Faut tradutor Francês
190,323 parallel translation
Bana Martin Byrde'ü getirmelisin.
Il me faut Martin Byrde.
Gerçek kanıt yoksa itiraf duymalıyım.
Sans preuve, il me faut des aveux.
Annemin parasının bir kısmını Marty'den almalıyım.
Il faut que Marty me rende une partie de l'argent.
- Yapmak zorundasın Russ. Olur!
- Il faut que tu le fasses!
Onun imzalaması lazım.
Il faut que ce soit lui.
Buraya gelmen lazım.
Il faut que vous veniez.
Sizinle konuşmam lazım.
Il faut que je vous parle.
Sadece yanınızdan ayırmadığınız eşyalarınızı alın.
Juste le minimum, les trucs qu'il vous faut absolument.
- Gitmeni istiyorum.
- Il faut que vous partiez.
Saat 14.00'te çocukları da alıp oraya gelmeni istiyorum.
Il faut que tu y sois avec les enfants à 14 h. C'est possible?
Adını duyması lazım.
Il faut qu'il l'entende.
Gerçekten güvenli bir yere gitmemiz gerekiyor.
Il faut qu'on se mette en sécurité.
Bunu yapmak için iki yöneticinin aynı anda baskılarını taraması gerekir.
Il faut deux gestionnaires scannant leurs empreintes simultanément pour le faire.
Onların iki kopyasına ihtiyacımız var.
Il nous faut deux de leurs empreintes.
Bize bir plan lazım. Tamam.
Il nous faut un plan.
Ne yapacağımı biliyorum, ama bacağım...
Je sais ce qu'il faut faire, mais ma jambe...
Anla bakalım tam olarak neler dönüyor.
Il faut savoir ce qui se passe. D'accord.
- Ambulans istiyorum.
Il me faut une ambulance.
Taş kokain adamı o hâle getirir.
Faut s'y attendre avec le crack.
Bebeğim, denemeden kazanamazsın.
Il faut jouer pour gagner.
Hayır, altı yaşındaki bir çocuğa midesindeki tümörü ameliyat edeceğimi söyledim.
J'ai dit à une petite de six ans qu'il faut l'opérer d'une tumeur à l'estomac.
Sekizden üçe kadar çalışıyorsun, sonra sınavları okumak için kalıyorsun.
C'est de 8 h à 15 h, et il faut rester pour noter les copies.
Evet, toparlanman lazım oğlum çünkü işlerini halletmen benim sorumluluğum.
Faut que tu te ressaisisses, c'est à moi de m'assurer que tu te tiens bien.
Evet. Dinle. Oda anahtarımı almalıyım.
Il me faut une clé de chambre.
Oda anahtarımı almalıyım.
Il me faut une clé.
Tıraş olması gerekiyor!
Faut le raser.
Hazırlanmalıyım.
Faut que j'y aille.
Diğer yarısı pantolon.
Mais il faut un pantalon.
- Alışmaya çalışıyorum.
- Faut l'ajuster.
Sadece sırtından biraz bollaştırmak gerekiyor.
Il faut juste l'ajuster derrière.
Çaba göstermen gerekir.
Il faut bosser.
Evlilikte, kazanmak için denemelisin Rob.
En mariage, il faut jouer pour gagner.
En önemli olduğu zaman gerekeni yapacak kadar sevmiyorsun.
Mais pas assez pour assurer quand il le faut vraiment.
Polisi aramak istiyorum ama 48 saattir kayıp olman gerekiyor, daha bir saat oldu.
Je veux appeler la police, mais... il faut avoir disparu 48 heures et ça fait qu'une heure.
Bu gece Rob Anderson'la o işi yapmaya The Glass Slipper'a geliyorsun değil mi?
Faut que tu ailles au Glass Slipper ce soir pour te faire Rob Anderson.
Bir tanrının gücüne ihtiyacımız var.
Il nous faut le pouvoir d'un dieu.
Margo, bunun için vaktim yok.
Il faut les ressusciter maintenant.
Macallan yapması gerekeni yapacak.
- MacAllan fera ce qu'il faut.
Sesimizi duyurmalıyız.
Il faut faire entendre nos voix.
Neye ihtiyacınız olduğunu sormak istedim.
Dites-moi ce qu'il vous faut.
Güvenlik desteğine ihtiyacınız varsa takviye gönderebilirim ya da...
Je peux faire venir rapidement... S'il vous faut plus de sécurité...
Seçime gölge düşürmememiz gerektiğinde hemfikiriz.
Il ne faut pas déstabiliser les élections.
- Hayır! - Hemen yapılması gerekiyor.
Il faut faire vite.
O üç ilçeden seçim görevlilerinizi ve makinelerinizi çekin.
Il faut retirer les machines de vote.
Evet efendim. Sırf senin sözünle olmaz.
- Il me faut des preuves.
Sen kal... Gerekirse kendini makineye zincirle.
Enchaînez-vous à l'une d'elles s'il le faut.
Amerikan halkı kendisi için neyin iyi olduğunu bilmiyor.
Les Américains ne savent pas ce qu'il leur faut.
Doğruyu, yanlışı öğretmeliyiz. Ne düşüneceklerini, hissedeceklerini, isteyeceklerini söylemeliyiz.
Il faut leur montrer le bien du mal, leur souffler leurs pensées, leurs sentiments, leurs envies.
En çılgın hayallerini yazmak, en büyük korkularını şekillendirmek için bile yardıma ihtiyaçları var.
Il faut même les aider à définir leurs rêves. A dominer leurs peurs.
Bir operasyon kötü gittiğinde işin köküne inmemiz öğretildi bize.
Quand une opération dérape, il faut revenir à la source.
Buraya geldiysen koyun pirzolası söyleyeceksin.
Ici, il faut prendre la côtelette de mouton.