Coin tradutor Francês
16,972 parallel translation
Köşe ofisinde onu görmelisin.
Elle est là dans le bureau au coin.
Buralıydı, kendi tamirhanesi ve kirli bir geçmişi vardı.
Un gars du coin, qui travaille dans son garage, qui avait des antécédents louches.
Ben köşede beklerim, bir şeye ihtiyacın olur diye.
J'attendrai dans un coin, en cas de besoin.
En azından burayı da süslemedi.
Au moins on a un petit coin sans décoration ici.
Claire, hayat her köşesinde yeni bir macera olan..... bir dağ yolu gibidir.
- Mm. - La vie c'est comme une route de montagne. Avec des nouvelles aventures à chaque coin.
Civardaki bir barda otururken Steven Avery hakkında konuştuğunuz oldu mu?
Y a-t-il eu une période où vous alliez au bar du coin
Daha sonra Steven Avery 4x4 aracıyla kız kardeşini de alıp yakındaki bir çakıl ocağına gitti.
Steve Avery emmène sa sœur en 4x4 dans une carrière du coin. CARRIÈRE
O noktadan sonra sanıyorum en son bulunduğu yerin o civarlar olduğunu anlamıştık.
À ce moment-là, on savait déjà qu'elle avait été vue dans ce coin-là la dernière fois.
Garajın kuzeybatı tarafından başlayarak olası bir kanıt izi veya biyolojik kanıt var mı diye bakmak için eşyaları tek tek yerlerinden kaldırdık.
On a commencé dans le coin nord-est du garage et on a déplacé les objets pour voir s'il y avait des preuves évidentes ou des traces de dépôt biologique.
Bu tarafa geldiğimizde ellerimi ve dizlerimi yere koyup kompresörün altına el feneri kullanarak bakmam gerekti.
Oui, en arrivant dans ce coin, j'ai dû me mettre à quatre pattes pour regarder en dessous avec une torche.
O zamanki varsayım, bu anahtarın ve anahtarlığın ve plastik tokasının bir şekilde şu köşeden çıkıp kenardan dolanarak böylece kendini yere bırakıverdiğiydi.
La théorie, c'est que cette clé, avec son étoffe de tissu et son attache en plastique... comme par magie... a réussi à sortir de ce coin derrière... faire le tour et retomber comme ça.
Küçük bir köşe bulacağız, sen çalacaksın ve olacak.
On te trouve un petit coin, tu joues et c'est dans la poche.
Bu yüzden burada tuhaf bir şeyler olduğunu biliyordum.
C'est pour ça que j'étais sûre qu'il se passait des trucs étranges dans le coin.
Buralarda hayalet gördün mü?
Vous avez pas vu un fantôme traîner dans le coin?
Hey, Patty, sen o bölmeyi al.
Hé, Patty, tu pars dans ce coin-là.
Yanında mısın Evet.
- Tu es dans le coin?
Eğer bir şey varsa, etrafımıza yapışacağız.
S'il y a un problème... On reste dans le coin.
Burası mutfak ve burası yemek odası sonra burası oturma odası, ¨ çalışma ve yatak odası bölümleri.
La cuisine, la salle à manger. Le coin salon-bureau-chambre.
Orası ufak ve sevimli bi yer, ama, lütfen...
- Mon petit coin de paradis. Je vous en prie,
Her sokakta Walmart.
Un Walmart à chaque coin de rue.
Pirokinetik arkadaşı hiç duymuş muydunuz peki?
Vous avez entendu parler pyrokinesiste du coin?
Köşeye sıkıştırmalıyız. Bomba orada olacak.
Il faut l'amener dans ce coin c'est là qu'il y aura la bombe.
Diablo, köşeye sıkıştır onu!
Diablo, conduis-le dans le coin!
Ofisin köşesi, tüm mesele bu.
Bureau en coin, et tout ça.
Neden bir bana bakıp bir de dönüp burada yaşayan herkese bir bakmıyorsun?
Regardez-moi, puis jetez un œil à toutes les autres personnes du coin.
Dışişleri Bakanlığı'ndaki bir dostum burada sıkıntı çektiğini söyledi, ben de...
Un ancien contact du ministère m'a dit que tu avais des problèmes dans le coin, donc...
Civardaydım. Bir uğrayayım dedim.
J'étais dans le coin, c'était l'occasion.
Köşene geç.
Coin neutre.
Mavi köşeden dövüşecek ve kırmızı şort giyecek. Tam 74 kiloda.
Dans le coin bleu, en short rouge, pesant 75 kg.
Rakibi kırmızı köşeden dövüşecek.
Son adversaire, dans le coin rouge.
Angelo Pazienza oğlunun boks kariyerinde ilk defa köşesinde yer almıyor.
Angelo Pazienza n'est pas dans le coin de Vinny ce soir pour la première fois dans la carrière de son fils.
Bu dövüşü onsuz kazanabileceğine inanmasaydı köşende olurdu, tamam mı?
S'il ne pensait pas que tu peux gagner ce combat sans lui, il sera ici dans le coin, d'accord?
Pazienza yine köşeye sıkıştı.
Encore une fois, Pazienza est acculé dans un coin.
- Burada ne yapıyorsun?
Ed! En balade dans le coin?
Dükkândaki adam 16 tanesini bir dolara verdi.
Le type au coin m'en a vendu 16 pour un dollar.
Burada mı yaşıyorsun?
Tu vis dans le coin?
Her köşede muhteşem sürprizler beni bekliyor bir gökkuşağının üstündeyim
Une surprise super amusante Autour de chaque coin juste à cheval sur un arc-en-ciel
- Seni buraya hangi rüzgar attı?
Qu'est-ce qui vous amène dans le coin?
Belki de köşedeki Starbucks'ta oturuyordur, kim bilir.
Elle pourrait être au Starbucks du coin, pourquoi pas.
Bu köşede Roberto Duran var.
Dans ce coin, Roberto Durán!
Ve bu köşede de Benny Huertas var.
Et dans ce coin, Benny Huerta!
Seni burada tek başına bırakabilirim.
Je peux te laisser ton seul dans ton coin.
Neden her köşeye geçişimizde saçımı taradın?
Pourquoi... vous me brossiez... les cheveux quand j'étais dans le coin?
Beni köşende istiyorsan onu bir daha yapamazsın.
Et si tu veux de moi dans ton coin, tu te comportes plus comme ça, c'est clair?
- Duran ilk dövüşteki gibi gittikçe fazla vurmaya başlıyor.
- Durán a de plus en plus de mal. - C'est ça. Garde-le dans le coin!
Sana köşemde ihtiyacım var Ray.
- Faut que tu sois dans mon coin, Ray.
Nestor "Plomo" Quinones hayatı boyunca 2012 yılında, 81 yaşında ölene kadar kazandığı bütün şampiyonluklarda Duran'in köşesindeydi.
D'une loyauté indéfectible, Nestor Plomo Quiñones était dans le coin de Durán pour tous ses combats de championnat, jusqu'à sa mort en 2012, à l'âge de 81 ans.
Tüm köylere, evlere, işçilerimizin yaşadığı her yere gitti.
Que je sois maudit, s'il n'est pas allé dans chaque petit coin perdu, où chacun de nos ouvriers vivaient.
Enkaza dönmeyi severim Papazın İni'nde.
J'aime me soûler la gueule Au bar du coin
Burası bizim mekanımızdı.
- C'était notre coin.
- Köşenize.
- Dans votre coin.