Dove tradutor Francês
204 parallel translation
Şimdi yanımda Ken Dove var. Dorking'de iki kez en ilginç adam seçildi.
Et maintenant, M. Ken Dove, élu deux fois l'homme le plus intéressant de Dorking.
Mary Dove.
Mary Dove.
En yakın arkadaşı Mary Dove burada çalışıyor.
Sa meilleure amie, Mary Dove, travaille ici.
Arkadaşım Mary Dove aradı.
Mon amie Mary Dove m'a téléphoné.
- Mary Dove nasıl?
- Et Mary Dove?
Burası Duke 6.
De Big Duke 6, Dove 4!
Ağaç hattının yakınlarında biraz Napalm'e ihtiyaçları var. Oraya atabilir misiniz?
Dove 1-3, il leur faut du napalm sur les arbres.
Dove.
Dove.
Yalnız Güvercin'de bu kadar çekici olan başka biri olabilir mi?
Comment une fille aussi belle a pu finir à Lonesome Dove?
Jake'i ne zaman Yalnız Güvercin'e doğru giderken görsem biliyorum ki o ve sen birlikte oluyorsunuz.
Dès que Jake est arrivé à Lonesome Dove, j'ai su que vous finiriez ensemble.
O Yalnız Güvercin'e gidiyor.
Elle retournait à Lonesome Dove quand je l'ai trouvée.
O Yalnız Güvercin'den beri bizimle yolculuk ediyor.
Elle arrive avec nous de Lonesome Dove.
E, Gus bunca yıldır Yalnız Güvercin'de neler değişti?
Alors, Gus... qu'as-tu fait durant ces années à Lonesome Dove?
Yalnız Güvercin'de ne yapıyordu?
Que faisait-elle à Lonesome Dove?
Övünmekten nefret ederim, ama Senatör Dove'u hatırlıyor musun?
Je déteste me vanter mais... Vous savez, le sénateur Dove?
Senatör Dove senin hallettiklerinden biri miydi?
Le sénateur Dove, c'était vous?
Şey, övünmekten pek hoşlanmam, ama Senatör Dove'u hatırlıyor musun?
Je n'aime pas me vanter, mais... Vous savez, le sénateur Dove?
Senatör Dove'u sen mi öldürdün?
Tu as tué le sénateur Dove?
Senatör Dove?
Sénateur Dove?
- Bak, ben Senatör Dove'u balkondan attım.
J'ai jeté le sénateur Dove par la fenêtre.
Şu Senatör Dove olayını senden dinlemek istiyorum.
J'aimerais entendre l'histoire du sénateur de la bouche du tueur.
Kız nasıl?
Gal Dove, le noceur Gros couillon
Gal Dove.
Gal Dove
Gal Dove. Muhteşem Gal.
Putain de Gal Dove
Döve döve öldüreceğim seni.
Je vais te faire la peau!
Seni döve döve susturmalıyım.
Je devrais te faire parler de force.
Aklın ahlaksızlık ve kötülük dolu ve bunları döve döve çıkarmak lazım aklından.
Mais un sale petit esprit méchant et pervers.
Döve, döve öldürürdüm.
Je te défoncerais le crâne. - C'est vrai?
Hem de döve döve.
Il crachera le morceau.
Çabuk ol, hemen haber ver yoksa döve döve öldürdüğünü sanarlar.
Sinon, on va croire que tu l'as tuée.
Döve döve huyunu değiştiririm.
Je vais le guérir à coups de bâton...
Yeğenimin annesi, bu sevgiyi döve döve verdi.
Mon neveu l'a eue à coups de bottes! Et vous?
Meşin kamçılarla döve döve. Gördüğüm en dehşetli şeydi.
J'ai rien vu de plus atroce dans ma vie.
1, 2, 3 bekleyin.
Dove 1-3 en stand-by.
Hawk 1-2, Dove 1-3.
Jimmy!
Big Duke 6, burası Dove 1-3.
Et je veux ma planche!
Jetler dalışa hazır.
Big Duke 6, de Dove 1-3.
Ya gerçeği söylersin, ya da seni döve döve söyletirim.
Dis-moi la vérité, ou je te mets les tripes à l'air.
Sabah 6'da kalkıp gazeteyi temizlemek değirmene işe gitmek, sürekli günde 14 saat çalışmak zorundaydık. Haftada 6 peniye. Eve dönünce de babamız bizi kemeriyle döve döve yatağa yollardı.
On se levait à 6 h pour nettoyer le journal et puis l'usine 14 h par jour, sans congé, pour 6 pence la semaine, et en rentrant, notre père nous berçait à coups de ceinture.
New Englandlı adamım geldi, döve döve canını çıkarmışlar.
Mon agent en Nouvelle-Angleterre n'a pas fait un rond
Ne yapmalıyım, Al? Korkuyorum. Eğer ikinci sınıftan bir çocuk beni döve biliyorsa
Ce n'est rien, vraiment.
Döve döve konuşturuyordu, derken Ned ölüverdi.
Il le questionnait et le frappait... et puis Ned est mort.
Annemi benim önümde demirle döve döve öldürdü.
Je l'ai vu tuer ma mère à coups de démonte-pneu.
Benim babam senin babanı buradan Çin'e ya da Japonya'ya ya da nereliyse oraya kadar döve döve götürüp geri getirir. Arada Çin Seddi'ne de uğrar.
Le mien botterait le cul au tien d'ici en Chine ou au Japon jusqu'à la Grande Muraille.
Döve döve sokmam gerekse bile filikaya binecekler.
je le ferai.
- Benim oğlum olsan buradan eve kadar döve döve götürürdüm seni.
- Non! - Si c'était le mien, je lui botterais les fesses.
Döve döve götürdüler. Ordudan olduklarını söylediler.
Ils l'ont frappé. emmené Ils disaient qu'ils étaient de l'armée.
Unutma, onu üzersen seni kürekle döve döve öldürürüm.
Si tu lui fais du mal, je t'achève à coups de pelle.
Geri vermediklerinde, döve döve geri alırız.
Et s'ils ne nous rendaient pas notre dû, nous passions à l'attaque aussitôt.
Başvurunu çabuk yap yoksa sana döve döve yaptıracağım.
Va dire que tu le veux, sinon je te le pique.
Seni döve döve morartırım.
Tu veux une trempe?