Bir zamanlar tradutor Francês
9,297 parallel translation
Bir zamanlar evsiz olduğun için suçlu hissetmemi sağlayarak bu konuda hiçbir şey dememi bekleyemezsin!
Je ne vais pas te laisser me culpabiliser de faire ça parce qu'un jour tu as été sans-abri!
Bir zamanlar kurt adamlar kendilerini lanetli yerine kutsal görürlerdi. En derindeki saf benliğimiz buna köprü oluştururdu.
Il fut un temps où les loups-garous se considéraient pas comme maudit mais comme bénie avec une connexion à nos plus purs nous.
Bir zamanlar derinden sevdiğin birisiyim baba.
Quelqu'un que tu as aimé profondément, mon père.
Bir zamanlar sana aşık olduğum zamanları hatırlamak gerçekten zor.
C'est difficile de me souvenir que j'étais un jour amoureuse de toi.
Bir zamanlar bu unvanı gururla taşırdım bir de.
Quand je pense que j'ai un jour porté ce titre avec fierté.
Ben de bir zamanlar senin gibi düşünüyordum. Kocam, Maseo Birlik'in karanlığı tarafından tüketilmişti.
Mon mari, Maseo, a été emporté par le côté sombre de la Ligue.
Bir zamanlar bir adamın iki isimle yaşayamayacağını söylemişlerdi bana.
On m'a un jour dit qu'un homme ne pouvait pas vivre avec deux noms.
Bir zamanlar imzanı alabilmek için para ödeyebilirdim.
Il y a une époque où j'aurais payé pour avoir votre autographe.
Aç olduğumda yemeğimin bir zamanlar insan olduğunu unutuyorum.
Lorsque j'ai faim, j'oublie que mon déjeuner était autrefois une personne.
Ne kadar kötüdür şimdi bu, bir zamanlar tanıdığını böyle görmek öyle ki -
Je n'arrive pas à imaginer à quel point ça doit être horrible de voir quelqu'un qu'on connaît réduit à... C'est juste...
Bir zamanlar onu terk edip giden bir adamdan üç çocuğu olan Maria adında bir kadın varmış.
Il était une fois une femme, appelée Maria, hein? Elle avait trois enfants d'un homme qui les avait abandonnés.
Bence sen bir zamanlar olduğun çocuğa hayır diyordun. Bir başkasının sorunu olduğunu söyledin.
Je crois que tu disais non à l'enfant que tu as été et qu'il était le problème d'un autre.
- Yanlış hatırlamıyorsam bir zamanlar sen de yeniydin.
Tu sais, tu étais nouvelle aussi à un moment si je me souviens bien.
Bir zamanlar ben de senin gibiydim.
J'étais comme vous autrefois.
Bir zamanlar seninle olduğum gibi olmak istiyorum.
Je veux être... celle que j'ai été avec vous.
Bir zamanlar tek şansımız sendin, evlat.
- Non, non, il fut un temps où vous étiez notre meilleure chance.
Bir zamanlar nerede durduğumuzu biliyorduk, gün kendimizi gösterme günüdür.
Il n'y a pas si longtemps, nous savions à quoi nous en tenir. Voilà que nous devons nous justifier et gagner notre pitance.
Birkaç dakika sonra bir zamanlar elçiliğiniz olan binada bayrağımız dalgalanacak.
Dans quelques minutes, vous allez voir notre drapeau flotter sur ce qui fut votre ambassade.
Bir zamanlar öyleydim.
Je l'étais pendant un temps.
Olacak olan her şey hepimizin bir zamanlar tanıyıp sevdiği bir adam tarafından öngörülmüştü.
Tout ce qui a eu lieu... tout ce qui aura lieu, a été prédit par un homme que l'on a tous connu... et aimé.
Bir zamanlar...
A une époque...
Bir zamanlar Sunny ve Ayesha birbirlerine çok yakındı.
Il fut un temps où Sunny et Ayesha étaient très proches.
Bir zamanlar normal üzümdüler!
Des raisins séchés!
Bir zamanlar harika bir adamdı o.
C'était un homme bon, fut un temps.
Bir zamanlar birisi aynı şeyi bana da söyledi. Kimsenin beni sevemeyeceğini.
Quelqu'un m'a dit la même chose une fois, que plus personne ne voudrait m'aimer.
En azından bir zamanlar vardı.
Ou du moins, vous aviez.
- Bir zamanlar iyiydi.
Il était bon avant.
- Baban bir zamanlar iyiydi.
Ton père était bon avant.
