Fındık tradutor Francês
811 parallel translation
Yani, konuklara fındık servisi yapar mısınız?
Je veux dire, servez les noix aux invités.
" Mayısta gideriz fındık toplamaya
" Nous allons cueillir des noix en mai
" Mayısta gideriz fındık toplamaya Salı sabahı erkenden
" Des noix en mai, tôt le mardi matin
Sizinle fındık kırmak istiyor.
- Vous le rendez fêlé.
- Fındık mı?
- Fêlé?
- Kesinlikle, fındık.
- Oui, de la coquille.
St. Petersburg opera salonu için yazdığı, Fındıkıran isimli bir bale eserinden alıntılmış danslardan oluşmaktadır.
C'est une série de danses tirées d'un ballet appelé Casse-Noisette que Tchaïkovski a écrit pour l'Opéra de Saint-Pétersbourg.
Burada, fındık faresi bile takamayacağını farkedeceksin.
Tu verras qu'ici, tu n'auras même pas le droit d'avoir une souris.
Fındık.
"Des clous."
Fındık faresi.
- Témoin suivant.
Bu sarılar fındık fıstık olmasın?
C'était du noyer ou du pin?
Onun payı toplamın yanında fındık fıstık kalır.
La part de Georgie sera des clopinettes, comparée à la somme totale.
Kuru üzümlü yulaf ezmesi, fındık ve tarçın.
Des gâteaux d'avoine aux raisins, aux noix et à la cannelle.
Belki sen fındık ezmeli sandviç yapabilirsin, yapması kolaydır.
Vous pourriez préparer des sandwiches? C'est facile. Non.
Fındık mı?
Des noix?
Bir fındık fişeği için fazlasıyla titriyor.
À voir comment il tremble, je ne lui confierais pas une allumette.
- Fındık fıstık olacak değildi ya.
J'ai du mal à penser qu'il s'agisse d'écrous et de boulons.
- Fındıklar gibi kalp kırar.
II brise les cœurs comme des coquilles de noix.
Fındık fareleri Colin Mozart tarafından parçalanır.
Campagnols mis en pièces par Colin Mozart.
- Evet, fındık faresi gibi sessizler.
- Ils dorment comme des loirs.
Fındık faresi mi?
Des loirs?
Kabı şeker, fındık meyve ve oyuncakla doldurup bir ağaçtan sallandırıyorlar.
Ils remplissent la jarre de bonbons, de noix, et de jouets et la suspendent à un arbre.
Kremalı badem ve fındık ezmesi ve fıstıksız meyveli pasta
Choux à la crème, beignets, Gâteaux!
- Bu iş bittiğinde, fındık kırmaya gideriz.
Quand le boulot est terminé, et qu'on va casser la graine.
Hala hayattayız ve fındık yiyoruz. efendimizin emrettiği gibi.
Maintenant, nos maîtres nous imposent de mâcher des noix.
Sincabım için bolca fındık. Hızlı büyüyor.
Des noisettes pour mon écureuil.
Sidik torbası fındık kadar olmalı.
C'est pas une vessie qu'elle a, c'est un dé à coudre!
"'Fındık faresi, yine uyuyor'Çılgın Şapkacı söylüyor. Ve onun burnuna sıcak çay döküyor.
'Tiens, le Loir s'est rendormi', fit observer le Chapelier, et il lui versa un peu de thé chaud sur le museau.
Fındık faresi sabırsızca başını salladı. ve gözlerini açmadan dedi ki :
Le Loir secoua la tête avec impatience, puis marmotta sans ouvrir les yeux :
"Çılgın Şapkacı dedi ki" Fındık faresi yine uyyor " Ve onun burnuna sıcak çay döküyor.
'Tiens, le Loir s'est rendormi', fit observer le Chapelier, et il lui versa un peu de thé chaud sur le museau.
- Fındık fıstık.
- La sauce. La boue.
Ağaçlar, bu fındık ağacı,...
Les arbres, ce noisetier...
İçinde fındık olan gerçek çikolata.
J'en veux des américaines avec des noix dedans.
Gelin buraya, fındık beyinliler!
Amenez-vous, bande de bras cassés!
Fındık sever misin?
Tu aimes les noix?
Bu fındık beyinli beni yakalayıp bir arabaya tıktı.
Cet abruti m'a attrapé et m'a flanqué dans un panier à salade.
Selma'nın arazisinde 30 kilosu 40 sente fındık toplanabilir. Harika değil mi?
Et on trouve des noix de pécan à 40 cents le boisseau chez Selma Landing.
Belki de Kai dağlarında fındık toplamalısınız!
Retournez récolter des noix dans vos montagnes de Kai!
Pazar günleri insanlar sizi parmaklıkların ardından seyredip dalga geçmek için fındık fıstık atacak! Yaşlı çatlaklar!
Vous serez heureux les dimanches quand les gens vous regarderont à travers les grillages et vous jetteront des cacahouètes pour s'amuser, vieux débris!
Her neyse o bir fındık kıracağı kullanmıştı.
Bref, elle avait pris un casse-noix.
Çünkü Maine'de bir tanıdık bazı birinci sınıf kaşındırıcı yapış yapış bitkiler gönderecek.
Car j'ai trouvé un mec dans le Maine qui va m'envoyer du poil à gratter.
Fındık beyinliler!
Ces marchands de tableaux! Des idiots.
Fındık faresine aldırmayın.
Ne regardez pas.
Nice güzel kızın kulağına fısıldamışsındır bunları.
Vous susurrez cela à tant de jolies oreilles.
- Ayrıca fındığı dişimle kırabiliyorum.
Les noix, je les croque!
Etrafında cezbedici uydular ve halkalar olan Satürn'ü düşündüler... ancak orada da sıcaklık sıfırın altında 270 dereceye yakındı, ve yüzeyindeki buz tabakası 15,000 mil derinliğindeydi.
Ils envisagèrent Saturne, un monde attrayant, avec ses lunes et ses anneaux de poussière cosmique, mais sa température est proche de moins 170 degrés, et sa surface est couverte de glace, sur 22000 kilomètres d'épaisseur.
Kızgındın, fırlatmak istedin. Neden fırlatmadın?
Tu étais en colére.
Şunu bilmelisin ki benim çok sevgili Katerina Matveyevnam artık insanlar arasındaki sınıf çatışmaları genel olarak sona ermiş durumdadır ve ezik halkların kurtuluşları çok yakındır.
Vous devriez savoir, ma tr s ch re Katerina Matveyevna, que jusqu' ce jour, de grandes batailles ont t accomplies et le jour de la lib ration du monde est en marche.
Fındık fıstık mı yiyeceğiz?
Bien sûr, et manger des noisettes!
Bayan, fırsat dedim ama, söylediklerinize alındım biraz. Eğer buralarda, tamamen ahlaklı bir şekilde arkadaşlık kurmak isteyen birileri varsa, neden kimseyi yanınızda istemiyorsunuz ki?
Permettez-moi de jouer les grands offensés. c'est bien moi.
Bir fındık kabuğunda onu koymak,
Et ce sera un sacré paradis.