Fontaine tradutor Francês
1,430 parallel translation
Fıskiye yerini size vermeyeceğiz sizi çöplük rüküşleri.
On vous lâche pas la fontaine, bande de souillons.
Bak, Joanie Fontaine. Suspicion'da.
Regarde, Joan Fontaine dans Soupçon.
Ağlayıp sızladı mı?
Il a pleuré comme une fontaine?
Yani, Lokman hekimin bulamadığını siz buldunuz.
Ainsi, ce que Ponce de Leon n'a pas pu trouver, vous, vous l'avez trouvé, c'est ça? La fontaine de jouvence.
Ben çeşme değilim ki.
Mais je suis pas une fontaine.
Yarım saat önce size lanet havuzdan uzaklaşmanızı söylemiştim!
Je vous ai dit il y a une demi-heure d'arrêter cette foutue fontaine!
Lord Byron'un dediği gibi "Çölün ortasında fıskiyeler su saçıyordu".
Comme Lord Byron l'a dit un jour, "Dans le désert, une fontaine jaillit".
Fıksiye açıktı.
La fontaine était en marche.
Soldaki diatomlar kurbanın ciğerindeki suya ait, ve sağdaki diatomlar ise fıskiyedeki suya ait.
Les diatomées de gauche viennent de l'eau trouvée dans les poumons de votre victime et les diatomées de droite viennent de la fontaine.
Fıskiyedeki su oldukça klorluydu.
L'eau provenant de la fontaine est très chlorée.
Karınız fıskiyede ölmemiş.
Votre femme n'est pas morte dans la fontaine.
Bu yüzden onu fıskiyede bıraktık.
Donc nous l'avons mise dans la fontaine.
Enteresan bir bina, girişinde çeşme var.
Il est génial, il y a une grande fontaine devant.
Ona, su soğutucu değil, mancana derler.
Ce n'est pas un distributeur. C'est une fontaine.
Gençlik çeşmesi bu.
C'est la fontaine de jouvence.
Çeşmeden biraz fazla para topladım.
J'ai pris un supplément dans la fontaine.
Onun sürahisinden bir yudum almak isterdim, evlat.
La vache, je boirais bien à sa fontaine.
İçinde koi balıklarının gezdiği bir fıskiyeye bakarken 30 dolarlık el kremlerinden alırlar.
Ils m'achèteront de la crème à 30 $ en regardant ma fontaine et ma carpe koï.
7 : 30'da San Diego'dan çıkar fıskiyenin oradaki şeyde buluşuruz.
Je vais prendre le train à San Diego, je te retrouve près de la fontaine.
Yılbaşı etkinlikleri Lilly Kane'i Anma Çeşmesi'nin açılışıyla başlıyor
Pour démarrer les festivités : l'inauguration de la fontaine dédiée à la mémoire de Lilly Kane.
"Lilly Kane'i Anma Çeşmesi"
Lilly Kane Fontaine Commémorative
Dolayısıyla bu çeşme burada durdukça Lilly'nin bir parçası da burada olacak.
Et aussi longtemps que cette fontaine restera là, une partie de Lilly sera là.
Sislerin Kızı çeşmesinin altında, zaman kapsülü olduğunu söylediğinde, sana gerçekten inanmış.
Elle est très naïve. Elle a cru à ton histoire de capsule temporelle sous la fontaine.
İşte bu yüzden çeşmenin başında çırılçıplak dans etmen gerekiyor.
C'est pour ça que tu devrais être en train de danser nue dans une fontaine.
Justin Central Park'ta,
Justin à Central Park, près de la fontaine.
Bu beyi bir fıskiyedeki bozuk paraları toplarken bulduk.
Monsieur pêchait des pièces dans une fontaine publique.
Debraj, çeşmenin yanında.
C'est Debraj... Il est là... Près de la fontaine!
Oniki yıl sonra, seni aynı çeşmenin orada buldum ve oniki gün sonra, bu not çizelgesi.
Il aura fallu 12 ans pour que je vous retrouve près de la fontaine, et me voilà 12 jours plus tard, avec mes résultats.
- Fıskiyeli bir süs havuzumuz var ama.
Il a une fontaine.
Sen sanki... Sen sanki... Fışkırarak gökyüzüne ulaşmayı bekleyen bir çeşme gibisin!
Tu es comme... une fontaine prête à exploser et jaillir vers le ciel!
- Çeşme miyim?
- Je suis une fontaine?
Ava Fontaine'e henüz on yaşımdan beri tapıyordum.
Depuis l'âge de dix ans, j'adulais Ava Fontaine.
Ava Fontaine.
Ava Fontaine.
- Ava Fontaine.
- Ava Fontaine.
Ben susayana ve arayana yaşam çeşmesinden cömertçe sunarım.
"Pour étancher sa soif, je lui donnerai à boire " l'eau de la fontaine de vie éternelle.
Hızlı hareket etti ve sonra lanet olasıca barı bir kan gölüne çevirdi!
Et la fontaine de sang jaillit!
Trevi Çeşmesi'ne gidelim diye tutturdu o filmdeki piliç gibi, çeşmeye atlayacakmış.
Elle voulait se baigner dans la fontaine comme l'actrice et le bel Italien du film. Une pure folie!
Çeşmeye gitmesini isteyeyim mi?
Je lui dis de passer par la Fontaine? Non.
Çeşmeye gitmek istiyorum.
- Je veux aller à la Fontaine. - À vos ordres!
- Adını su sebili etrafında övelim.
On va parler de toi devant la fontaine à eau.
Stüdyoda ise Tobias su sebilinin etrafında dedikodu yaratmaya başladı.
Au studio, Tobias mettait de l'animation devant la fontaine à eau.
Çikolata çeşmesinin yanında duruyor.
Il est près de la fontaine de chocolat.
Iris, Bay Bowler'ı dışarı çıkarıp çeşmeyi nereye istediğimizi gösterir misin?
Iris, pourrais-tu emmener M. Bowler à l'extérieur et lui montrer où nous aimerions placer la fontaine?
- Çeşmenin yanında serinlemeye çalışıyordu.
- A la fontaine à eau. Cet homme superbe essayant de se rafraichir.
Maça gittim ve sonra onunla çeşmenin başında buluştum.
J'ai assisté au match, puis je l'ai retrouvé près de la fontaine.
Çünkü fıskiyenin içinde Leah için dilediğim şey olmuştu.
Parce que ce vœu que j'ai fait dans la fontaine pour Leah...
Oh, aman Tanrım, bir su kaynağı!
Oh, mon Dieu. Une fontaine à eau!
İşte çocuklar, Gençlik Kaynağı. Tam size söylediğim gibi.
Ca y est, les gars, la fontaine de jouvence, comme je vous avais dit.
Liz ayaklı gözyaşı deposudur.
Liz est une vraie fontaine.
Bize odayı vermeyi reddettiler. İnatçı ve bencil davrandılar. Ve benim bağlantılarım sayesinde şu anda şehrin bir ucundaki Bluestone Club'da, teypten müzikleri ve açık saçık şelaleleriyle takılıyorlar.
Ils étaient têtus et égoïstes et maintenant, après toutes les ficelles que j'ai tirées ils sont de l'autre côté de la ville au Bluestone Club avec leur cornemuse et leur fontaine pornographique
Parmaklıklar daima çeşmelere yakın yerdeler.
C'est toujours près d'une fontaine.