English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Francês / [ B ] / Blouse

Blouse tradutor Francês

859 parallel translation
Hey, dur bir saniye. Sadece önlügü giy, hemºireyi degil.
Contente-toi uniquement de la blouse.
Cicili bicili giyinmişsin.
Voilà une bien jolie blouse.
Ama bakın, bütün gün üniforma giyerseniz, saçlarınız hep örtülü olursa tenine değen saten giysilerle kendini bir kadın gibi hissetmek iyi oluyor.
Mais comprenez-moi. Quand on a passé la journée en blouse, .. les cheveux serrés par un voile,
Anne Hubbart ile beraber.
Avec une blouse. C'est très aimable à vous.
Tatlı genç bir bayan çan etekli, hoş şapkalı, bavulu olmayan.
Je serais une jolie jeune femme... en blouse bouffante, un drôle de chapeau sur la tête, pas de bagage.
Döndü ve karanlıkta maskeli, önlüklü ve eldivenli birini gördü.
Elle se retourne, se retrouve face à une silhouette vêtue d'une blouse, masquée et gantée.
Ona bu kirlli ameliyat önlüğünü giydirdi ve tekrar bıçakladı.
Lui met cette blouse et la frappe à nouveau.
Gördüğünüz gibi önlüğü birazcık yırtmış.
Le meurtrier a agi dans l'urgence, la blouse est déchirée.
Gece o önlükle ilgili düşünüyordum. - Ne önlüğü? - Rahibe Bates'in bulduğu önlük.
Cette nuit, j'ai réfléchi à la blouse dans laquelle Bates a été trouvée.
- Rahibe Bates ameliyathane önlüğü içinde bıçaklandı. - Evet.
Bates a été poignardée dans une blouse.
Linley aynı önlükle ilgili bir şey bildiğini söylemişti tam da canına kastedilmeden önce. - Yani?
Linley avait déclaré avoir découvert quelque chose sur cette blouse.
Ama elbette dün bana o önlükle ilgili söyleyeceği şeyi söyledi.
Elle m'a dit hier ce qu'elle savait sur la blouse.
Ama bir türlü ne olduğu aklıma gelmedi. Ta ki Hemşire Woods'un önlüğündeki şu siyah boya lekesini fark eden kadar.
Oui, mais j'ignorais quoi, jusqu'à ce que je remarque ces traces de peinture noire sur votre blouse.
Bilebileceğininizi sanmıştım çünkü sizin önlüğünüzün ta kendisi.
C'était votre blouse.
- Benim önlüğüm mü?
Ma blouse?
Ama neden Rahibe Bates'e giydirip tekrar bıçağı sapladı?
Pourquoi l'avoir encore poignardée dans cette blouse?
Pencere açılıp kapanırken ölü kadının sıkıca kavradığı üstünde her şeyi açığa çıkaracak boya izi olan önlükle ve zaman öyle daralıyordu ki herhangi bir şey yapmak hiçbir şey yapmamaktan daha iyi ve akla ilk gelen şey en iyi olmalıydı.
Qui s'ouvre et se referme! Et cette blouse accrochée à la main d'une morte. Cette tache accusatrice.
- Sybil, bluzümle ilgilendin mi?
- Sybil, as-tu repassé ma blouse?
Bunun kararını belki de Bay Gerard'a bırakmalıyız, sayın yargıç... Onu anlamak için üzerimizdeki rütbeleri çıkarıp, öyle takip etmeliyiz.
Si nous devions admettre que Mme Girard a raison, cher Juge, nous devrions retirer, vous votre toge et moi, ma blouse, pour la suivre.
Bakın bu günlük yedek önlüğümü ödünç alabilir, işte burada.
Pour aujourd'hui, je lui prête la mienne. Il vaut mieux mettre une blouse...
Bu bluzdaki kırışıklardan utanmalısınız!
Je vous rapporte cette blouse. Elle a le dos tout plissé, c'est une honte!
Şu karşında duran var ya,.. ... hiçbir zaman kemer altında yatmadı.
Cette blouse n'a jamais dormi sous un pont.
Niye yaptın bunu? Niye mi?
Dans ma blouse, j'ai une lettre pour vous.
Bak... gör kim geliyor, bluzuna bak.
Regarde... Regarde qui entre, regarde sa blouse.
Fazla zamanımız yok.
Mais si tu veux vivre, tu dois mettre cette blouse.
Elbisenizin üstüne giyeceğiniz bir şey bulayım, küçük bir önlük gibi.
Je vais vous trouver une blouse ou un tablier à porter sur votre robe.
İki numara, yan cebe.
La deux, blouse latérale.
Bir numara köşe cebe.
La un dans la blouse du coin.
Bir numara, köşe cebe.
Boule un, blouse du coin.
Uzun önlüklü olan. Çömelme-kalkmayı yaptıran.
Celui avec la blouse longue qui faisait les fléchissements.
Üzerinizdekini çıkarın ve üniforma giyin.
Mettez une blouse.
Kıyafetine kadar alman lazım ama.
Mais alors-là, je veux la blouse et le voile, hein! ...
Yalnızca bluzuma biraz mürekkep sıçradı.
J'ai simplement tâché ma blouse.
Öğle ve akşam yemekleri sırasında yavaşça masaların arasında dolaşırım. Boya ile resim gibi dokunulmuş ressam önlüğü giyerim.
Je passe entre les tables aux repas en blouse de peintre, pour le pittoresque.
Bu sabah eşyalarımı toplarken gömleğimin cebinde bunu buldum.
J'ai trouvé cette croix dans la poche de ma blouse, ce matin.
Kulağına usulca fısıldadım,'Bluzun ne güzel'diye
l whisper in her little ear What a pretty blouse you have
Önlüğünü ne yaptın?
Mets ta blouse.
Giydiğin giysinin aşağılama olduğunu düşünüyorsan bir de kahvenin tadına bak.
Si tu te sens humilié par ta blouse, goûte le café.
Önce ayakkabılarım, sonra çoraplarım sonra bluzüm ve sütyenim ve en sonunda külotum.
D'abord, mes chaussures, ensuite mes bas ensuite ma blouse et mon soutien-gorge et finalement ma culotte
Sadece Şeytan bilerek bir hemşireyi öldürür. Sen Şeytan değilsin.
Qui voudrait tuer un ange en blouse blanche?
Gömleğini çıkartsana.
retire ta blouse.
Palto yok mu, Mr. Dvorak?
Avez-vous une blouse de travail?
Ama köy delisinin kirli gömleği ve duvardan düşmesi şehir delisinin modern dünyasından çok farklı.
Mais la blouse sale et le mur des idiots du village n'ont rien à voir avec le monde moderne de l'idiot citadin.
Bir düşünsene, o zamanlar ben ona amca diyordum.
Tu réalises? Dire que je l'appelais "tonton". Il a déboutonné ma blouse.
Bana kıskacı verir vermez gömlek ve eldiven giydir. Tamam mı? Hazır mısın?
Dès que j'aurai les clamps, vous m'enfilerez ma blouse et mes gants.
Gömlek.
Allez-y, blouse.
- Mermer.
Oui, puis des médecins en blouse blanche!
Adi şerefsiz, beni kazıkladın!
Quel fumier, tu m'as blousé!
- Kasabadaki her sıçan deliğini bildiğini düşünmüştüm
Soit elle m'a blousé, soit elle est déjà loin.
Bir önlük mü?
Une blouse?
" Avukatımı aldattım, o ruh doktorunu aldattım...
Il a dit : " J'ai blousé mon avocat, j'ai blousé cette andouille d'aliéniste,

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]