Yine de bir tahminde bulunmak zorunda kalsam, başka bir boyuttan bir portalın bir zamanlar bu adamın kafasının olduğu fiziksel yeri kısa süreliğine işgal ettiğini varsaymak zorunda kalırdım.
Force est d'admettre qu'un portail ouvrant sur une dimension alternative à occuper brièvement l'espace physique qui autrefois a contenu la tête de cet homme.
Evet, bir zamanlar.
Ouais, il y a fort fort longtemps.
Deli bir fahişeye dönmüş bir zamanlar önemli olan bir kız.
La fille sur un piédestal, transformée en stupide trainée.
- Bir zamanlar olduğumuz kişiler değiliz.
Nous ne serons plus les mêmes.
Bir zamanlar onu sevdiğini biliyorum.
Je sais que vous l'aimiez.
Lucifer bile bir zamanlar melekti.
Même Lucifer était jadis un ange.
O hatayı Rus ile bir zamanlar yapmıştım.
J'ai fait la même erreur avec les Russes.
Eğer New Directions'ın, bir grup hoşgörüsüz insan olduğumuzu düşünmelerini sağlarsak,... Will Schuester moduna girecekler. Ve tüm haftalık prova zamanlarını hoşgörü adına, bir derse adayacaklar.
Si nous pouvons faire en sorte que les New Directions soient énervés car ils pensent qu'on est intolérants envers tout un groupe de personnes, ils suivront la méthode Schuester et dédicaceront une semaine entière d'entrainement à une leçon portant sur la tolérance.
Bir zamanlar eğlenceliydim.
J'étais drôle, avant.
Avcı olduğum zamanlar vardı, soğukkanlı bir katil değil.
À une époque, j'étais un chasseur. Pas un tueur de sang-froid.
Klaus'un en iyi olduğu zamanlar öldürülmesi gereken bir düşman olduğundadır.
Klaus est à son maximum quand il y a un ennemi à battre.
Gün gelip de bu zamanlar geçmişte kaldığı zaman seni bulup masumluğumu itiraf edebilirim sen de sen olduğun için bana inanırsın ve öğleden sonrasını güzel bir kafede geçiririz.
Et un jour quand tout ceci sera passé, je te trouverai et proclamerai mon innocence, et parce que tu es toi, tu me croirais, et on passerait un après-midi parfait ensemble au café du coin.
Sence söylediğim her şeyin garip bir şekilde iki tarafa da çekilmediği zamanlar olacak mı?
Tu penses qu'un jour viendra où tout ce que je dirai n'aura pas un double sens bizarre?
Elizabeth zamanlarında bebeklerin bezlerini haftada bir defa değiştiriyorlarmış.
À l'ère élisabéthaine, on ne changeait les couches qu'une fois par semaine.
Hayatın bir rüya olduğu zamanlar.
Quand le vie est plus comme une rêve.
Sadece kendini suçlu hissettiğin zamanlar bana bir şeyler alırsın.
Tu me paie des trucs seulement quand tu te sens coupable.
O zamanlar, 1984'te yok, bir dakika.
Alors, en 1984... Non, attendez, je vais étayer un peu.
Onu Pizza Barn'a götürdüm. O zamanlar önemli, güzel bir yerdi.
On est allé chez Pizza Barn, c'était pas rien.
Gelecek hafta bu zamanlar arkada bir ofisim olacak.
À cette heure la semaine prochaine, j'aurai un vrai bureau derrière.
Tascha bir fahişeymiş. Son zamanlar görülmemiş.
Tascha était une escort-girl.
Onlara ülkedeki en kötü suçluların isimlerinin olduğu bir liste verdiler ve bu adamlar konusunda onlara yardım edeceklerse onları bulmalarını, takip etmelerini ve öldürmelerini istediler. Sonrasında da Batı Avrupa'daki geri kalan zamanlarında... -... istedikleri gibi at koşturmak için sınırsız yetkileri oldu.
Ils ont donné aux pires délinquants du pays une liste de noms et leur ont dit qu'en échange de leur aide, s'ils retrouvaient et tuaient ces hommes, ils pourraient rester en Europe de l'Ouest et auraient carte blanche pour agir à leur guise.
Sana bir zamanlar aşık olduğumu düşünmeme bile inanamıyorum.
Je ne peux pas croire que j'ai pu t'aimer.
- Beni "ah o güzel günler" "en iyi zamanlarımızdı" ya da "bunlar en sevdiklerimden bir kaçı" sözleriyle beni yumuşatamazsın.
- Tu ne vas m'adoucir avec des "oh, c'était les meilleurs moments," ou "ça fait partie de mes trucs préférés".