Ayakkabı tradutor Francês
17,837 parallel translation
Ayakkabı tabanınız kum ve hala nemli olan yumuşak spartina uçları ile dolu.
Les sillons de vos bottes contiennent du sable et des brins de spartine encore humides.
Olay yeri inceleme ambulansın yakınında kumda bir çift ayakkabı izi bulmuş.
On a trouvé deux jeux d'empreintes de pas dans le sable.
Parlak, yeni ayakkabılarına baksanıza.
À trois heures. Regardez les belles chaussures.
- Tanner güzel ayakkabılar giyiyor.
- Tanner cache bien son jeu.
'Oh, bunlar iki güzel ayakkabı, Bayan Cavanaugh.'
Oh, c'est cette vertueuse Mme Cavanaugh.
Kaban, şapka ve yedek ayakkabılar şarap rengi olanda.
Manteau, chapeau et bottes de rechange sont dans la valise bordeaux.
Ayakkabısız soğuk olmuyor mu?
Vous n'avez pas froid sans chaussures?
Ayakkabılarını Bağla'dan fena laf yedik.
Une citation de Buckle Your Shoes.
Buraya o kahrolası ayakkabılar için gelmiyorum.
Je ne suis pas ici pour des maudites bottes.
Beatrix ayakkabılarını bağlamak benim için bir zevkti.
Beatrix, c'était un vrai plaisir de boucler tes chaussures.
Bir ayakkabının içinde bir sürü çocuğuyla yaşayan şu yaşlı kadını biliyorsunuz. Ne yapacağını bilmez durumdaydı hani?
Vous connaissez cette souris verte qui courait dans l'herbe?
- Ayakkabılarını boyarım. Ya da tuvaletini fırçalarım.
Cirer vos pompes, récurer vos toilettes!
Ayakkabılarını giymek istemiyor.
Quelqu'un ne veut pas mettre ses chaussures.
Kolu o kadar kötü durumda olacak ki ayakkabı bile bağlayamayacak.
Son bras est si fragile, il ne peut même pas lacer ses chaussures.
Ayakkabılarında vardı, çadırında vardı.
Il était sur ses chaussures, sur... sur sa tente.
- Gece dışarı çıkan bir kadınım yani düz ya da topuklu. Ayrıca düz ayakkabı bu yemeğe yakışmaz.
- Je suis une femme sortant un soir, donc c'est talons ou mocassins, et les mocassins ne vont pas...
- Ne giymemi isterdin, spor ayakkabı mı?
- Tu veux que je mette quoi, des baskets?
Ayakkabılarım ayağıma olmuyor.
Mes chaussures ne me vont plus.
- Ayakkabıların mı?
- Vos chaussures?
Ama bütün yolu bana ayakkabı vermeye gelmedin.
Vous n'avez pas parcouru tous ces étages pour me donner votre nouvelle chaussure.
Sadece bir spor ayakkabının sadece Çin'den bir milyar doların üstünde para getirdiğine inanabiliyor musun?
Pouvez-vous croire que ce farfouilleur rapporte plus d'un milliard de dollars de Chine tout seul?
Ve şimdi de spor ayakkabı işi umurumda değil.
Et maintenant, je n'en ai plus rien à faire des baskets.
Çünkü Harvey'nin odasında basket topları ve plaklar var sendeyse bir adamın ayakkabılarının fotoğrafı.
Parce qu'Harvey a des ballons de basket dédicacés et des vinyles. et tu as la photo de la chaussure d'un mec.
Dikkatli olsan iyi edersin yoksa koca ayaklı Çavuş Hulka ayakkabının kıçına ne kadar girebileceğini dener.
Bien, vous avez bien intérêt à faire attention ou le sergent Hulka avec le grand orteil va voir à quel point il peut faire décoller ton derrière.
Gelemem çünkü doğru ayakkabılarım yanımda değil.
