Bus tradutor Francês
10,077 parallel translation
Otobüsü durdur!
Arrêtez ce bus!
- Yaylan hemen otobüsümden.
- Bouge ton cul de mon bus!
Seni görmek için Los Angeles'a geliyor galiba.
Elle vient de quitter le dépôt de bus Wayfarer à Victorville.
Aklına fikri sen soktun.
Je ne lui ai pas dit de sauter dans un bus, Eleanor.
Vegas'ta Victorville'den kalkıp... -... buraya gelen bir sonraki araba yedi buçukta geliyor.
Permets-moi de regarder les horaires. D'accord. Le prochain bus de Vegas par Victorville...
Buraya geldiğinde orada olmam lazım.
Maddie s'est sauvée de la maison. Elle est dans un bus pour L.A.
Sana benimki gibi bir otobüs almalıyız.
On doit te trouver un bus comme le mien.
Havaalanlarını ve otobüs hatlarına bakarız.
On va vérifier les compagnies aériennes et les lignes de bus.
Çünkü düşündüm de Rosa Parks'ın bir zamanlar otobüste istediği yerde oturamaması çok acayip değil mi?
Je me disais que c'était dingue qu'à une époque Rosa Parks ne pouvait pas s'asseoir où elle voulait dans un bus. Et puis un jour elle a dit " Non.
İnsanlar otobüse binmeye ya da çocuklarını okula göndermeye korkar oldular.
Peur de monter dans un bus ou d'envoyer ses enfants à l'école.
Kör çocukları taşıyan bir okul servisi Stoneheart Fabrikası'nda ne arıyor ki?
Qu'est-ce qu'un bus pour enfants aveugles fait dans la fabrique de Stoneheart?
iyi haber ana hat hâlâ aktif görünüyor.
Le bon point, c'est que le bus supérieur a l'air d'être encore chaud.
- Onları otobüse götür.
- Emmène les au bus.
Diğerleriniz onunla burada kalabilir veya otobüse binebilirsiniz.
Maintenant, le reste d'entre vous peut rester ici avec lui ou vous pouvez monter dans le bus.
Bir yere gitmek istersem, ya otobüsün arkasına tutunurum ya da ambulans çağırırım.
Si je veux aller quelque part, je m'accroche à un bus ou j'appelle une ambulance.
Dün beni okuldan alırken sarhoştu, otobüsle döndüm.
Elle m'a récupérée à l'ecole hier, soule, donc j'ai pris le bus
Bu kadar yolu o iğrenç mavi otobüs ile geldik.
On prend le Big Blue Bus dehors, à la maison.
O otobüsten nefret ediyorum.
Je hais ce foutu bus.
Otobüsle giderim.
Je vais prendre le bus.
- Otobüsü kaçırdım.
- J'ai déjà loupé le bus.
Otobüs bekliyordum da.
Ma voiture a été remorquée. J'attends le bus.
Evim 20 dakika uzaklıkta.
Mais je dois prendre le bus.
- Kasabadan gitmesi için otogara götürdüm.
Je l'ai emmené prendre le bus.
Sonum, ailelerin güvenmediği o servis şoförleri gibi olacak.
Je finirai comme un conducteur de bus dont les parents ont peur.
12 yaşındaki bir çocuk, okul servisinde ateş açmış.
Un gamin de douze ans a tiré dans les fenêtres du bus scolaire.
Öğrencilere sınıf arkadaşlarınca ateş açıldığında Whitman Lisesi öğrencileri Muir Ormanı Milli Parkına doğru bir gezi için otobüstelerdi.
Les étudiants de Whitman High étaient dans un bus en direction du monument national Muir Woods quand les étudiants ont tiré sur leurs camarades.
O otobüs göz önünden gitmedikçe bu şehrin iyileşmeye başlayamaz.
La ville pourra commencer à guérir que lorsque le bus sera hors de vue.
Ayrıca, otobüste ateş açarken doğru ile yanlışın arasındaki farkı bildiğini düşünüyorum.
Et je crois qu'il comprenait la différence entre le bien et le mal quand il a ouvert le feu sur ce bus.
Bu şehrin insanına yönelik hasta ruhlu iki çocuk tarafından gerçekleştirilen okul servisi katliamında...
