Flat tradutor Francês
378 parallel translation
Paradise Flat'e gittim oradan geliyorum.
J'étais à Plaines du Paradis.
Paradise Flat gerçek bir şehir olacak, küçük bir...
Plaines du Paradis deviendra une vraie ville au lieu...
Kişiliğini zayıflatır.
Ça t'affaiblit.
Beklemek sadece hayalleri zayıflatır.
Attendre fait affaiblir votre rêve.
- Evime Evime - Flatiron Binası...
" Gimbels, Flat Iron Building
Pek çoğu vatansever, hayal kırıklığına uğramış liberal ya da şantaj kurbanıdır. Çoğu zaman işe duygularını katarak pazarlık güçlerini zayıflatırlar ve bu da iş konusunda makul kararlar vermelerine engel olur.
Ce sont des patriotes, frustrés libéraux ou victimes de chantage que leurs émotions affaiblissent leurs marchandage et destruction ressemblent à des affaires.
Adobe Düzlüğü denen yere gitmek istiyorum.
Aller à Adobe Flat.
Adobe Düzlüğü mü?
Adobe Flat?
Trenden bir adam indi ve Adobe Düzlüğü'nü sordu.
Un type est descendu du train, il a demandé où est Adobe Flat.
Adobe Düzlüğü denen yere gitmem gerekiyor.
Je dois me rendre à Adobe Flat.
- Ne olmuş Adobe Düzlüğü'ne?
Quoi, Adobe Flat?
Adobe Düzlüğü'ne gitmek istiyor.
Á Adobe Flat.
Yoo, iş adamları hakkında söylediklerine inanıyorum. Adobe Düzlüğü'yle ilgilenmelerine.
Si, je crois que les hommes d'affaires s'intéressent à Adobe Flat.
Adobe Düzlüğü, Smith'indi.
Adobe Flat était à Smith.
Adobe Düzlüğü'nde hiçbir zaman su olmamıştı.
Il n'y en a jamais eu à Adobe Flat.
aralarında süre gelen bir sürtüşme var ve... bu ada savunmasını zayıflatıyor ".
"Il y a tant de rivalités entre eux qu'Hawaï est presque sans défense." Fin de citation
Bak. Nihayet, "zayıflatıcı" öksürük damlası.
Une pastille pour la toux.
Ve bence bu ahlak yapısını zayıflatıyor.
Cela diminue leur énergie morale.
Başından beri beni zayıflatıyordu sanırım.
C'est arrivé petit à petit.
Senin gibi adamlar Noge'ye karşı elimi zayıflatıyor.
Sans des hommes de ton genre, je serais plus ferme.
Tamda onu zayıflatıyordum ve yaşlı olan içinde hazırdım!
Juste au moment où je l'avais bien attendri et échauffé pour la danse!
- Gözlerimi zayıflatıcı bir etken mi?
- Cela affaiblit les yeux?
- Tüm çarpışma bitmeli, dilityum kristalleri tükenmeden önce uzaylı zayıflatılmalı.
- Les combats doivent cesser, pour affaiblir l'entité avant que les cristaux ne soient épuisés.
"Düz Burun Curry ve Haberler Carver'ın da soyguna bulaştıkları sanılıyor."
"Flat Nose Curry et News Carver y auraient participé."
Sağ ol, Düz Burun.
Merci, Flat Nose.
Bu, FlAT'ın zırhlı kervanı.
Ceci est le convoi blindé de FIAT.
İtalya, FlAT fabrikası.
L'Italie, l'usine FIAT.
Çinliler FlAT'a dört milyon dolarlık altın veriyorlar, Pekin'de kuracakları bir fabrikanın bedeli olarak.
Les Chinois vont donner quatre millions de dollars en or à FIAT, pour une usine automobile qu'ils vont construire près de Pékin.
Bak, buna kafa yorma, aklnı zayıflatır.
Pense pas a ca. - Ca te sapera le moral.
Sağı des - teklemek için merkezi zayıflatırsa o zaman bu İngiliz soylusunun çapını öğrenmiş olurum.