Je ne peux pas, je n'ai pas les bonnes chaussures.
Yani buna şahit oldun? Ve yeni ayakkabı almaya geldin?
Vous dites que vous avez été témoin de toute la scène... et vous venez vous acheter des chaussures?
Ayakkabılarımı aşağı atsam ondan daha güzel 50 kıza çarpardı.
Je n'ai qu'à mettre un pied dehors et 50 filles plus jolies se jetteraient sur moi.
İşte bu da bir ayakkabı.
Ça... c'est une chaussure.
Sürekli görseydin ayakkabının içine falan sıçardı.
En permanence, il chierait dans tes pompes.
Grant geçen hafta ayakkabımın içine sıçtı.
Grant a chié dans ma chaussure.
- Tanrım, ayakkabılarına bayıldım!
Bon sang, j'adore ces chaussures.
O parlak makosen ayakkabılar baya bir çamur olacaklar.
Tes belles chaussures vont être pleines de boue.
Timsah derisinden saat yapmam lazım, belki birkaç timsah derisi ayakkabı.
Il me faut une montre en croco, peut-être même des chaussures.
En sevdiğim ayakkabım.
Mes baskets préférées.
Sipariş vermemiz aşırı uzun sürdü eve dönerken de köpek kakasına bastım. En sevdiğim ayakkabım mahvoldu.
Le barman a mis une éternité à nous servir, et en rentrant, j'ai marché dans une crotte.
Şu ayakkabıları çıkaralım.
Et on enlève ses chaussures!
Tenis ayakkabısı mı?
Des chaussures de tennis?
Aynen, tenis ayakkabısı, lekesiz ama yeni değil ki dördüncü olarak, "spor ayakkabısı" demez miydin Batı Yakası'nın aksine eğer gerçekten Kuzeydoğu'dan olsaydın?
Oui, des tennis, qui sont impeccables mais pas neuves, et que, quatrièmement, vous auriez appelé "baskets" si vous veniez vraiment du Nord-Est, par opposition... à la Côte Ouest?
7 yaşındayken paten ayakkabılarını giymiştin ve onları 5 sene boyunca hiç çıkarmamıştın.
Tu as mis les patins à sept ans, et tu ne les as raccrochés que cinq ans plus tard.
Ve lanet olasıcanın ayakkabısı.
Et voilà la chaussure de cet enfoiré.
- Lanet ayakkabını buldum. Öyle mi?
- Je l'ai trouvée par terre.
! Araba sürerken ayakkabını niye çıkardın?
Comment peux-tu conduire sans chaussures?
Bu rengi ayakkabılarımla ya da kıyafetimle kombin etmek çok zor.
Cette couleur est difficile à assortir avec des vêtements et des chaussures.
Ayakkabılarını çıkar!
Les chaussures!
Onu spor ayakkabılarını ve açık malzemeleri koymak için kullanıyordunuz.
Vous dites qu'il y stockait des chaussures de marche et autres dans le coffre de sa voiture?
Kasabada pahalı ayakkabıları ve parlak çantalarıyla bir moda ikonu olan Olivia Pope farkedilmeyecek tipte bir insan değil.
Connue en ville en tant qu'icône de la mode pour ses chaussures chères et ses sacs flashy, Olivia Pope n'est pas quelqu'un qui passe inaperçu.
- Ayakkabılarını giy.
- Eh ouais, mon pote.
En azından bu ayakkabılardan kurtulurdum, İtalyan sirk göstericilerine benziyorum.
Cela m'aurait épargné ces chaussures. Je ressemble à un artiste de cirque Italien.
En azından ayakkabılar seni kostüm giymişsin gibi gösteriyor.
On a l'impression que vous avez mis un costume assorti à vos chaussures.
Yeni ayakkabıya ihtiyacın olacak.
Il vous faut de nouvelles chaussures.
- Ayakkabımı mı çaldın?
- Tu m'as piqué ma pompe?