Et yığını tradutor Francês
9,193 parallel translation
Hey. 4 yıldır seninle birlikte garsonluk yapıyorum ve yaptığın şeye iş dememe imkan yok.
J'ai servi avec toi pendant 4 ans et ce que tu fais ce n'est pas du travail.
- Evet, şanslıyım. Dinleyin, rakibime ateş edip oyunun algılamadığı ve öldüğüm zamanlar oldu.
Ecoute, lorsque je tire sur mon adversaire parfois le jeu n'en tient pas compte et je me fais tuer.
Elinde el feneri ve uzun bir soru listesiyle Noel Baba'yı bekliyordu. Oğlumuzun mücadeleden korkmadığını biliyorduk.
Attendant le père Noël avec une lampe et une longue liste de question, on a alors compris que notre fiston n'aurait pas peur des challenges.
Bu yavruların bıyıklarına bakıp, Dickens'ın babaları olmadığını söylemeni istiyorum.
Regardez ces chatons dans les moustaches et dites leur que Dickens n'est pas leur vrai père.
- Ve tedavisi olmadığını varsayıyorum.
Et j'imagine qu'il n'y a pas de remède.
Çiçeklerin arasında bir fotoğrafta Dozerman ve 30 arkadaşının büyük bir balığı tutarkenki fotoğrafı vardı.
Il y avait une couronne de fleurs avec la photo de Dozerman et 30 de ses amis tenant un gros poissons.
Sanatcılar olarak, her şey sorgularız biz buna bazı insanların randevulaştığı yerler de dahil.
Et en tant qu'artistes, on questionne tout, y compris les rencards de personne au hasard.
Ve bunu yaptığından dolayı teşekkür olarak, yarın akşam ellerimi yıkayarak geleceğim.
Et pour te rendre la pareille, Je me laverai les mains ici ce soir.
İkinizi de gönderirsem odun yığınında kaybolur gidersiniz ben de istediğimi elde edemem.
Si je vous relâchais ensemble, vous fileriez et je ferais chou blanc.
Ama atlattığımız her şeye rağmen, bunu başaramayacağız gibi.
Et malgré ce que nous avons vécu, nous n'y arrivons toujours pas.
Babamın avukatı, bir men kararı çıkarmak için yeterli zaman olmadığını söyledi. Onlardan yapmasını kendim istesem bile kesinlikle men kararı ne demek bilmiyorum.
Les avocats de mon père disent qu'il n'y a pas assez de temps pour faire une injonction et que, clairement, je ne comprends pas ce qu'est une injonction si je leur demande d'en faire une pour cette situation.
Hâlâ çıkan gürültüyü ve Kutzler'ın yaşadığı acıyı duyabiliyorum.
Je peux encore entendre le son quand elle a explosé et les dommages que ça lui a fait.
Kırsal bölgelerdeki fabrikaların yıkıldığını... ve çan kulesi gibi tarihi binaların yıkılmak üzere olduğunu duyuyorduk...
On parle d'usines s'éffondrant dans les zones rurales et de bâtiments historiques, comme des clochés, être amené à s'écrouler.
Ve hazır bunu yaparken, bana karşı hıyarlık yaptığın için de berbat hissetmelisin.
Et pendant que tu y es, tu devrais aussi te sentir plutôt horrible d'avoir été un con avec moi maintenant.
Bayan Diallo daha önceki şahitliklerde Afrika'nın kıyısındaki tesislerde insanların damgalanmadığının söylenmesine ne diyorsunuz?
Mlle Diallo, que vous font dites à témoignage précédent ces hommes et femmes étaient ne marqué pas dans les usines
Greer, sen benim en eski dostumsun, seni çok seviyorum ve sana güveniyorum ama, bu olayla ilgili bağlantın olup olmadığını öğrenmem lazım.
Greer, tu es l'une de mes plus vieilles amies, je t'adore et je te fais confiance, mais j'ai besoin de savoir s'il y a des chances que vous puissiez être reliés à cela, même si ce n'est pas votre faute.
Diplomatlar aracılığıyla da yapabilirdi bunu, ama yıllardır buraya gelmemişti, ve şimdi ben kral olduğuma göre, sanırım bana bir ziyarette bulunmak istiyor.
Il aurait pu envoyer des diplomates, mais il n'est pas venu depuis des années, et maintenant que je suis roi je suppose qu'il veut me rendre visite.
Yılın bu zamanında karanlığı unutmalı ve yeni başlangıçlar için umutlanmalıyız.
C'est le moment où nous sommes censés oublier les périodes sombres et espérer pouvoir recommencer à zéro.
Yaptığın şeyi öylece unutamam, ama, ama benim de geçmişimde karanlık şeyler var, ve annemin de, öğrendiğime göre.
Je ne peux claquer des doigts et oublier ce que vous avez fait, mais il y a de la noirceur dans mon passé aussi, ainsi que dans celui de ma mère, d'après ce que j'ai appris.
