calumnias.
Onlar kendilerini hor görenlere, zulüm ve baskıya karşı savaştılar ve kutsal ibadethanemizi geri kazandılar.
Lucharon contra la indiferencia contra la tiranía y la opresión, y restauraron nuestros templos.
Neden sana hep böyle zulüm yapılıyor?
¿ Por qué tienen que pasarte cosas tan terribles?
onun olduğu her yerde çekişme vardır... yolsuzluk vardır, zulüm vardır.
Donde quiera que había pecado, donde hubiese peleas, donde hubiese corrupción y persecución.
Herkes soğuk savaştan bahsederken, gerçek savaşlarda insanlar ölüyor. Bu zulüm ve acımasızlığın yankıları hiç dinmeyecek.
Se habla de guerra fría mientras hombres y mujeres caen en guerras reales, y los ecos de las persecuciones y atrocidades no han enmudecido.
Bazen belki de ağır zulüm.
A veces, quizá demasiado.
Amaçsız zulüm ya da vahşet öğütlemiyorum.
No aconsejo la crueldad o la brutalidad sin sentido.
Benim vurgum, amaçlı zulmün zulüm olmadığıdır.
Digo que la crueldad, con un sentido, no es crueldad.
Basit, sıradan hayatımızı yaşıyoruz. Ve zulüm güvenli dünyamızı parçalıyor.
Llevamos una vida normal, sencilla y noticias espantosas alteran esa paz.
Zulüm, yalnızlık ve korku bütün bunlar açık ve net bir hale gelmeli.
La crueldad de los hombres, su soledad, su miedo... Todo resulta obvio, transparente.
Atalarımıza yapılmış bir zulüm.
Crueldad atávica.
" Katolik kilisesine zulüm ediliyor!
" La iglesia católica, perseguida!
Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere! Göklerin hükümranlığı onlarındır.
Los perseguidos por hacer el bien porque de ellos es el Reino de los Cielos.
İçteki kısım, zulüm döneminde, Roman Katolik İbadethanesi olarak kullanılmıştır.
El interior se usó como una capilla católica secreta durante la persecución.
Ne mutlu, doğruluk yolunda zulüm görenlere. Çünkü Cennetin Krallığı onlarındır.
Benditos sean aquellos perseguidos por ser justos ya que suyo es el reino del cielo.
Hitler Çekoslavakya'yı işgal edip, bölgeyi Slovak bölgesi ilan ettikten sonra, zulüm politikası Tis Rejimi tarafından üstlenilmiştir.
Luego de que Hitler ocupara Checoslovaquia y la nombrara Slovakstatt, la política de persecución fue adoptada por el régimen de Tis.
Bu saf zulüm, Montag.
Eso fue muy cruel, Montag.
"... bu kaygılar, umutsuz düşlerimiz,... " "... açıklanamaz zulüm, yok olma korkumuz,... " "... dünyevi koşullarımızın farkına varmış olmamız,... "
" Toda la ansiedad que llevamos con nosotros, nuestros sueños frustrados, la incomprensible crueldad, nuestro temor a la extinción, la dolorosa mirada interior a nuestra condición terrenal,
Bir taraftan insana canlılık katıyor diğer taraftan tam bir zulüm oluyordu.
Sensación tonificante y opresiva al mismo tiempo.
Ekle : Zulüm boyutunda eziyet çektirme saplantısı.
Sección 6, párrafo 4, añadir, :
Zulüm mü, efendim, yoksa insanlığı birleştirme çabası mı?
¿ Tiranía o un intento de unir la humanidad?
Ne karmaşa, ne zulüm ne de günahsızları yok etmek yok.
Sin caos, sin crueldad... sin destrucción de inocentes.
O zulüm görmüş tatlı adam şu anda evimde, kızkardeşime içini döküyor.
Ese buenazo que está en mi piso desahogándose con mi hermana.
Revirde adamlar var, bazıları ölüyor, onlara zulüm yapıldı.
Tengo hombres en enfermería al borde de la muerte debido a sus atrocidades.
Bu zulüm bir kaç yıl önce Nazi hareketiyle başladı.
Todo empezó con los nazis hace unos años.
Yanlış düşündü. Sabai Klanın varlığı zulüm üzerine kurulu.
Te equivocas al pensar que la perennidad del clan Sabai justifica tal crueldad.
Zamanın getirdiği sonuçları ya da diğer bir deyişle zulüm yıllarını ilk ne zaman hissetmeye başladınız?
¿ Cuándo empezó a experimentar por primera vez las consecuencias de la época, en otras palabras, la persecución?
Hitler rejimi tarafından zulüm görenlerin öncelik listesinde üst sıralarda değildiniz.
No estaban arriba en la lista de prioritarios de aquellos perseguidos por el régimen de Hitler.
Zulüm sorununu açmanız çok iyi.
Sabía que estaban arrestando judíos. Eso es cierto.
Sizde zulüm yok.
No existe la persecución en su planeta.
Bir zamanlar Yeryüzünde de zulüm vardı.
Una vez existió la persecución en la Tierra.
"'Doğruluk uğruna zulüm görenler kutsanmιştιr...
"'Bienaventurados los que padecen persecución por la justicia,
İnsan eti yerler, zina yaparlar, kadınlara zulüm ederler, ve şeytanla devamlı işbirliği içindedirler.
Comen carne humana, fornican, cometen adulterio, son misóginos y están en íntima comunión con los siervos del diablo.
Biz zulüm altındaki Romanları hatırlayacağını umuyordum efendim...
Esperaba que él se acordase de nosotros los Rumanos... que sufrimos una feroz opresión, señores...
Ağızları bozuk, gizli saklı işler çeviriyorlar. Eğlenceden anladıkları da zulüm!
Son groseros al hablar, no se sabe qué hacen, y la crueldad les divierte.
" Günümüzde hayatın her kesiminden kadınlar zulüm gördüklerini biliyor ve özgürlüğümüzün dizginlerini ellerine almak için bizi ezen kapitalist sisteme ve bizi esir eden ideolojilere karşı evde, işte ve caddelerde ayaklanıyorlar.
Nosotras, mujeres de toda condición... hemos tomado conciencia de nuestra opresión... y estamos resueltas a unirnos para luchar... y coger las riendas de nuestra liberación. Atrevámonos a rebelarnos en casa contra el marido... y en el trabajo, en la calle... contra el sistema capitalista que nos oprime... y su ideología que nos vuelve serviles.
Oh, bu zulüm.
¡ Oh! , es un ultraje.
Savunma avukatı ifadesini almaktan ziyade tanığa zulüm ediyor. İtiraz ediyorum!
¡ Protesto!