Ft tradutor Francês
731 parallel translation
Birinci sınıftı.
C'était parfait.
Midem biraz zayıftır.
J'ai l'estomac fragile.
Komedideyken bile orta sınıftım.
Montrez-vous Fannie.
Şimdiden söyleyeyim, şurada duran Ruby'nin sinirleri biraz zayıftır.
Je vous préviens. Ruby, là-bas, avec l'arme à la main, a la détente facile. Il est nerveux.
Onlar aşağı sınıftır ve ülkenin düşmanıdır.
Ce sont des êtres inférieurs, des ennemis de l'Etat.
Katırım zayıftır başına da böyle birşey geldi işte ve benim kesinlikle bir katıra ihtiyacım var.
Ma mule a souffert, l'autre nuit. Faut que je la remplace.
İlginç, sanki üç kilo zayıftın.
Etonnant. J'aurais dit qu'il vous manquait 3 kilos.
Kendisi güçlü ama beyni zayıftır
Elle a le dos musclé mais rien dans le cerveau
Denedim ama çok zayıftım. Ne kadardır?
J'ai essayé, mais j'étais trop faible.
Mary, buradan gidip izimi kaybettirebilirdim ama seni sevmiştim ve zayıftım.
J'aurais dû m'enfuir là où il ne m'aurait pas trouvé.
- Kesinlikle birinci sınıftır. - Heron's Parkta hiç yaşadı mı?
- De très grande qualité.
Biliyorsunuz babasının sinirleri biraz zayıftır.
Je vais vous dire une chose. Son père... a les nerfs très tendus.
Lokantam birinci sınıftır, Bay...
C'est un restaurant de 1ère classe, M....
Generalim, bilginiz olsun : Binbaşı Kaiser birinci sınıftır.
Si vous voulez savoir, le major Kaiser est un homme d'élite.
Kadınlar doğuştan zayıftır.
Les femmes sont stupides par nature.
Max, şu sarı spota ne oldu? Çok zayıftı.
Que s'est-il passé avec le spot ambre?
Çünkü insanoğlu zayıftır.
Car les hommes sont faibles.
Sen 5. sınıfı bile bitirmedin. Herhalde aslında 3. sınıftı.
Tu dis que tu as quitté l'école à 17 ans...
Camdan çenesinin sertleşip kalınlaştığını kanıtlamak istiyordu ama maalesef çenesi bu gece her zamanki gibi gene zayıftı.
Il devait prouver qu'il s'était forgé un menton d'acier mais celui-ci s'est révélé plus fragile que jamais.
Harris-san gece gündüz çalıştı fakat yeni yöntem eskisi kadar zayıftı.
Harris-san ne prenait de repos ni jour ni nuit. Mais les méthodes neuves échouaient aussi.
- Bizim tıftıf için sis farı.
- Un phare antibrouillard pour la teuf-teuf.
Çok zayıftı, zavallı çocuk.
Elle était très faible, la pauvre.
Hafızam zayıftır, ama son derece önemli konular için değil.
J'ai mauvaise mémoire, sauf pour les questions importantes.
İnsanın kararı ne kadar zayıftır, özel olarak dişininki.
Que l'esprit est fragile, surtout celui des femmes!
Şunu aklından çıkarma, Bob. Toplumun hafızası zayıftır.
N'oubliez pas, Bob, l'opinion publique a la mémoire courte.
Onun buradan ayrılmasını istemedi, kızcağızın zihni de... onunla mücadele edemeyecek kadar zayıftı.
Cette chose ne voulait pas qu'elle parte, et sa pauvre âme tourmentée n'y a pas résisté.
- Evet, isim hafızam biraz zayıftır.
je n'ai pas la mémoire des noms.
Sen hep zayıftın, değil mi Pablito?
Mais tu as toujours été mince.
Bu yanımız buna dayanamayacak kadar zayıftı.
Cette partie de nous était trop faible pour survivre.
Sadık olamayacak kadar zayıftı.
Il était trop faible pour être fidèle.
Cebimde sadece 9 Dolar kaldığından pazarlık gücüm oldukça zayıftı.
Il ne me restait que 9 dollars ; je n'avais pas le choix.
Küçük bir sınıftı.
Juste une petite salle de cours.
Esmer biriydi, çok zayıftı.
- J'avais 13 ans. Il etait brun, tres mince.
Taş gerilime karşı zayıftır.
Et une pierre est faible lors de sa tension. Elle échouerait à sa base.
Muhtemelen Beauvais'in zemini zayıftı ve yapıyı taşıyamadı.
Probablement la terre à Beauvais n'était simplement pas assez solide et assez tassée sous le bâtiment.
Senin yaşında çok zayıftım.
A ton âge, j'étais maigre comme un clou.
Buşmanlar oldukça ufaktır, ve silahları zayıftır.
Le Bushman n'est pas très grand et ses armes sont peu efficaces.
Onlar en mükemmel sınıftır ve bu ülkenin bel kemiğidir.
Ils sont le sel de la terre, l'épine dorsale du pays.
- Hafızam zayıftır.
Mon esprit oublie.
John gibi değildi. Daha... zayıftı. Ama onun için çalıştığım süre boyunca ödüm patlardı.
Il ne ressemblait pas trop à John, vous savez, il était moins clinquant mais j'étais terrorisée quand je travaillais pour lui, vous comprenez?
İkimiz de New York Üniversitesi'nde son sınıftık. Üstelik sadece arzu da değildi.
On était étudiants et on s'aimait profondément.
- Ve Havva zayıftı. Söyle. - Hayır, anne!
Ève était faible.
- Hayır! - Havva zayıftı.
Dis-le!
- Hayır! - Havva zayıftı.
Ève était faible.
Tekrar et! Havva zayıftı! Havva zayıftı!
Ève était faible.
Zayıftım ve buna gücüm yoktu.
J'ai été faible, j'ai recommencé.
- Damak zevki zayıftır.
Il sait pas ce qui est bon. Ah!
Her zaman zayıftı.
Elle a toujours été frêle.
- Çok zayıftı.
Ça ne m'a pas intéressé.
- Kalbi her zaman zayıftı.
Il était cardiaque depuis toujours...
Baban kendi açısından zayıftı.
Votre père était un faible.