HERNANDEZ : À la lumière du massacre du bus scolaire et le déchaînement de tirs perpétrés contre cette ville par deux très malades mais très...
Eğer müdür, basına yanlış bilgi verdiğini öğrenirse bizim bilgi sakladığımızı iddia edecek ve bizi otobüsün altına atacak. Okul otobüsünün altına.
Si le chef découvre qu'il est allé faire une déclaration avec la mauvaise histoire, il va prétendre que nous avons retenu des informations sur un crime entre flics et nous jettera sous le bus... le bus scolaire.
Henüz seni tanımıyorum ama otobüste yaptığından daha iyisini yapabileceğini biliyorum.
Je ne te connais pas encore, mais je sais que tu es plus que ce que vous avez fait dans ce bus.
O otobüste yaptığım hayatımda yaptığım tek doğru şeydi.
Ce que j'ai fait dans ce bus a été la seule chose que j'ai fait de bien dans ma vie.
Okul servisi katliamında bir kahraman gibiydin. Senin için daha büyük planlarımız var.
Tu es un héro depuis la fusillade du bus de l'école, et ce département a de beaux plans pour toi.
Okul servisi katliamından beri ekibim büyük baskı altında.
Mon unité a été sous une immense pression depuis la fusillade du bus. Nous avons...
Otobüste olanları tanıyordum.
Celles du bus, oui.
- Ama otobüsteki çocukları seçtin.
Mais vous avez choisi les enfants du bus.
Eğer tarihimizde halkın iradesiyle idama giden bir suç varsa o da Dustin Maker'ın okul otobüsünde işlediği cinayetti.
Et s'il y a un crime dans notre histoire qui mérite la peine capitale, comme établie par la volonté du peuple, c'est le crime que Dustin Maker a commis dans ce bus scolaire.
Polisler sıradan kontroller yapıyorlar... hasteneleri, otobüs duraklarını, tren istasyonlarını..
La police fait une vérification basique... hôpitaux, stations de bus, de train.
Şimdi okul katliamından sağ kurtulanları dinleyelim.
Mais vous allez entendre les témoignages de ceux qui ont survécu à la fusillade de ce bus.
Size Dustin'in hayatının okul otobüsündeki 22 dakikadan fazlası olduğunu göstereceğim.
Je vais vous démontrer que la vie de Dustin équivaut à bien plus qu'à ces 22 minutes dans le bus.
Bay Maker ve Bay Rentman okul otobüsünde modifiye edilmiş AR-15 tüfekleri kullanmışlar.
M. Maker et M. Rentman utilisé modifiés AR-15 fusils sur le bus de l'école.
Otobüsün kapısını açmaya çalışıyorlardı.
Ils essayaient d'ouvrir les portes sur le bus.
Oğlum Jacob Dustin Maker ve Alfred Rentman tarafından, okul otobüsünde vuruldu.
Mon fils Jacob a été abattu à mort sur le bus de l'école par Dustin Maker et Alfred Rentman.
Elliot Dutton Boston'dan ayrılmak... için kredi kartıyla otobüs bileti almış. Ya da değildir.
Elliot Dutton vient d'utiliser sa carte bleue pour acheter un ticket de bus partant de Boston Ouest.
Geriye tren ve otobüs kalır.
Il nous reste le train et le bus.
İki kız arkadaşı onunla otobüs durağına kadar yürümüşler.
Deux amies marchaient avec elle jusqu'à l'arrêt de bus.
Sonra Forest Hills'e giden 40 numaralı otobüse binmişler, Ve Sheila her zamanki rotasından okula kadar yürümüş.
Ensuite, elles ont pris le bus 40 pour Forest Hills, et Sheila a pris sa route habituelle pour marcher jusqu'à l'école.
Akşam otobüsle dönerim.
Je rentrerai en bus ce soir.
- Otobüsle gitmen gerekiyor.
- Tu vas devoir prendre le bus.
Ben seni otobüse kadar uğurlayayım hayatım.
Je vais venir avec toi à l'arrêt de bus.
Annem beni deli ediyor.
Madeline Bosch, tu ne peux pas prendre un bus...