English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Francês / [ F ] / Fıt

Fıt tradutor Francês

4,711 parallel translation
Benim bir fıtığa bakmam lazım.
J'ai une hernie hiatale qui m'attend.
Kepner'ın donörünü 1 numaralı ameliyathaneye koyarsak Bailey'nin fıtık ameliyatı 5 numaraya kayar.
Si on met le donneur de Kepner au bloc 1, ça déplace l'hernie de Bailey au bloc 5.
Pegasus bu protokolleri uygulamaya sokmuştu. Bu protokollerden birine göre fıtık ameliyatlarında aptal Varner tekniğini kullanmam gerekiyor.
Pegasus a mis en place tous ces protocoles, l'un d'eux dit que je dois réparer les hernies en utilisant leur stupide technique.
Bugün bir fıtık ameliyatım var.
Et je dois réparer une hernie aujourd'hui.
Fıtık ameliyatım bugün öğleden sonra.
Ma hernie est cet après-midi.
Evet, fıtık ameliyatın.
Bien. Ton hernie.
Fıtıklaşma ya da yeni bir kanamaya dair belirti olursa derhâl benimle irtibata geç.
Contacte-moi immédiatement s'il y a un signe d'une hernie ou d'une nouvelle hémorragie.
Fıtık edeceksin beni.
Tu vas me déclencher une hernie!
Sana büyük bir fırsat verdim, Harris.
Je t'ai donné beaucoup d'opportunités, Harris.
Şimdi bütün tıfıl çocuklar, senin onların avukatı olmanı istiyorlar.
Tous ces petits mecs te veulent comme avocat maintenant.
- T.F kim?
- Qui est T.F.?
Ben sadece neden partiden ayrıldığımızı söylemek için aramıştım. Fırsatını bulduğunda beni bir ara. Görüşürüz.
Je t'appelle simplement pour te dire pourquoi nous sommes parties, appelle-moi à l'occasion.
Tıpkı babamın, sınıfımda bakkal işletmekten bahsederken olduğu gibi onun kahramanı olmak istiyorum.
Je veux être son héros, comme mon père l'a été pour moi lorsqu'il a parlé de la gérance de son épicerie devant ma classe.
N'aber? Yazlık eve uğramak istersen sana sağlam top fırlatmayı seve seve öğretirim. Texas Tech'te fırlattıklarım gibi!
Écoute, si tu veux faire un saut à la maison sur la plage, je serais ravi de t'apprendre à lancer une balle parfaite comme je l'ai fait à Texas Tech.
Bugün öyle bir çıktın ki sandviçini vermeye fırsat kalmadı.
! T'es parti si vite ce matin, je n'ai pas pu te faire tes sandwiches.
Bu fırsatı sunduğun için gerçekten çok minnettarım ve seni çok seviyorum ama birlikte çalışma fikrinin iyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum.
Je te remercie pour la proposition, et je t'aime très fort, mais bosser ensemble, c'est une mauvaise idée.
Evet, o seni herhangi bir sebepten ötürü fırçalamak için hemen kabul etti.
Oui, elle n'a pas loupé l'occasion de t'en balancer un peu plus.
Kulağınıza bir şeyler fısıldayıp dikkatinizi dağıtırlar.
Ce sont de petites distractions murmurant à votre oreille.
Bak, umarım dişlerini fırçalamışsındır, Juliet, çünkü sen ve ben epey sağlam öpüşeceğiz.
Ok, j'espère juste que tu t'es brossée les dents, Juliette, parce que toi et moi allons faire un sacré bisou collé-serré.
Amanda Clarke'ın şerefine toplana her bir kuruş ihtiyacı olanlara dağıtılırken ne yardımseverler ne de A.C.F.'in gelecekteki haznedarları gerçek amacının farkında bile olmayacak.
Pendant que chaque pièce collectée en l'honneur d'Amanda Clark sera distribuée à ceux dans le besoin, aucun des deux patrons... ni le futur trésorier de l'A.C.F. ne sera jamais au courant de son but réel.
Sana yapılanları yapan bir adam, Nina göründüğünden daha zayıf ve kırılgan biri olmalı.
Le genre d'homme qui a fait ce qui t'a été fait, Nina... est plus faible et vulnérable qu'il semble.
Sana yeni bir başlangıç yapman hayatında yeni bir sayfa açman için bir fırsat sunuyorlar.
Personne n'est désolé pour toi, plus maintenant. On t'offre un nouveau départ, une ardoise propre, une deuxième chance.
Fırsatın varken Merlotte'u öldürmeliydin.
T'aurais dû tuer Merlotte quand t'en avais l'occasion.
Scott, Lacey'e Danny'nin kulağına ne fısıldadığını söyle.
Scott, dis à Lacey ce que Danny t'as dit.
