Haır tradutor Francês
1,530 parallel translation
Sanırım o sen oluyorsun, ha?
Ça doit être toi. La ferme.
- Belki odasında bırakmıştır, ha?
- Il l'a peut-être laissé dans sa chambre?
"Derisinde ovalar losyonu ya da alır külotlu çorabı." Ha!
On met de la crème sur sa peau quand on est une jeune fille obéissante.
Şey, sanırım bir baksak iyi olacak, ha?
Eh bien, je pense que nous devrions y jeter un oeil... hein?
Ha? Hayır.
Heu... non.
Seni hep böyle çağırırdık hatırladın mı, ha?
Tu te souviens quand on t'appelait comme ça?
Ha, tamam... hayır.
Ah, ouais... non.
Tamam Bay Worf Motoru çalıştır ve vitesi at. Ha bu arada, bana "Kaptan" demelisin.
M. Worf, démarrez, passez la 1ère et appelez-moi Capitaine.
Vay, ellerini de kaldırıyorsun ha.
Oh! T'es prêt à te battre.
Ha-tır-la!
Rappelle-toi!
Her ilişkide bir boğa, bir de inek vardır ha?
Tout couple comprend un taureau et une vache?
Sanırım hepimiz hak ettiğimizi alacağız, ha?
Alors on a ce qu'on mérite, hein?
- Sanırım kimse seni tekrar göreceğini düşünmemiştir ha?
Ça va, mec? Personne s'attendait à te revoir, mec.
- Savunmasız kadınlara saldırırsınız ha?
- Vous attaquez des femmes sans défenses!
Sanırım neredeyse geldik, ha değil mi patron?
On doit être arrivés, hein, chef?
Sanırım Patsy pankek istemiyor ha?
Patsy ne veut pas de crêpes?
Alırım, satarım. A-ha! .
L'argent, l'argent, l'argent.
Ahbap, sanırım buraya kadar, ha?
Là, on est fichus.
Sıkı rekabet vardır ha?
Sans pitié, non?
"Ha, siktir, hayır, gidemem," dediğimi mi sanıyorsun?
- Roy-- - Washington?
- Ne istiyorsun ha? Para mı? - Hayır!
- Tu veux de l'argent, c'est ça?
Dünyaca ünlü Thunderbolt... dünyaca ünlü 101 Dalmaçyalı'yı kurtarır. Ha!
Le célèbre Ouragan sauve les célèbres 101 dalmatiens.
Ha! Hayır. Bu bir espriydi.
C'est une blague.
- Sanırım Hokey aradığın cevap değil ha Gino?
J'imagine donc que le hockey n'est pas la solution, Gino?
Sanırım meşgulsün ha?
- Envoie ton chameau se coucher - Oui, tu dois être occupé, hein?
Hayır, hayır, sen ne diyorsun, ha?
Non, qu'essayes tu de dire?
Hayır, ha hu, Tamam mı?
N'en fais pas une montagne, d'accord?
Hem iyi bir anlaşmanın kokusunu alırım ben. İyi anlaşma kokusu ha?
Et puis moi, je sens ça dans l'air.
Az önce 2 intihar saldırısı gerçekleştirildi, ilki Hagdoud ha lvri'nin köşesinde, diğeri ise Newe Shaanan'ın köşesinde.
Deux attentats suicide viennent de se produire, le premier au coin de la rue Hagdoud ha lvri, l'autre au coin de Newe Shaanan.
Epeyce utandırıcı, ha?
C'est assez embarrassant, hein?
Ha anladım. Yani bugün nereye saklarsan, o zaman da oraya saklamışsındır.
Quelle cachette choisirais-tu aujourd'hui?
Sanırım Fred olaya bu açıdan bakmıyor ha.
Je suppose que Fred ne l'a pas vu de cette manière.
Sanırım bunu çoktan gördün, ha?
- Tu as vu ça?
Jared... diş lastikleri berbattır ha?
Tu crois pas que les appareils dentaires c'est de la merde?
Sanırım 1996, 1997 dizileri sana fi tarihinden kalma geliyor, ha?
C'est presque l'antiquité pour toi, 1 996, 1 997. C'est pas ça.
Kalp sıkıntısı nedeniyle bir sezonu kaçıran bir oyuncu ha? Hangi takım o oyuncuyu alır ki?
Si tu arrêtes de jouer une saison, quelle équipe te refera jouer?
- Hayır, görüşemeyiz. - Ha, ciddi misin?
- Ca m'étonnerait.
"Haızlandırılmış randevu"? Hayır.
"Rendez-vous rapides"?
Çok tatlısın, Ama sanırım artık sıfır bedende olmadığımı biliyorsundur
Ha, tu es gentille, mais je pense que nous savons toutes les deux que je ne fais plus une taille 36.
Hayır, sırf eğlence olsun diye, Onun ders programını ezberledin ha!
Non, tu as seulement mémorisé tout son emploi du temps pour t'amuser.
O gezegen Ha'tak gemilerinin inşası ve onları yapabilmek için naqahdah saflaştırılması için kullanılan bir yerdi.
La planète est utilisée pour la construction des vaisseaux Ha'tak et la purification du Naquadah pour les bâtir.
Her şeyin ses çıkardığı ve sonunu göremediğin geceler vardır ya? O kadar kötü, ha?
Une de ces soirées qu'on aimerait vivre sans en voir la fin.
Herhâlde herkesin bir geçmişi vardır, ha Hocam?
Tout le monde a une histoire.
Ha, hayır.
Euh... oui.
Hayır, hayır, haıyr, doktor.
Non, non, non, non, c'est justement ça, Doc.
- Demek işe almadılar ha? - Hayır.
- Ils t'ont pas engagé?
Küçük bir hıçkırık ve teslim oluyoruz, ha?
Au moindre hoquet on abandonne?
Sanırım kim olduğu çözülebilen kişiler değilsiniz, ha?
Je présume que n'êtes jamais introuvables, hein?
Sanırım çok şey söyledim, ha?
J'ai dit beaucoup de choses.
Sanırım buraya kadarmış ha?
Je crois que c'est la fin.
Elde tutulan birisi olmaktan hoşlandığımı mı sanıyorsun? Bu şekilde utandırılmaktan hoşlandığımı mı sanıyorsun, ha?
Crois-tu que j'aime être humilié ainsi?