Bakıyor tradutor Francês
10,270 parallel translation
- Bakıyor mu?
- Elle regarde par-là?
Herkes bize bakıyor.
Tout le monde nous regarde.
Kadın oradan bana bakıyor.
Elle me regarde de là-bas.
Neredeyse herkes bana bakıyor sanki ölümcül bir kanserim varmış gibi ve tekerleklerimden bunu yayacakmışım gibi ama Tina sandalyeye bakmıyor.
La plupart des gens ici me regarde comme un cancéreux et ne voit pas plus loin que mon fauteuil, mais Tina ne voit pas que ça. Elle me regarde.
O bana bakıyor. Benimle şakalaşıyor tartışıyor ve biliyorum yavan gelecek ama bazen omzuma veya koluma dokunuyor.
Elle rigole avec moi, me soutient, et ça parait ridicule, mais des fois, elle touche mon épaule ou mon bras.
Dertli ve üzgün insanoğlu bize bakıyor. Kaderle yollarımızın kesişeceğini beklediğimiz özgüvenimizin, öz disiplinimizin, ahlakımızın ve hepsinden öte, her şahsın özgürlüğüne karşı olan sorumluluğumuzun ilkelerini koruduğumuz sürece bir tepenin üstündeki o parlak şehir olacağımızı savunuyor.
Une humanité bouleversée nous observe, et nous demande de maintenir notre rendez-vous avec le destin, pour qu'on entretienne les principes d'autonomie, d'auto-discipline, de moralité, et par-dessus tout, de liberté responsable pour chacun.
Tedirgin ve üzgün insanoğlu bize bakıyor.
Une humanité bouleversée nous regarde.
Bize bakıyor.
Il nous regarde.
Bize bakıyor diyorum.
Il nous regarde.
Stroh hücresinde oturuyor, kristal küreye bakıyor bir katilin bir daha ne zaman vuracağını öngörmek için astrolojiyi kullanıyor.
Vraiment? Stroh est assis dans sa cellule, regarde une boule en cristal et utilise l'astrologie pour prédire quand un tueur va frapper à nouveau?
Plastik cerrahlar ayaklara mı bakıyor?
Ils s'occupent des pieds?
Pencereden biri bakıyor!
Il y a quelqu'un à la fenêtre!
Jackson da çocukluktan beri bize bakıyor onu da sırtından bıçaklayamam ki.
Mais Jackson a pris soin de moi depuis qu'on est enfants. Je ne peux pas le poignarder dans le dos, comme ça.
- Hala bana bakıyor musun? - Hayır.
- Tu me regardes toujours?
Şu rezil ayakkabılarda ısrar etmezsen tabii. O zaman herkes bize bakıyor olacak.
À moins que tu ne portes ces horribles chaussures, auquel cas tout le monde nous regardera.
Neden herkes bana garip garip bakıyor?
Pourquoi tout le monde me regarde comme ça?
Ajanlarımızdan biri ona bakıyor. Jim?
Un de nos agents lui a été assigné.
Geç saatlere kadar çalışıyorlar, bu yüzden komşularımız bize bakıyor.
Ils travaillent très tard, donc nos voisins nous surveillent.
Mitch ekmeklere yan gözle bakıyor.
Mitch lorgne sur les croûtons.
"İğnem düştü yakamdan, çocuk geldi arkamdan gelme çocuk gelme, polis bakıyor balkondan."
"Au marché, au marché, pour acheter un gros cochon. À la maison, à la maison, ronpompom".
Telefon adamı bakıyor.
Le technicien le répare.
Wanda'nın yerine bakıyor.
Elle remplace Wanda.
İnsanlar bana bakıyor, yaşım 16, ama bana saygı duyuyorlar.
À 16 ans, je mérite qu'on me respecte.
Davaya o mu bakıyor?
Il devait enquêter dans la cité.
Bana sanki bir hiçmişim gibi bakıyor.
Elle me regarde comme une merde.
Hannibal keyfine bakıyor.
Hannibal s'amuse.
Ona kardeşim David bakıyor.
Lui, il a mon frère, David.
Kesin kendi kaçak içkilerini yapmışlardır. Alkol testimiz sadece etanole bakıyor ama antifrizde etilen glikoz var, bu da asidozu açıklar.
Je paris qu'elles ont fait leur propre cocktail notre test d'alcool vérifie juste l'éthanol mais l'anti-gèle a de l'éthynol ce qui expliquerais l'acidose
- Eve bakıyor musun?
- Tu me surveilles, maintenant?
İnsanlar her şeye kesin gözüyle bakıyor.
Ils prennent tout pour acquis.
Şehire, markete gidiyor günü geçmiş atılacak yiyeceklere bakıyor ve bagaj dolusu çöple geri geliyor.
Elle va au supermarché, elle vérifie les dates de péremption sur la bouffe qu'ils jettent et en remplit la voiture.
Tabii herkes buraya taşındığımız için bize deli gözüyle bakıyor.
Évidemment tout le monde pense qu'on est dingues d'avoir emménagé ici.
Cesetlere Doktor Guerra bakıyor.
Les corps sont pour le Dr.
- Herkes bana bakıyor.
Tout le monde me fixe.
Hey, bakıyor mu?
Elle regarde?
Bakın, dıştan içe taktiği işe yaramıyor.
Le dehors dans le dedans, ça ne marche pas.
Bak, katılmıyor olabilirim ama söylemeye çalıştığın şeyi anlıyorum.
Écoute, je ne suis peut-être pas d'accord avec ça, mais je comprends ce que tu essayes de nous dire.
Bak... 5 : 15 bir sonraki sabah, otelden elleri boş ayrılıyor.
À 5H15 le lendemain, il quitte le motel les mains vides.
Görünüşe bakılırsa birileri cesetten kurtulmaya çalışıyor.
On dirait que quelqu'un fait une disposition minutieuse de corps.
Görünüşe bakılırsa onları kurtarıp yanına alıyor.
Uh, et apparemmen, elle les sauve pour les garder.
Zaman ve mesafe insana net bir bakış açısı sağlıyor.
Le temps et la distance permettent d'y voir clair.
Burada iç çamaşırımın ipek mi olduğuna ya da rujumun ne olduğuna bakılıyor.
Ici on se soucie de savoir si mes sous-vêtements sont en soie ou si je mets du rouge à lèvres.
Hâlâ efendisinin ağzına bakıyor.
Demande toujours l'approbation de son maître.
Katili görmedi. Bak, bu talihsiz bir durum ama elimizde de hiçbir şey bırakmıyor değil.
Elle n'a pas vu le tueur.
Çok konuşuyorsun, canım sıkılıyor bak.
Tu parles trop et ça m'énerve.
Simmons Bobbi'ye bakıyor.
Simmons est stressé pour Bobbi.
Eğitimli bir katil var ve büyük resme bakınca o bile küçük kalıyor.
Il y a une tueuse entraîné dehors, et c'est qu'un pion dans un dessein bien plus grand.
Hollywood yıldızlarının dörtte üçü en kaliteli cilt bakımı için Diamond Tuvalet Sabunu kullanıyor.
Trois des quatre plus célèbres stars d'Hollywood recommandent le savon de toilette Diamond pour ces grandes qualités de soins du teint.
- Evet, açmıyor. Bak.
- Oui, il ne répond pas.
Hâlâ da bakıyor.
Encore maintenant.
Ama gelecek günde listelenen özetlere bakınca sadece 186 tane olduğu yazıyor.
On a déjà regardé ça. Oui, mais sur la même liste datée du lendemain, ils sont 186.