Barlara gidip, fıçıları kaldırıp, odadaki insanlara fırlatacaksın.
T'iras dans les bars, prendre des barils, et tu les jetteras à travers la pièce sur les gens.
Senin için tuvalete biraz havlu bıraktım ve diş fırçan var mı?
Je t'ai laissée des serviettes dans la salle de bain, t'as une brosse à dents?
Bulduğum kâğıtta "B.D.D.V.Y.Ş.B.D." yazıyordu.
Le papier qu'on a trouvé disais, "R.I.E.P.A.C.Q.T.A.F."
B.D.D.V.Y.Ş.B.D. Bu bir akronim.
R.I.E.P.A.C.Q.T.A.F. C'est un acronyme.
Seni geçen gün gördüm. Elinde o fırçalı şeyden vardı.
Je t'ai aperçue tout à l'heure, avec ton bâton poilu.
Sana bu fırsatı tanıdım. Ve sen bana karşı saf aldın.
Je t'ai donné cette chance, et tu étais contre moi.
Tıpkı Shirley'nin dediği gibi cümbüş için hayatta bir kez karşına çıkacak bir fırsat.
C'est comme a dit Shirley, c'est l'opportunité de toute une vie pour les pitreries.
Sonunda elime sana yardım edebilmek için bir fırsat geçti.
C'est l'occasion pour moi de t'aider.
New Orleans'ta bana katılman için 1. sınıf bir uçak bileti önermeyi düşündüm. Ama cevabının ne olacağını biliyordum o yüzden kabul edeceğini bildiğim bir şeyi tercih ettim.
J'ai voulu t'offrir un billet en première classe pour me rejoindre à la Nouvelle Orléans, mais je sais qu'elle aurait été ta réponse, donc j'ai opté pour quelque chose que je sais que tu accepteras.
Jeremy Geist'i gizli göreve gönderen F.B.I ve A.T.F.'in ortaklaşa yürüttüğü operasyonu yönetiyor.
Il dirige le lien entre le FBI et le groupe de travail de l'ATF qui a envoyé Jeremy Geist sous couverture.
Geçmişini biliyordu ve fırtına başlatması için iki saniye yetti. Birileri onun geçmişini araştırdı mı acaba?
Elle connaissait tes antécédents, et elle a pris, quoi, deux secondes pour t'allumer?
Geçici iskemik ataklardan ötürü kolu hâlâ zayıf ama icabına bakacağız.
Ouais, son bras est encore faible depuis le T.I.A.S. mais nous allons en prendre soin.
Sonuç o-lum-suz. O-lum-suz.
C'est n-é-g-a-t-i-f, n-é-g-a-t-i-f.
Senin diş fırçan değilse, niye umrunda?
Si ce n'est pas ta brosse à dents, pourquoi tu t'en soucies?
Seni duyarsa, bana "F" verir.
Si elle t'entend, elle va me mettre un F.
Kız dramalarından fırlama gibi diyen sen değil miydin?
T'étais pas celle qui disait de rester en dehors des problèmes de filles?
Bu diş fırçasını mı kullanıyorum?
- Tu t'es servi de la brosse à dents?
Dişlerini fırçaladın mı?
Tu t'es lavé les dents?
Seninkiler gibi fırından yeni çıkmışlara benzemez tabii.
Il sort pas du four comme t'en as l'habitude.
Üç hafta önce kıtırlı fıstık ezmesi aldın laf etmedim ama şimdi kızlara DD oynayalım diyorsun. Uyuşturucu sorunun mu var?
Ouais, ok, il y a trois semaines, tu as acheté une barre croquante au beurre d'arachide, et maintenant tu veux que les filles jouent à D D... est-ce que tu as un problème de drogue?
İşte anca o fırtına sonrası sessizlikte öğreniriz kimin bu fırtınadan sağ çıkacak kadar güçlü olduğunu.
Et seulement là... dans ces moments de calme après la tempête... apprend-t-on... qui était assez fort... pour y survivre?
Eğer bu aptal kağıt firması işime fazla odaklandığım için bu fırsatı tepersem kendimi asla affedemem.
Et je ne me pardonnerai jamais de ne pas en profiter, à cause du temps consacré à mon boulot de merde.
Fırsatım olunca ararım.
Je t'appellerai dès que possible.
Müzikal Vakıf fikrinizi duymak için sabırsızlanıyorum.
J'ai hâte t'entendre votre idée.
İskoçya kıyılarındaki bu küçük adalar, ki burada Tanrı tarafından seçilmiş iksirler damıtılıyor, fıçılanıyor ve tüketim için hazırlanıyor.
ces petites îles sur la côte écossaise, où les élixirs de Dieu sont distillés, mis en bouteille et préparé à être consommé.
Gidip fıskiyeli havuzun orada oturalım mı?
Tu veux t'assoir près de la fontaine?
Ya şimdi biliyorsa ve seni fırsatı bulduğunda öldürmediyse?
Peut-être qu'il sait et qu'il ne t'a pas tué quand il le pouvait

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]