English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Francês / [ H ] / Haliyle

Haliyle tradutor Francês

1,152 parallel translation
- Haliyle. Bu bölgenin tek geçim kaynağı bu.
- Oui, ça vous intéresse?
Ay'ın görkemli gövdesini en güzel ve zarif haliyle görebilmek,... kesinlikle düz ve parlak bir yüzeye sahip değil.
C'est la plus belle et delicieuse vue de voir le corps de la lune
Doktor onu nişanlı olduğu günlerdeki gözüyle görmüş, sizse bugünkü haliyle.
Le docteur la voit avec les yeux de sa jeunesse, et vous avez vu son visage d'aujourd'hui.
Anlıyorsun ya, filmi bana verdiğinde, onu bana son bölümlerine gelmiş haliyle verdin.
Quand vous me l'avez donné, il n'était pas rembobiné.
Haliyle bu sabah işitme cihazım için yeni bir transistör almak için durdum.
J'ai acheté un nouveau transistor pour mon sonotone.
Yıllarınızı bir bilgisayara her haliyle insan davranışları simüle etmesi için veri girerek geçiriyorsanız bir yandan da kendinize, acaba insan bilincine benzeyen bir şeyi yaratabilir miyim diye sorarsınız.
On ne peut entrer des années durant dans un ordinateur des données permettant de simuler chaque aspect du comportement humain, sans s'interroger sur la probabilité de développer une sorte de conscience humaine.
Dinle, söz veriyorum. Mezarı, bulduğum haliyle bırakacağım.
Écoute, je te promets de remettre la tombe comme elle était.
İnsanlar yürüyor, konuşuyor, yemeklerini yiyor ve etraf fazlasıyla kalabalık. Haliyle.
Les gens vont et viennent, mangent, il y a foule.
Mark, kitabın çok iyi gitmediğini biliyorum, fakat Bayan Donner'ın hipnoz durumunu yoğunlaştırmak için uyuşturucu kullanmak en iyi haliyle tehlikeli bir kestirme yoldur.
Mark, je sais que le livre n'avance pas, mais droguer Mme Donner pour approfondir son hypnose peut être une solution dangereuse.
Bu haliyle de çok güzel bir fiziğin var.
Tu as naturellement une jolie silhouette.
Yani dün akşam Lucia Cerezer'i görme fırsatınız olmadı, haliyle.
Hier, donc, en fin d'après-midi, il est évident que vous n'avez pas pu voir Lucia Cereser.
Benim kaygım, Claudius'un kiminle evleneceği bu haliyle, bu kekelemesiyle.
Je me demande qui voudra épouser Claude. Avec son pied et son bégaiement.
- Acıktılar haliyle!
- Elle a faim, manifestement!
- Özür dilerim, ama onu bu haliyle görünce...
- Je m'excuse, mais quand je l'ai vu- -
Çocukluğu, haliyle biraz karışık geçmiş. Kafası biraz karışıkmış.
En fait, je m'y perds un peu.
Sanırım onu bu haliyle seviyorsun.
Je crois qu'elle te plaît comme ça.
Sanırım onu çatısız haliyle seviyorsun.
Je crois qu'elle te plaît sans toit.
Şu andaki haliyle köpekleri kullanacağız.
Il va déjà falloir utiliser les chiens.
Bacağımın bu haliyle eve gittiğimde, birkaç gün çok endişelendi.
Quand je suis venu à la maison sur une jambe, elle s'est inquiétée,
Yarışma günü, en formda haliyle gelirse ve benim kadar iyi ise yada diyelim ki, benden bir kaç kat daha iyi...
Le jour du concours, s'il est au mieux de sa forme et qu'il est aussi bon que moi, ou disons, un petit peu meilleur,
Şimdilik bu haliyle bırakalım.
- Arrête ton cirque.
Bu herif bu öfkeli haliyle kendine zarar verdirirse o kadar kötü bir kamuoyu oluşur ki inanamazsın.
Mais si ce type foire et qu'il se fait blesser... vous aurez une si mauvaise publicité que vous vous en remettrez jamais.
Güneşin çift olduğu sistemlerde haliyle her objenin iki gölgesi olur.
Avec deux soleils dans le ciel... chaque objet projette deux ombres.
Evrende bildiğimiz haliyle, kesin olarak tek yaşam alanımız,
C'est le seul monde où nous savons... que la matière cosmique a pris vie et conscience.
Bu haliyle yeterince kaygın var.
- Tu as assez de soucis!
Berlin'in debdebesine kendini kaptırmış, bu haliyle elbette masum olamazdı. Ancak o adamı çok önemsedi. Çocukça bir sevgiyle, bastırılamaz bir aşkla bağlanmıştı.