- Alors je saurai de quel bois est fait cet aristocrate anglais.
Bu korkunç, zayıflatıcı sosyal hastalıkla savaşmanın tek yolu...
La seule façon de combattre cette terrible, débilitante maladie sociale- -
Çöl sıcağı öldürücüdür Tenini yakar, direncini kırar hareket kabiliyetini zayıflatır, vücudundaki nemi kurutur Su içmedikçe kanını pıhtılaştırır.
La chaleur du désert est mortelle, elle brûle la peau, mine votre force, votre efficacité, et elle dessèche votre corps et épaissit votre sang à moins de boire de l'eau.
Sulphur Flats'de buluşacağım araba katarını yaktılar.
Trois jours après, un autre convoi a été attaqué á Sulphur Flat.
Tuz Flat, küt hoş geldiniz.
Bienvenue à Salt Flat, Stubby.
Salt Flat burada ne nelerdir.
C'est que ça bouge, ici, à Salt Flat.
Günlük ekmek gibi kavga, hukuka toplam gözardı, Ölüm... yaşam yoludur Tuz Daire Amerika'nın en zengin şehirlerinden biriydi.
La bagarre comme pain quotidien, mépris total de la loi, la mort comme mode de vie... Salt Flat était la ville la plus crasseuse d'Amérique.
Birisi Tuz Flat güzelliğini yeniden yapmak istedim... Süratle biraz.
Quelqu'un a voulu refaire une beauté à Salt Flat... de manière un peu expéditive.
Böylece Nimitz'i zayıflatır savunmaya zorlarız.
Nimitz est sur Ia defensive.
Kadınlar bacakları zayıflatır.
Les femmes, ça te scie les guiboles.
Kadınlar bacakları zayıflatır, ha?
Les femmes, ça scie les guiboles, hein?
Zehir sağduyunu da zayıflatıyor
Mon bâton d'encens empoisonné prend effet au contact du sang.
Geçen yıl Flat Rock'a gitmiştik, Yosemite'ye değil.
L'an passé on est allé à Flat Rock.
Eğer dışarı atılmazlarsa, ulusun gücünü zayıflatır ve ulusu çirkinleştirirler.
Et si on ne les jette pas, elles affaiblissent la force de la nation et la trouble.
Gücümüz, monarşiyle halkın arasının iyi olmasına bağlıdır. Bu sayede, dış kaynaklı müdahalelere karşı koyabiliriz. Para hırsı, insanlığın maneviyatını nasıl zayıflatıyorsa yabancı fikirlerin işgali de ulusal masumiyetimizi, saflığımızı aynı biçimde zayıflatıyor.
Le pouvoir est porteur de la force du peuple, car c'est dans le recours à l'autocratie que se manifeste le rejet par le peuple de ces perversités politiques venues de l'étranger, qui affaiblissent l'esprit de la nation non moins
Yani... güçlerim iyice zayıflatıldı
Ma perspicacité se dégrade. Je n'ai pas remarqué cette présence.
- Aşk zayıflatıcı. - Ne diyorsun sen?
- L'amour peut affaiblir.
Genel kanının aksine, Mileydim, hırsızların arasında çok az bağlılık vardır ve hatta uygun bir teşvikle bu bağlılık daha da zayıflatılabilir.
Et alors? Contrairement à la légende, madame, il y a très peu d'honneur entre voleurs. Et encore moins si on les encourage à se trahir.
Ama bana göre böyle saçma oyun ve yarışmalar çok zararlı ve insan ruhunu zayıflatıyor. Öyle mi?
Mais je pense que les jeux et les concours stupides sont très destructeurs et dégradent l'esprit humain.
Bu liderliğe olan inancı zayıflatır.
Nous ruinerions la réputation de nos officiers. Evitez d'accuser un Hongrois.
Adobe Düzlüğü'nde ne arıyordun?
Vous cherchiez quoi, à Adobe Flat?
- Flat Rock'da ne yaptınız?
Qu'est-ce qui s'est passé à Flat Rock?