Bounty tradutor Francês
135 parallel translation
Önsöz - Kraliyet gemisi Bounty 1787 kışında Güney Denizinin keşfedilmemiş sularından Tahiti'ye gitmek üzere Potsmouth limanında beklemekteydi.
En décembre 1787... le Bounty mouille à Portsmouth avant de partir pour Tahiti... dans les eaux inexplorées de la Grande Mer du Sud.
- Bounty, Güney Denizi.
- Le Bounty, pour la Mer du Sud.
Bounty'nin seferine!
Au voyage du Bounty!
Aman Tanrım. Bounty'nin seferine!
Seigneur... au voyage du Bounty!
Bounty şu mu?
C'est le Bounty?
Bounty bu mu?
Le Bounty pour Tahiti?
Bounty'ye iltifat etmişler.
Quel compliment pour le Bounty, M. Joseph.
Bounty'yi 27,000 mil getirdim ve siz cennete geldik sanıyorsunuz yemek, müzik ve uykudan başka bir şey olmayan bir yere. Ama yanılıyorsunuz!
J'ai barré le Bounty sur 27000 milles... et si vous pensez arriver sur une île paradisiaque... une rhumerie tropicale où l'on se goberge et où l'on dort... vous faites erreur!
Kraliyet gemisi Bounty'deydik.
On était aspirants sur le Bounty.
Bounty kayboldu.
Le Bounty a dû couler.
15 Eylül 1792, dava konusu Majestelerinin gemisi Bounty'de isyan.
Le 15 septembre 1792... pour mutinerie sur le Bounty, navire de Sa Majesté.
Bounty ile yola çıktıktan sonra ölümden beter acılar nasıl çektirilir öğrendim.
Depuis mon arrivée sur le Bounty voilà 4 ans... j'ai appris qu'un homme peut endurer pire que la mort.
Kaptan Bligh, Bounty'deki isyanı anlattınız.
M. Bligh, vous avez raconté votre version de la mutinerie :
Niyetim Bounty'i karaya oturtup, sonra da yakmak.
L'idée est d'arriver de front et de brûler le navire. - Le brûler?
Orada piknik yapabileceğimiz adalar var.
Il y a des îles où on pourrait s'amuser, où était le Bounty.
Esmer kızlar, ekmek yetişen ağaçlar, Bounty'nin adası.
Des filles brunes, des arbres à pain...
Söyleyebilir misiniz, bu tekne "Bounty" mi?
- Vous avez dit bateau? - Oui.
Sen yolunu kaybetmişsin, arkadaş. Yani, yolumu kaybetmedim, eğer bu tekne afedersiniz bu gemi "Bounty" yse.
Je ne me suis pas trompé si ce bateau, pardon, si ce navire est le Bounty.
Tahiti insanları der ki, "Sen hayattan nefret edersen, hayat da senden nefret eder." Maimiti gidecek.
Et sa conclusion est qu'aucun blâme ne vous est imputé concernant la perte du navire de Sa Majesté, le Bounty.
Bounty'nin kaybından sorumlu olan kişileri yakalayıp adalete teslim etmek için....İvedilikle bir keşif gezisi düzenlenecek.
Aucun code ne peut couvrir toutes les contingences. La justice de bord ne peut être mise dans des livres.
Metodlarınız, bu mahkemenin tespit edebildiği kadarıyla bize gösterdi ki, "aşırı bir heves" söz konusu.
Le Bounty a visité au moins 30 îles. Aucune ne s'est révélée convenir à notre objectif.
Deniz mahkemesindekiler ona bir parça bayat bisküviymiş gibi bakacaklar.
Qui peut nier qu'il y avait une urgence? Le Bounty transportait des arbres à pain.
- Çok mu kötü yaralandım? - Çok kötü değil. İyi olacaksın.
J'ai brûlé le Bounty pour notre bien à tous.
Denizde İsyan! Ha-ha!
Les révoltés du Bounty!
Katil? ¿ Bounty Hunter?
Meurtre?
Saygıdeğer üyeler, ve Deniz Kuvvetleri Kumandanlığı komiserleri, doğrudan okuyorum : Mahkeme, Teğmen William Bligh tarafından komuta edilen, Majestelerinin silahlı gemisi Bounty'nin zaptedilmesinin... neden ve koşullarını soruşturmak ve adı geçen Teğmen William Bligh'ı olaydaki davranışından ötürü sorgulamak üzere toplanmıştır.