Rozetinde bıyığın var ama, neden şimdi bıyığın yok?
Pourquoi sur votre badge vous avez une moustache, et là non?
Uluslararası terörist olan yıldız bir tanıdığınız var mı?
Et est ce qu'on connait un terroriste international?
Gezegenede kaçabileceğin hiç bir yer olmadığı anlamına gelir. Arkandan bir insan avı başlatıp seni buraya getirmek istemezdim.
Il n'y a aucun endroit sur Terre où vous pourriez fuir sans que je ne vous traque et ne vous traine jusqu'ici.
Eva'nın telefon kayıtları sabah 9 : 35'te onu aradığını kanıtlıyor ayrıca dün gece İsviçre bankasına 7.4 milyon dolar transfer edildiği de doğru.
Les relevés téléphoniques d'Eva confirment un appel passé vers lui à 9h35 du matin, Et il y aussi ce transfert de 7,4 millions de dollar vers un compte suisse la nuit dernière.
Elbette öyle Caroline, özellikle bu özenle hazırlanan iyi öğrenci numarası. Düzgün davranışlar. Bir yıl sonra insanlığını yeniden açtığında seni pişman olacağın bir yanlışa düşmekten alıkoyan şeyler.
C'est sûr, Caroline, surtout cette bonne routine d'étudiante prudemment élaborée, droite et restreinte, tout ce qu'il faut pour t'éviter de faire une erreur que tu pourrais regretter d'ici un an quand tu auras rallumé ton humanité.
Hayır. Bağımsızlığımız için George Washington ve atalarımızın kendileri için savaştığı gibi, hız ve hareketlilikle savaşmalıyız.
Gagnons notre indépendance comme Washington et nos Pères Fondateurs se sont battus pour la leur...
Deaf, daha önce hiç sahip olmadığın veya... olamayacağın birşeyi kaybetin mi?
Deaf, y a t-il quelque chose... Que vous n'avez jamais eu et que vous n'aurez jamais?
Walden Schmidt, Louis Schmidt ve Schmidt'lerin büyük yığını.
Walden Schmidt, Louis Schmidt et un gros tard de Schmidt.
Mary. Bertie ve Rosamund Hala'yı arayıp her şeyi ayarladığını biliyorum.
Je sais que vous avez appelé Bertie et tante Rosamund.
Ve ona 18 yıl boyunca her gün bana osurduğunu, hatta annem bana hamileyken bile karnına osurduğunu ve toplamda 19 yıldır bunu yaptığını anlatırım.
Et je lui parlerai des pets, tout les pets que j'ai subi pendant 18 ans, 19 si tu comptes la fois où tu as pété sur le ventre de maman quand elle était enceinte de moi.
Ben Birleşik Devletler Başkanıyım. Yaptığınız vatana ihanettir!
Je suis le président des États-Unis, et c'est de la trahison!
Artık hasar aldığını ve kıyıda beklediğini biliyorum.
Je sais qu'il est abîmé et repose sur la côte.
Bize attığın o rahatsız edici özçekimlere baktık üçünün arka plânı dondurma kamyonuydu.
On a regardé ces horribles selfies que tu nous as envoyé, et dans l'arrière plan de trois d'entre eux y avait ce camion de glace.
- Pekâlâ, şöyle ki Litvanya Devlet Başkanı'nın çocuğu zehirli bir yılanın ısırığıyla ölüyor ve Belaruslu diplomatlar kızın cenazesine katılmıyorlar.
- Donc, l'enfant du Président lituanien meurt après s'être fait mordre par un serpent venimeux, et les diplomates biélorusses n'attendent pas aux funérailles.
Müdüre, adını veremeyeceğimiz bir tanıdığı ölümcül zehirli bir yılan ısırdı o yılan da bu bölgenin yılanı olabilir de olmayabilir de diyeceğiz o da lafımıza güvenip, zehirli yılanların eyalet denetiminde olması ve birini bile bize vermesi hapse sokabilecekken, o yılanı bize teslim edecek öyle mi?
On va lui dire que quelqu'un qu'on connait, mais qu'on ne peut nommer, s'est fait mordre par un serpent mortel qui peut ou non être du coin, et il n'a qu'à nous faire confiance et nous donner le serpent, même si les serpents venimeux sont régulés par l'Etat et que nous en donner un peut l'envoyer en prison?
Ona baktığında "ne kadar da zayıf biri" diye düşünürsün hiç de öyle biri değil.
Vous le regardez et vous pensez... "Il est si faible". Il n'y a rien pour lui.
Acıyı saklamak için bir göreve çıktığını ve bunu kısmen sen de yapıyorsun.
Se trouver un but, une mission, et je sais que c'est ce que tu fais.
Ofiste ortamın gergin olduğunu konuşamadığımızı, aklıma bir şey gelirse onunla konuşmam gerektiğini söyledi.
Il a dit que c'est tendu au bureau et que l'on ne peut y parler, et que si j'ai quoi que ce soit qui me travaille, je dois aller vers lui.
