Gidemem tradutor Francês
2,820 parallel translation
Eve gidemem. Başaramadan olmaz.
Je ne peux pas rentrer en loser.
- Git. Gidemem. Eleman eksiği var.
- Non, on manque de personnel.
Gidemem çünkü bu akşam sanat gösterisi var.
Impossible, j'ai cette exposition.
Eve gidemem. Sırlar Odası için hazırlanmalıyım.
Non, je dois me préparer pour la Chambre des secrets.
Eve gidemem.
- Je dois rester.
Avustralya'ya falan gidemem ben, kaç kilometre o yol. Basınca dayanamadığımı da biliyorsun.
Je peux pas aller en Australie, j'ai le mal de l'air!
Miami'ye gidemem. Dinle, bunu müzakere edebiliriz.
{ \ pos ( 192,215 ) } Écoutez, il faut discuter.
- Gidemem.
Je ne peux pas.
Hadi kökle. Daha hızlı gidemem.
J'irai pas plus vite, d'accord?
Beni kaçırsan da gidemem.
Je ne pourrais pas même si tu le voulais.
Gidemem.
- Je ne peux pas y aller.
Gidemem.
Je peux pas.
Jesse, gidemem bir yere.
Jesse, je ne peux pas aller.
Başka bir yere gidemem.
Je ne peux pas être loin.
Başka bir yere gidemem. Bir şey olacak olursa...
Je ne peux pas être de suite si quelque chose arrive, si il -
Bankaya gidemem bununla.
Je ne peux pas aller à la banque avec elle.
Bir asker olarak öylecene çekip gidemem.
En tant que soldat, je ne peux pas simplement partir.
Hayır, gidemem.
Non je... Je ne peux pas. Non...
Yarın sabah toplantım var ve uykusuz halde gidemem. Daha önce çimlerin üzerinde uyudum.
J'ai une réunion très tôt, je me pointerai pas à moitié endormi parce que j'ai dormi dehors.
Daha ileri gidemem.
Je ne peux pas aller plus loin.
Eğer sen geceyi hapiste geçirirsen, ben de eve gidemem demek oluyor. Sadece sorunlarım olduğunu düşündüğün için beni hapise atamazsın.
Vous ne pouvez me mettre en prison parce que j'ai des problèmes.
Bu kadar kısa zamanda karar verip de buradan Kern'e kadar gidemem. - Şu da var, yolumuz uzun ve oraya erken varmalıyız. - Bunu yapamam.
Je peux pas monter dans le Kern faire du kayak sur un coup de tête.
- Ben gidemem zaten, gidip hastamı kontrol etmeliyim.
Je peux pas venir. Je vais voir mon patient.
- Gidemem, ateşböcekleri.
Les lucioles.
Bu şekilde yaşayıp gidemem.
J'en peux plus de vivre comme ça...
- Gidemem. Yemin ettim.
- Impossible, j'ai prononcé mes vœux.
Ama öyle baban gibi bir anda gidemem, ne yapayım?
Mais je ne peux pas partir comme ton père. Qu'est-ce que je fais moi?
Öylece eve gidemem.
- Je ne peux pas rentrer.
İspanya'ya köylü kıyafetleriyle gidemem.
Je ne vais pas partir vêtue comme une paysanne.
Tekrar oraya gidemem.
Je peux pas y retourner.
- Seni öylece bırakıp gidemem.
Je ne peux pas te laissez derrière moi.
Norveç'e tek başıma gidemem.
Je ne peux pas y aller seul.
Eğer testi yapamazsam, iyi bir liseye gidemem.
Si je le réussis pas, j'aurai pas une bonne fac.
İyi bir liseye gidemezsem, o zaman asla iyi bir üniversiteye gidemem.
Et j'accèderai jamais aux grandes écoles.
Öylece bırakıp gidemem.
Je ne peux pas.
Gidemem, yoruldum!
Je ne peux pas y aller, je suis fatigué!
Burada takıldım kaldım, gidemem.
Je suis débordée. Je peux pas partir.
Oraya haftada iki kereden fazla gidemem.
Je ne peux y aller que deux fois par semaine, au mieux.
Abe sabah 5 : 00'te açıyor. Dur bir saniye. Artık oraya da gidemem.
Abe ouvre à 5 h. Ah non, je ne peux plus y aller.
Gidemem, gitmiyorum...
Je ne peux pas. Je ne pars pas.
Bu yüzden onun gelmesini istiyorum. Gidemem.
C'est pour ça que je le supplie de venir.
Öylece çekip gidemem işte. İstediğim gibi fevri davranamam.
Tu ne peux pas juste t'enfuir et ensuite revenir quand tu veux.
- 60 saniye var. Onu bırakıp gidemem.
60 secondes, je le laisse pas.
60 saniye var. Onu bırakıp gidemem.
60 secondes, je le laisse pas.
Cayman'a gidemem.
Je ne peux aller aux îles Caïmans.
Burada sahip olduğum şeyi altı aylığına bırakıp gidemem o yüzden hayır, ilgilenmiyorum.
Donc non, ça m'intéresse pas.
Babam olmadan gidemem.
Je peux pas laisser mon père.
Ben bununla gidemem.
- Va là-bas.
Daha bir adım daha gidemem.
Fini.
Daha fazla gidemem.
Je ne peux plus...
Hayır, gidemem.
Je peux pas partir.