La cour de la Commission des Lords de l'Amirauté est rassemblée, je cite, " pour enquêter sur les causes et les circonstances de la prise du vaisseau de Sa Majesté, le Bounty, commandé par le lieutenant William Bligh,
Sadece Bounty'nin çok küçük olduğunu söylüyorum.
Le Bounty est trop petit.
Bounty'nin tek bir adam bile kaybetmemesi konusunda kararlıyım.
Je compte bien que le Bounty ne perde pas un seul homme.
Ben Bounty'nin yöneticisiyim.
- Je suis le premier-maître!
Bounty'de yetkili olan onlar mı?
Commandent-ils le Bounty?
Bu mahkeme, Majestelerinin silahlı gemisi Bounty'nin zaptedilmesinin, Fletcher Christian ve diğer mürettebatın isyanının bir sonucu olduğunu hükmetmiştir. Ve geminin kaptanı, Teğmen William Bligh, muhakemenin sonucunda, bu olaydaki tüm suçlamalardan beraat etmiştir.
La cour déclare que la prise du vaisseau de Sa Majesté, le Bounty, a été un acte de mutinerie de Fletcher Christian et de l'équipage, et que son capitaine, le lieutenant William Bligh, est, pour la cour,
Gerçekten, Bounty'yi komuta edişiyle ilgili olarak, Teğmen Bligh'ı cesaretinden ve örnek alınası denizciliğinden ötürü kutlarız.
Au contraire, pour son commandement de la chaloupe du Bounty, nous le louons pour son courage et ses qualités exemplaires de marin.
İsyancıların akıbeti 18 yıl boyunca gizemini korudu, ta ki bulundukları ada Amerika'lı bir balıkçı gemisi tarafından keşfedilene dek.
Le destin des révoltés du Bounty resta un mystère pendant 18 ans, jusqu'à ce que leur île soit découverte par un baleinier américain.
Tamam Bounty, beklettiğim için kusura bakma.
Bounty, je m'excuse de t'avoir fait attendre.
- Adım Butterfinger.
- Moi, c'est Bounty.
Kitabını oku, Butterfinger.
Lis ton bouquin, Bounty.
- Butterfinger'ı bile seviyorsundur.
- Tu aimes sûrement Bounty.
Haydi, Butterfinger.
Suis-moi Bounty.
Bak, AImond Joy'u ( bir çikolata markası ) kesiyor.
Elle découpe son Bounty!
Bu akşam Bounty'de yemek yiyecek olanlar yukarıdaki bayraklara bir bakın. Onlar ülkedeki şarap üretimi yapılan eyaletlerin bayrakları.
Pour ceux qui dînent ici, ce soir, repérez les drapeaux des régions viticoles du pays.
Bounty'nin görevi, köleler için ucuz yiyecek kaynağı olacak ekmek ağacını Batı Hint adalarına götürmekti.
Sa mission est de trouver des arbres à pain... à transplanter dans les Indes occidentales... pour nourrir les esclaves.
Bounty'nin seferine içelim.
Trinquons au voyage du Bounty!
The Bounty Hunter ( Ödül Avcısı )
TERREUR A L OUEST
BOUNTY'DE İSYAN
LES RÉVOLTÉS DU BOUNTY
Oh, afedersiniz.
Ce bateau est-il bien le Bounty?
Evet, bu Bounty, tamam.
Ouais, c'est le Bounty.
sizin Bounty'nin kaybedilmesinde bir suçunuz yok. Bu nedenle aklandınız.
Vos méthodes, autant qu'on puisse en juger, dénotent ce que l'on peut appeler un excès de zèle.
Bounty ekmek meyvesi taşıyordu. İngiliz İmparatorluğu'nun ekonomisi için hayati önemi var.
En retournant en Angleterre de nous-mêmes.
Bounty?
C'est juste la malchance.
Sakla, çabuk.
Mais pourquoi avoir brûlé le Bounty?
Yapmak zorunda olduğumu düşündüğüm şeyi yaptım. Bounty'yi hepimizin iyiliği için yaktım.
Bligh a laissé sa trace en chacun de nous.