Onu silaha geri koyduğunda fişekte... toprak kaldığını bilemedin ve polen.
Mais tu n'as pas réalisé qu'en la replaçant dans l'arme il y aurait de la terre sur la douille. Et du pollen.
Ve aslında buraya gelmeye cesaretleri olsa... işte o zaman ne kadar kısıtlı imkanlarla burada çalıştığımızı... ve lanet kırmızı bandın çok kalın olduğunu, zamanla herşeyin sadistik bir şaka gibi geldiğini, ama...
Et s'il a vraiment le courage de venir ici, il comprend qu'on est tellement sous-financés et qu'il y a tellement de paperasse, qu'il a l'impression que tout ça n'est qu'une blague sadique.
Anne, bu senin kaktüs aldığın gibi ve İsa'yı dürüm içinde gördüğümüz an gibi mi?
Oh, maman, c'est comme quand tu as pris peyote et vue Jésus dans une torilla?
Wilson, Edwards. 20 dakika sonra dalak yırtığı ameliyatım var ve Hunt'ın özel bir işi çıktı.
Wilson, Edwards. J'ai une rate lacérée dans 20 minutes, et Hunt a eu un problème personnel.
Babamın araştırmasını kurtarmaya çalıştığın için teşekkür ediyorum. Jakuzi olayı yüzünden kızmış olsam da ve muhtemelen öfkemin geçmesi yıllar alacak olsa da Archer, senin durumu yanlış anlayabileceğini anlıyorum.
Je voulais te remercier, pour avoir essayé de sauver les recherches de mon père, et même si je suis évidemment toujours furieuse à propos de l'incident du jacuzzi, et le serais probablement toujours pour les années à venir,
Çünkü başka birinin yaptığı işi devralmamız gerektiğinde ne yaptığımızı adımız gibi bilmemiz ve diziyi izlerken de farklı görünmemesi gerekiyor.
parce que si nous devons prendre en charge d'autres artistes, nous savons exactement ce que nous faisons et il n'y aura pas d'erreurs quand nous regardons la série, heureusement.
Bu harika. Amerika'nın birinin ağzına sıçıp daha sonra oradan uzaklaşıp sonra tekrardan oraya dönüp başkalarına nasıl yaşayacaklarını söylemesinden keyif aldığı kadar başka bir şeyden keyif almaması gibi.
Super.Il n'y a rien que l'Amérique aime plus que des gens qui ont merdé et sont partis pendant un temps, pour revenir dire à tout le monde comment vivre leur vie.
Çünkü her zaman bir şekilde içeri giriyor. Figgis'in ve Doktor Krieger'ın ve oradaki Julia Gluey-Dreyfus'ın yaptığı gibi.
Car elle s'y invite toujours, comme Figgis, le Dr Krieger, et ce pot de colle.
Ama o el öldürmenin tadını aldığında bir de bakardın kendini dışarıda erkek fahişeleri boğarken bulmuşsun. Sonra onlara garip şekillerde pozlar verdirirdin ve Mentol ilanlarına konu olurdun.
Mais une fois qu'elle y aura pris goût, tu sortiras vite pour étrangler des prostitués mâles, et ensuite les disposer en des parodies horribles et grotesques de pub Mentos.
Çocuk benim oğlum, ve dikkatimi dağıtan tek şey... onun yaşadığını bilmediğim yıllar, boyunca kim bilir başına ne kötülükler... geldiğini söyleyen düşünceler.
Le garçon est mon fils, et la seule chose qui me distraie est la pensée persistante des horreurs qui ont pu lui être infligées avant que son existence me soit révélée.
Ve sende bir cadıdan kurtulmanın, öldürmek dışında bir yolu olmadığına inanıyor musun?
Et êtes-vous d'accord avec lui, qu'il n'y a pas d'autre moyen de sauver une sorcière qu'en la tuant?
Ona bakıp Mississipi'de büyümüş üç çocuk annesi olduğunu ve burada beş yıldır yaşadığını, çello çaldığını görebiliyorıum.
En la regardant, je peux dire avec 100 % de certitude qu'elle est mariée, mère de trois enfants, élevée dans le delta du Mississippi. Elle travaille et vit ici depuis cinq ans, et elle joue du violoncelle.
Canavarı çağıracağız ve teoride hızlandırıcıyı canavarın yaşadığı boyuta bir geçit açmak için kullanabileceğim.
Nous n'avons donc qu'à invoquer le monstre et, théoriquement, je serai capable d'utiliser l'accélérateur pour créer un trou vers sa propre dimension.
Asâ'nın kırık olduğunu bildiğimiz ama nasıl kırıldığını bilmediğimiz ve hangi zamanda olduğunu tahminen bildiğimiz için bu hikâyede bir sürü belirsizlik var.
Mais nous ignorons comment. Et nous n'avons qu'une vague idée de quand. Il y a beaucoup d'incertitudes dans cette histoire.