Düğme tradutor Francês
1,063 parallel translation
Asla düğme satmam.
C'est interdit.
Düğme satmak erkek işi değil.
Les boutons, ce n'est pas un travail d'homme.
Belinin hizasında bir düğme var.
Au niveau de votre taille, il y a un bouton.
Düğme ve ışıklara renk katmak için buz kalıpları kullandık.
- Avez-vous eu des rapports intimes? Je suis allé réparer un réacteur, docteur!
Ben düğme istemiyorum.
Je n'en veux pas.
3 düğme, 1 raptiye ve 27 sent değerinde bozuk para.
Trois boutons, une punaise, et 27 cents en monnaie.
Geçerken uğradım. Sadece birkaç düğme. Puro almak için biraz bozukluk.
Alors, je me suis dit que ces boutons pouvaient aussi me payer un cigare.
Başka bir düğme daha mı?
Un autre bouton.
Düğme!
Le bouton!
- Düğme!
- Le bouton!
- O hangi düğme?
- Lequel est-ce?
... burada bir inraruj kamera ve vatkasında bir teyp var, düğme deliğinde bir Baretta, eteğinde de yakışıklı bir mini tüfek.
Caméra infrarouge, enregistreur dans le rembourrage de l'épaule. Beretta dans la boutonnière, et minipistolet dans le soufflet.
O düğme niye ilikli değil? Hemen ilikle.
Boutonnez-moi cette poche.
Karın düğme bile dikmiyor muydu?
Ta femme aurait quand même pu te le recoudre!
Bu düğme duman salma ünitesini çalıştırır.
Ce bouton éjecte la fumée.
İkinci düğme olmalı.
Ca doit être la deuxième.
Bilezikteki kırmızı düğme acıyı veriyor.
Le bouton rouge d'un bracelet les détache.
Yün, peynir, bira ve düğme üretiyorlar.
On y fabrique laine, fromage, bière et boutons.
Oğlum sözümü dinlemiş olsaydı, onu kanatlarım altına alır ve birlikte Kölnümüzün şanlı bacalarıyla düğme ve toplarımızın yapıldığı fırının üzerinde uçardık.
S'il m'avait obéit je l'aurais pris sous mon aile. Nous aurions survolé les glorieuses usines de notre Cologne. fabriques de boutons et de canons.
Bir düğme de mi yok?
Un bouton...
Aslında, pantolonumu temizlikçiye getirmiştim ve ona sinirlenmiştim. Çünkü son götürdüğümde ona bir düğme dikmesini istemiştim.
J'étais allé chez le teinturier et je rouspétais au sujet d'un bouton...
Bay Carroll iplik ve düğme pazarlamacısıdır.
M. Carroll vend de la dentelle et des boutons.
O ise sadece düğme delikleri açıyor!
Et elle, qu'est-ce qu'elle faisait? Elle faisait des canadiennes.
Bizi geleceğe yansıtan düğme sayesinde Buck ve dostlarıyla geleceğin dünyasındayız.
En tournant un bouton pour nous projeter dans le temps, nous pouvons suivre les aventures de Buck et ses amis dans le futur.
Bak... - Bu... Bu düğme çıkmış.
- Ce bouton est branlant.
Neden hoşlanırsın? Çenebaz mısın? Düğme hastası mısın?
Qu'est-ce qui vous excite?
İyi ki yanmıyordum. Yoksa sen bir düğme açana kadar yanıp, kül olurdum.
Si j'avais été en feu... j'aurais brûlé avant que tu aies défait un bouton.
Şimdi, bakalım, bakalım düğme nerede?
Où est le bouton? Qui a le bouton?
Komiserim, bir düğme buldum.
Monsieur, j'ai trouvé un bouton.
Odama küçük bir düğme koydular artık. Düğmeye basmamla birlikte, melekler lejyonları yanımda bitiveriyor.
J'ai un bouton sur mon bureau pour appeler mes légions d'anges!
Bir düğme bile!
Pas même un bouton.
Sağdaki düğme.
- Le bouton sur la droite.
Alt tarafı iki tane düğme karıştırdık, ne oldu yani? Daha ne olsun?
J'ai juste appuyé sur deux boutons...
Ne dediğini görüyor musun? Sen düğme fabrikası açıyorsun.
Tu vas ouvrir une fabrique de boutons.
O düğme adam olacak.
Ce sera un "boutonneur."
- Dik tut. - Bana bir düğme ver.
Haut les mains.
Autopilot yazılı bir düğme olacak. command ( kumanda ), manual ( el ile ) ve off ( kapalı ) yazar.
Il y a un interrupteur "pilote automatique" qui est soit sur commande, manuel ou off.
Süt şişesi kapağı büyüklüğünde gri bir düğme var.
Il y a un bouton gris de la taille d'un bouchon de bouteille.
Sol baş-parmağının altında bir düğme var.
Il y a un bouton au-dessous de ton pouce gauche. Appuie dessus.
Sol başparmağının orada bir düğme var.
Il y a un bouton au-dessous de ton pouce gauche.
- Bir düğme, bilirsiniz ya.
Un pion, quoi! Vous voyez.
O bir düğme.
C'est un bouton.
Bir izcinin pantolonundaki düğme.
Un bouton sur la braguette d'un louveteau.
Çok fazla düğme yok.
Pas trop de boutons.
Pierre'e bir düğme kaybedip kaybetmediğini sorar mısınız? Tamam gidiyorum.
Veuillez demander à Pierre s'il en a perdu un.
Pierre'in ceketinde hiçbir düğme eksik değil, - bütün düğmeleri uzun zaman önce dikilmiş.
La veste de Pierre a tous ses boutons cousus avec un fil déjà vieux.
Bu Pierre için çok büyük ve tahmin ettiğim gibi cekette bir düğme eksik Bayan Hubbard'ın bulduğu düğmenin aynısı.
Trop grand pour Pierre... et il manque un bouton à la veste, celui qu'a trouvé Mme Hubbard.
- Ve düğme...
- Et appuyez...
- Kontrol bölmesi, kırmızı düğme.
- Boîte de commande, bouton rouge.
Ama, Londra'dan düğme ve müzik yok.
Seulement, il n'y a pas de corset. - Pas de musique de Londres.
Kapağın açılması için yedek bir levye bulunsa da genellikle duvardaki düğme kullanılır.
Ceux qui sont ici peuvent voir le condamné vivant... mais aussi une fois exécuté.