Içine tradutor Francês
26,725 parallel translation
Deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim ki, içine doğduysa genellikle doğrudur.
Vous savez, de mon expérience, quand vous avez ce pressentiment, c'est habituellement vrai.
Zihninin içine bizzat kendim girerek içinde biraz dolaşır ve o denklemi elde ederim!
Je vais fureter et prendre cette équation directement dans ton esprit!
Gezegenden gezegene göç edip, uyumlu konakların merkezi sinir sistemlerini çıkarıp içine yerleşiyorlar.
Ils migrent de planète en planète, prennent la place du système nerveux des hôtes compatibles.
Aşikar olanı gösteriyorum dünyanın her başkentine kuruldunuz yani asıl planınız bütün dünya liderlerinin kafasını açıp kendinizi içine yerleştirmek.
C'est évident, vous vous êtes installés dans toutes les capitales, votre "plan" est donc de vous faufiler dans la tête de chaque dirigeant.
Şöyle içine koyalım.
Je pose ça là.
Bunu da içine koyayım.
Et je mets celle-ci.
Pekala, içine bir şeyler koymaya devam edeceğim. Evet. Sen neye ihtiyacın olmadığını söyle, tamam?
Je continue et vous me dites ce que vous ne voulez pas.
Modern yaşam, mektup yazma sanatının içine etti.
La vie moderne a tué l'art d'écrire des lettres.
Ve sen o güveni benim küçük kızımın elinden alıp içine ettin!
Et tu as pris cette confiance, celle de ma petite fille... et tu as vraiment merdé.
Çocuk yüzüğü pastanın içine koymamı istedi.
Le gars veut que je mette cette bague dans sa tarte.
Pastanın içine koydurmuş!
Il l'a caché dans la tarte!
Dinle, şalteri indirmeden önce kardeşinin gözlerinin içine bak ve ne gördüğünü söyle.
Écoute, avant de couper le disjoncteur, regarde au fond des yeux de ta soeur et dis-moi ce que tu vois.
Şöyle çantanın içine bırakayım.
Pourquoi ne pas juste la mettre dans votre sac?
Ama eğer bunu yaparsan, kürsüye çıkanların her biri gözünün içine bakıp, "Sen de kimsin?" diyecek.
Mais quand vous le ferez, chacun d'eux va vous regarder dans les yeux et dire : "Qui êtes-vous?"
Evlilik ayrıcalığı işin içine girince davacı evliliğin geçerliliğini sorgulama hakkına sahiptir. - Saçmalık.
Lorsque le privilège conjugal est invoqué sur le moment, l'accusation a le droit de contester la validité du mariage.
İlk sen çağrılacaksın, oraya çıkıp gözlerinin içine bakarak... Mike Harvard'da okudu diyeceksin.
Tu seras appelée en premier, tu y vas, tu les regardes dans les yeux, et tu leur dis que Mike est allé à Harvard.
Beni o kürsüye çıkar jürinin gözünün içine bakarak Mike Ross'un tanıdığım Harvard mezunu en iyi avukat olduğunu söylerim.
Vous me mettez à cette barre, et je regarderai le jury dans les yeux pour dire que Mike Ross est le meilleur avocat d'Harvard que j'ai rencontré.
Gözümün içine bak ve doğru olmadığını söyle.
Regarde-moi dans les yeux, et dis-moi que c'est faux.
Kendimi işin içine atıyorum çünkü mesele acil.
Je me suis permis d'entrer car la situation est urgente.
Yani yani geçen gün operasyonun içine sinmediğini söylediğinde, o da öğrettiği şeylerden biri miydi?
Donc... L'autre jour, quand tu as dit ressentir quelque chose, c'était... Le genre de choses qu'ils enseignent?
Senden şunu bilmek istiyorum... bizi içine soktuğun bu durum artık sona erdi, değil mi?
Je dois t'entendre dire que tout est terminé, que tu ne nous fera plus subir ça.
Bu gece senin gözetimindeki adamlar işin içine karışınca ölümcül hale gelen barışçıl bir protesto yapıldı.
C'était une manifestation pacifique qui a dégénéré quand les hommes sous vos ordres sont intervenus.
Her şeyin içine sinmesini sağlarız.
On s'assurera que vous soyez d'accord.
Kadını ormanın içine doğru yaklaşık olarak 15 metre takip ettim.
