Önlüğü tradutor Espanhol
343 parallel translation
Bu ne, Takım elbise mi yada çocuk önlüğü mü? "
¿ Qué es esto, un traje de baño o un peto? "
- Kürk mantoyum ben, bulaşık önlüğü değil.
- Soy chica de visón. No de delantal.
Ve bu önlüğü ütülemeye başlasan iyi olur.
Y deberías estar planchándola.
Gördüğünüz gibi önlüğü birazcık yırtmış.
Como ven, rasgó la bata un poco.
- Ne önlüğü?
- ¿ Qué bata?
- Rahibe Bates ameliyathane önlüğü içinde bıçaklandı. - Evet.
- La enfermera Bates fue apuñalada a través de una bata de quirófano.
Önlüğü ver.
Dame el delantal
Peki, Ali, bir dahaki sefere veririm Madama. - Önlüğü geri ver, Kaptan.
- Devuélvame el delantal Capitán.
Çıkar o önlüğü!
¡ Quítese ese cuello!
Önlüğü çıkar, Emma, sonra da kapıyı aç.
Quítate el delantal y abre la puerta.
Sen bilirsin, ama eğer yaşamak istiyorsan bu önlüğü giymelisin.
Pero si quieres vivir te tienes que poner esta bata ahora mismo.
Boya ile resim gibi dokunulmuş ressam önlüğü giyerim.
Llevo una bata de pintor con pintorescos toques de óleo.
- Önemli değil. Önlüğü dert etmeyin.
No se preocupe por la chaqueta.
- Üzerimdekini berber önlüğü mü sandınız?
- ¿ Cree que voy así porque soy barbero?
Keiko'nun okul önlüğü üzerine tam oturdu.
El uniforme de Keiko le queda bien.
Bu önlüğü senin için aldım.
Te compré esto.
Şu aptal önlüğü çıkar, kapıyı açıyorum.
Quítate ese estúpido delantal. Voy a abrir la puerta.
Çocuk önlüğü giyen küçük kızlar olarak giyinip Viyana'ya geçirilmişlerdir.
- Anarquistas? - Se han escapado a Viena... disfrazados de niñas con delantales.
Koyu mavi çocuk önlüğü elbise.
Un vestido con delantal azul marino.
- Evet. Önlüğü göster biraz.
- ¡ A ver con el delantal!
- Ve o iğrenç önlüğü.
- Y usa ese delantal horrible.
Yakında divana yatarken bebek önlüğü bile giymeme gerek kalmayacak.
Pronto, no tendré que ponerme el babero, cuando me tumbe en el diván.
İşte Sweet'in önlüğü!
- ¡ Oh, aquí está el delantal de Sweet!
- Mama önlüğü başka, pantolon başka! - İnatçısın!
- ¡ Los baberos no son pantalones!
Aşçı kepini ve önlüğü de sizden mi?
¿ Usted facilita el delantal y sombrero de chef?
Ne önlüğü?
¿ Qué delantales?
O halde önlüğü alalım!
Vayamos a buscarte un delantal.
- Önlüğü var!
- Él tiene un delantal!
Mama önlüğü?
¿ Un babero?
Pekala ortak, kim doktor önlüğü giyiyor, kim asistan önlüğü?
Bueno compañero, ¿ quién opera y quién asiste?
Pekala ortak, görünüşe göre ikimiz de doktor önlüğü giyiyoruz.
Bueno, compañero, parece que ambos operaremos.
Herşeyi çıkarıp önlüğü giyin.
Quítese toda la ropa y póngase la bata.
Bari bana bir mutfak önlüğü giydir, ha?
Sòlo falta que me pongas un puto vestido!
Bir mesajla, kayıp beyaz önlüğü mü?
¿ Que un mensaje llegó y un paño blanco desapareció?
Demek istediğim o beyaz önlüğü giymek o kadar iyi hissettirdi ki.
- Lo que quiero decir es... que me sentí muy bien al ponerme esa bata blanca.
Bebek başlığı ve önlüğü dikecek deneyimli dikişçiler aranıyor. "
"Se precisa costurera con experiencia para hacer capotes y delantales".
İstersen sen rozeti ver ben de önlüğü vereyim, dene.
Pruébalo. Dame tu placa y toma mi delantal.
en azından önlüğü uzaklaştırabilirdin değil mi Frank?
Quítate el delantal.
Elaine, önlüğü giymene gerek yoktu.
Elaine, no tenía que ponerse la bata.
Doktor önlüğü.
Scrubs.
Weaver sana bir lab önlüğü dikiyor sanıyordum.
¿ No te están preparando ya una bata blanca?
Stetoskop, laboratuvar önlüğü, kitapları düşebilirsin.
Puedes desgravar el estetoscopio, la bata, los libros.
Artık siperlerde travma önlüğü giyiyoruz.
- ¡ Pon presión! Ahora llevamos ropa de trauma.
- Bir laboratuvar önlüğü bulur musun?
- ¿ Me robas una bata?
Adli tıp, önlüğü incelemiş ve üstünde insan teriyle at ürini bulmuşlar. Ürin östrojen bakımından zenginmiş.
El análisis forense del delantal... mostró sudor humano y orina de yegua rica en estrógeno.
- Ameliyat önlüğü giymesi lazım.
- Pónganle una bata y trasládenlo.
- Bu ameliyat önlüğü.
- Es de O.R. Scrubs.
Sadece önlügü giy, hemºireyi degil.
Ponte la bata, no la enfermera.
- Hemşire size hastane önlüğü verecek.
- La enfermera le dará una bata.
Beyaz önlüğü, hareketleri, hüzünlü gülümsemesi, her şey mükemmel görünüyordu, tıpkı filmlerdeki gibi.
Todo parecía perfecto, como en las películas.
- Ben önlüğü alacağım, sen nefret edersin.
Déjame verte.