Elle débarqua à Berlin, certes pas innocente, mais faisant preuve d'un immense amour envers son homme.
Bir şeyi bilmenizde yarar var : Bu haliyle daha çok horlar.
Et sachez que dans cet état-là, il ronfle encore plus fort que d'habitude.
Huysuz haliyle, Czernowitz'li Lina Przybilla yani iki yarı gelişmiş kızını erken doğumla doğurduktan sonra her ikisine de Lina ismini vermek zorunda kalan Stanislaus Przybilla'nın öz kızı büyük bir hevesle dergileri yere çalar.
Lina Przyballa, unique fille légitime d'un agriculteur de Cernowitz, née après deux fausses couches, a balancé le paquet de journaux.
Ernst Kümmerlich'in içki tezgâhının önünde, zaferi kazanmış, gülümseyen kahraman Bayan Lina Przybilla, dağınık ama mutlu haliyle onu selamlar.
Non loin de la distillerie, l'héroïne lui souriait déjà. Mlle Przyballa, débraillée et radieuse, cria :
- Bu haliyle ne umabilir ki?
- C'est désormais impossible.
- Kendini kaybetme haliyle dalga geçilmez.
- On ne plaisante pas avec ça.
Bay Waldo, arabamın yol kapatıldığındaki haliyle... bana teslim edilmesini istiyorum.
J'exige qu'on me rende ma voiture dans son état d'origine!
Fark ettim ki, 1 yıldan daha az sürede ikimiz daha da heyecanlı maceralar yaşayabilirdik Çok yakında sinemaya da gelir zaten muhtemelen de Juliet'in çıplak haliyle.
Je ne me rendais pas compte que moins d'un an plus tard, elle et moi aurions une aventure encore plus excitante, qui sera bientôt présentée sur votre écran, peut-être avec une scène de Juliet à poil.
Orijinal haliyle gönderseydim ne olurdu düşünmek bile istemiyorum.
Je n'ose pas penser aux réactions si je l'avais proposée sous sa forme originale.
Şu anki haliyle, sana birşey olursa... Miras kuzenlerine kalır.
S'il t'arrivait quelque chose, tes cousins anglais hériteraient.
- O haliyle mi?
- Dans cette condition?
Her haliyle zordur.
C'est du sport très dur avec des types très entraînés, tu vois?
Bakımı da biraz uzun sürüyor haliyle.
La maintenance prend du temps.
Onun hayatta nasıl biri olduğunu unutmalı ve şimdiki haliyle hatırlamalısınız.
Ecoutez, il faut oublier ce qu'il fut de son vivant et se rappeler ce qu'il est maintenant.
Ölü haliyle.
Mort.
İyi akşamlar. Ben savaş haliyle Howard K. Smith. Orta Doğu'da dramatik bir hamle, İşgal altındaki Kudüs şehrinde,
Ici Howard Smith, voici les dernières nouvelles, ce soir, sur la situation du conflit au Moyen-Orient.
İyi akşamlar. Ben Howard K. Smith... ve savaş haliyle karşınızdayım.
Ici Howard Smith qui vous présente les nouvelles du soir.
Ben Howard K. Smith. ve savaş haliyle karşınızdayım. Pekin'de.
Je vais vous donner les dernières nouvelles de la guerre.
- Haliyle, sonbahardayız.
- C'est l'automne!
Bilirsin, bu adamı sihirbaz haliyle tanıyorum.
Je connais ce type qui est magicien.
Sovyetleri en açık haliyle uyarmalıyım ki, bizi... sonuçları tüm insanlık için tahmin edilemez olan... silahlı bir çatışmanın eşiğine getirme riskine giriyorlar.
Je me dois d'avertir les Soviétiques en des termes aussi clairs que possible qu'ils ont pris le risque d'engager un conflit armé avec les conséquences incalculables que cela peut entraîner pour l'humanité.
Bu uçak bir çok numara yapabilir ama, bu sakat haliyle, uçan bir sirk gibi davranamayız.
Cet appareil est construit pour faire plein de tours... mais, sur des béquilles, on ne peut pas être une sorte de cirque volant.
Hafta boyunca denetim yapmak, vücudu yoruyor haliyle.
Surveiller toute la semaine fatigue beaucoup le corps.
Monique, arabama ne yapıyorsun? Şu haliyle yeterince bozuk zaten.
Elle est assez mal en point comme ça!
Bize rüyanı anlat, gözünde canlandırmaya başla, beyin dalgalarını normal haliyle karşılaştıracağız.
Décrivez-nous juste le rêve, visualisez-le. On comparera vos ondes cérébrales à la norme.
E haliyle.
C'est sûr.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]