J'ai suivi cette femme dans la forêt pendant au moins 15 mètres.
Tamam, bizde şu Ventro-Ivır-Zıvırının içine bakarız. suçluluk işaretçilerini bulmak için. Ellie'yi nerede bulacağımızı bize söyleyeceğine, beş dolar koyuyorum.
Donc on regarde dans le ventro-bidule des marqueurs de culpabilité.
Kelimelerin içine seni düşündürmeye başlayan fikirler yerleştiriyorlar.
Ils mettent des idées dans les mots qui te font réfléchir.
İçindeki malzemelerin % 95'i iyi gibi ama sonra içine küflü bir şeftali veya kötü bir ahududu koyuyorsun. Aniden bütün bir içecek çürük tadı veriyor.
95 % des ingrédients sont bons, mais si tu tombes sur une pêche moisie ou une mauvaise framboise, tout le smoothie a un goût pourri.
Dövmeler bizi git gide daha tehlikeli olayların içine sürüklüyor.
Ces tatouages nous mènent de plus en en plus vers des endroits dangereux.
30 saniyede üç aylık operasyonun içine ettiniz.
Vous avez gaspillé juste un de trois mois opération en 30 secondes.
Ama herhangi biriniz cinayet davasnın içine ifadenizle ettiniz mi?
Mais est-ce que l'un de vous a raté son témoignage dans un procès pour meurtre?
Bunlardan birer tane alıp odanıza çıkın ve kullanmadığınız her şeyi içine koyun.
Prenez-en un chacun dans vos chambres. Mettez-y tout ce que vous n'utilisez plus.
Aslında paramparça edecektim ama kalbini kırdığın insanın gözlerinin içine bak istedim.
J'allais le couper en petites pièces, mais je me suis dit que tu devrais regarder dans les yeux la personne que tu as blessé.
Duvardaki birlik resimlerini indirip birlikte olduğun kızları kalemle halka içine aldığında uyanıktın.
Je... Pas avant que n'ai pris toutes les photos de la sororité accrochées au mur et utilisé un marqueur pour entourer toutes les filles avec qui tu as couché.
Bu sefer içine sıçmayacağım.
Je ne veux plus merder.
Oğulları içine bir çocuk tohumu ekip tabanları yağladı.
Leur fils a déchargé un bébé en toi puis a pris la tangente.
Ama yine içine sıçmadan duramadın.
Puis tu as encore eu besoin de tout foutre en l'air.
Kıçımın içine çamur doldu.
J'ai de la moisissure jusque là où je pense.
Tam güçte sadece birkaç saniye çalıştırabilirim. Odanın içine iyice girene kadar çalıştıramam.
Je ne peux maintenir la pleine puissance que quelques secondes, je ne peux pas le mettre en marche avant qu'il soit dans la pièce.
Cisco, bir gedik açacak, sonra içine atacağız.
Cisco va ouvrir la brèche, Et on le jettera à travers.
Iris'i Hız Gücü'nün içine soktuğum gibi.
- De la même façon qu'on a amené Iris dans la Force Véloce.
Cisco, insanları vibelarının içine sokmayı öğrenmiş.
Cisco a appris comment emmener les gens dans ses vibes.
Kaptan Silver, geminin doğrudan fırtınanın içine doğru gittiğinin farkında mısın?
Capitaine Silver, êtes-vous au courant que ce navire fonce droit sur une tempête?
Çok rica ediyorum şu içine ettiğimin gemisini onar. - Tamam.
Maintenant, si tu veux bien, répare ce putain de bateau.
O insanların gözünün içine bakmam gerekiyor.
Je vais devoir regarder ces gens dans les yeux.
- Her şeyin içine mi ettim şimdi?
J'ai tout fait foirer?
İçine sıçtığımın.
Seigneur Dieu.
Ortamın içine ettin!
C'est pas vrai!
Gözlerimin içine bak ve yanıldığımı söyle.
Regarde-moi et dis-moi que j'ai tort.
İçine kapanık.
Émotionnellement réservée?
İçine ekstra küçük bir şey de attım.
J'ai même ajouté un petit quelque chose de supplémentaire.
Insanlarin icine karisip onlari kendine guvendiriyorsun.
Tu t'intègres, tu gagnes la confiance des gens, tu obtiens ce que tu veux et tu disparais.