English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Francês / [ B ] / Bronze

Bronze tradutor Francês

1,195 parallel translation
Tebrikler. Moron olimpiyatlarında altın, gümüş, bronz ne varsa kazandınız.
Bravo, vous avez décroché l'or, l'argent et le bronze... aux jeux olympiques des débiles.
Pençeleri, çanlar gibi demir bir siluete...
Ils virent un homme terrible, Aussi inflexible que le bronze...
Birşeyler okumam lazım.
Il faut que j'aille couler un bronze.
İyi bir seks beni niye bu kadar konuşturuyor acaba?
Pourquoi faire l'amour me donne toujours envie d'aller couler un bronze?
Yine lavaboya sıçmıyorsun, değil mi?
Tu ne coules pas un bronze dans l'évier, pas vrai?
Susun artık. Bronzlaşmaya çalışıyorum.
- Vos gueules, je bronze.
Fakt metalik analizler... sanayi öncesi bir medeniyeti işaret ediyor. Bronz Çağı teknolojisine sahip.
L'analyse métallurgique révèle une civilisation pré-industrielle, une technologie datant de l'âge du bronze.
Tanrım! Oz!
Je t'ai pas raconté le jour où elle m'a attaquée au Bronze?
Ben şey değilim... - Tabii ki. Tabii ki değilsin.
Rien ne m'empêchera d'aller au Bronze ce soir!
Harika Çocuk, sen kusursuzsun.
J'ai une santé de bronze! Super-mâle, tu es parfait.
İşin başından aşkın değilse, bu akşam Bronze'a gel.
Si t'es pas débordée par le rattrapage, viens au Bronze ce soir.
Broze'dan adam kaldırmış!
Avec un garçon, au Bronze!
Hamam böceklerini ilaçlamak için Bronze'u birkaç günlüğüne kapatırlar.
La fermeture temporaire du Bronze, pour tuer les cafards.
Bronze'dan çıkışta normalden çok daha güçlü üç vampirle karşılaştın.
Tu as quitté le Bronze et trois vampires plus viriles que d'habitude t'ont attaquée.
Üçlü beni Bronze'un orada bulmuştu.
Le Trio m'a trouvée au Bronze.
- Bronze'un yakınlarındayız.
- On arrive au Bronze.
Farkındayım. Bronze berbat bu akşam, değil mi?
Le Bronze est mortel, non?
- Bu akşam Bronze'a gidiyor muyuz?
- Tu vas au Bronze ce soir?
Bu akşam Bronze'a geliyor musun?
Tu vas au Bronze ce soir?
Bu akşam Bronze'a gidecek miyiz?
On va au Bronze ce soir?
- Bronze'da çılgın dans partisi! - Bilemedim şimdi.
- Une nuit de folie au Bronze!
Bronze'da sakin bir dans partisi?
- Je ne sais pas. Une nuit tranquille au Bronze?
Bronze'da surat asma.
Une nuit de déprime au Bronze?
Bronze'a gideceğiz.
On va au Bronze.
Çantamı Bronze'da unuttum.
Je l'ai oublié au Bronze.
Owen, birkaç kişi bronze'a gideceğiz bu akşam.
Owen, on est tout un groupe à aller au Bronze ce soir.
Bronze'a gidip Owen'la buluşabilirim.
Aller au Bronze retrouver Owen?
Hey, Bronze'da bana saldırdığını sana söylemiş miydim?
Je t'ai pas raconté le jour où elle m'a attaquée au Bronze?
- Mitch, Bronze'a geliyor musun?
Mitch, tu vas au Bronze?
Taç giyme törenine engel olabilir sizleri Bronze'dan uzak tutabilir?
Annule le couronnement ce soir, peut-être. Reste à l'écart du Bronze?
Kimse beni bu akşam Bronze'dan uzak tutamaz!
Rien ne m'empêchera d'aller au Bronze ce soir!
Her şeyi Bronze'a getir.
Apporte tout au Bronze.
Bronze, onların ses sistemini kullanmamıza izin vermiyor.
On n'aura pas la sono du Bronze.
Kevin dün akşam Bronze'a her şeyi getireceğini söylemişti.
LYCEE DE SUNNYDALE kevin avait dit qu'il apporterait tout. Il l'avait promis!
- Bronze'da.
- Au Bronze.
Ya Bronze'a bizden önce varırlarsa?
Et s'ils arrivent au Bronze avant nous?
Çünkü Bronze'a gitmiyorlar.
Ils ne vont pas au Bronze.
Bu akşam Bronze'da balo olduğunu duydum.
Il paraît qu'il y a un bal au Bronze.
Biliyorum. Bronze'a gidip içeri kendi çay poşetlerimizi sokabilir, onlardan sıcak su isteyebilirdik.
On peut aller au Bronze, emporter des sachets de thé et demander de l'eau chaude.
Akşam Bronze'a gideceğimizi sanıyordum.
On ne va pas au Bronze?
Bronze'a gidiyoruz.
On va au Bronze.
- Güzel, tuvalete gitmem lazım.
Faut que je coule un bronze.
Öyleyse bilen varsa söylesin. Nedir bu sıkı, bu kuşkulu tutum memlekette? Geceler gecesi nöbet tutturmak millete?
Moi, je voudrais bien qu'on me dise pourquoi nous sommes contraints chaque nuit à ces interminables guets et pourquoi on coule des canons dans le bronze et on importe des armes, et on soumet les charpentiers sur les navires à un labeur sans répit.
Babama asla söyleyemeyeceğim şeyler yapmaya geldik çünkü o benim hâlâ uslu bir kız olduğumu sanıyor.
Mitch, tu vas au Bronze?
- Larry, hayır.
Reste à l'écart du Bronze?
Hayatında güneşlenmemiştir.
Il bronze jamais!
- Nasıl bu kadar esmersin sen ya?
- Tu m'as l'air bien bronzé!
Saat 1'de, Kral Oges'le toplantın var.
"Fesses de bronze". A 13 h, RDV avec le roi Augias qui a un problème d'écuries.
Sarışın, yanık tenli, adaleli birine ne dersin?
¿ Et si on prenait un blond, bronzé et musclé?
- Bronze.
- Le Bronze.
Bronze'daydık.
On était au Bronze tout à l'heure.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]