Juke tradutor Francês
214 parallel translation
Müzik kutusunda rumba çaldın.
Tu as passé de la rumba sur le juke-box.
Radyo'daki maçı dinlemek istemiş ama sen müzik kutusunu çalmaya devam etmişsin.
Il voulait écouter le combat à la radio et tu continuais avec le juke-box.
Müzik kutusuyla oynuyordu!
Elle a mis le juke-box.
Müzik kutusunda belirli bir melodiyi beğendi ve çaldı.
Elle passait un de ses airs préférés au juke-box.
Telefon açabiliyorum, araba kullanabiliyorum. Müzik kutusuna para bile atabiliyorum.
Avec ça, je peux téléphoner, conduire et même mettre une pièce dans le juke-box.
Müzik kutusunu boşalttım.
J'ai dévalisé le juke-box aussi.
Yalnız başıma dans ederken kendimi aptal gibi hissediyorum müzik kutusunu çalıştırırsan Nick, seninle dans ederim.
J'aime pas danser seule. Mets le juke-box. Je danserai avec toi.
Evet, müzik kutusundan seçtim.
Je l'ai choisie sur le juke-box.
Dostum, şu müzik kutusuna bi çeyreklik atsana.
Active le juke-box.
Harvey'yle barlarda oturup bir iki kadeh içiyoruz, müzik kutusunu çalıyoruz.
Harvey et moi, on s'assoit dans les bars... on prend un ou deux verres... on met un disque sur le juke-box.
- Bunlar Vird kardeºler, Juke ve George.
- Voila les Vird, Juke et George.
Juke, George.
Juke, George.
Ne oldu Juke?
Qu'y a-t-il, Juke?
Juke!
Juke!
Juke biliyordu.
Juke a vu.
Juke'u vuran Skulllar ise, amaçlari beni üzmekti.
Si Skull a eu Juke, c'est pour moi.
Juke gibi, kimseye zarari olmayan birini öldürdüler.
Tuer un pauvre gamin comme Juke qui n'a jamais rien fait de mal.
Juke'un intikami alinmiº sayilir.
Ça fait pour Juke.
O kargaºa sirasinda Juke'u Fay Dutcher öldürdü.
Fay Dutcher a tué Juke Vird la nuit de la débandade.
Juke ve George.
Juke et George.
Bütün ülkedeki otomatik pikaplarda çalacak.
Il passera dans tous les juke-boxes du pays.
Bu şarkı Top Ten listesinde bir numara... ve bütün ülkedeki otomatik pikaplarda en sevilen şarkı.
Numéro un au hit-parade et dans tous les juke-boxes,
Radyoyu açmak ya da otomatik pikaba bozuk para atmak... sıradan insanlar için.
C'est ceux qui écoutent la radio et mettent un sou dans le juke-box.
Ama müzik kutusu var.
Il reste le juke-box.
- Müzik kutusuyla ilgileniyorum.
- Je fixe le juke-box.
Erkeklerden, kulüplerden, içkiden, tilt makinelerinden uzak duracaksın.
Et vous vous tenez á l'écart des hommes, des bars et des juke-box.
Kasabada dondurma salonunda bir müzik kutusu var.
Il y a un glacier avec un juke-box, dans le Village.
Marty Sall gibiler veya duygusuz filmler atlet giyen aktörler, rock and roll müzik kutuları, hiçbiri!
Plus de Marty Sall ni de films sans sentiments. Pas d'acteurs en maillot de corps, pas de rock n roll. Pas de juke box!
Tercihen, her tür hava koşulunda üstü açık olan arabana atlarsın sonra biraz içersin araba sürersin biraz sonra müzik kutusu olan bir yerde durup biraz dans edersin.
C'est quand on monte dans une voiture, de préférence décapotée quel que soit le temps, et puis on boit un peu, on conduit un peu, et puis on s'arrête et on danse un peu devant un juke-box.
Sonra biraz daha içersin biraz daha sürersin sonra başka bir müzik kutusunda biraz daha dans edersin.
Là, on boit encore un peu, on conduit encore un peu, on s'arrête et on danse encore devant un autre juke-box.
Müzik kutusu gelirinden bize pay vermek istemiyor himayemize aldığımız için de para vermek istemiyor.
Il veut pas payer les juke-box et veut pas de protection.
Kes saçmalığı. Okuyacak bir şey bul. Müzik koy.
Faites semblant de lire, écoutez le juke-box.
Sanırım şu müzik kutusuna biraz bozukluk atacağım.
Je vais mettre quelques pièces dans le juke-box.
Neden şu lanet olası pikabı kapatmıyorsun?
Arrête donc ce satané juke-box.
Duyduğun şarkıyı ben söyledim.
C'est moi qu'on entend dans le juke box.
Müzik kutusuyla konuş, Charly, hep yaptığın gibi.
Parle au juke-box, comme d'habitude.
Müzik Kutusu, oraya bir çeyreklik attım ve çalsan iyi olur.
Juke, j'ai mis 25 cents, t'as intérêt à marcher.
Charly, Müzik Kutusu azar işitmekten hoşlanmaz.
Juke n'aime pas se faire gronder.
Müzik Kutusu hoş, tatlı bir ses tonunu sever.
Juke aime bien qu'on lui parle gentiment.
Tamam, Müzik Kutusu.
D'accord, Juke.
Sen güzel bir müzik kutususun ve güzel ışıkların var ve çok hoşsun.
T'es un gentil Juke, t'as de jolies lumières et t'es très gentil.
Müzik kutusu için para.
Pour notre juke-box.
Maktulün ses kaydını dinledikten birkaç dakika sonra onu buldular.
Le meurtrier est un ex-séminariste. on le retrouve peu après écoutant la voix de la victime devant un juke-box.
Kafamı şu müzik kutusuna vurup parçalayabilirmişim gibi hissediyorum.
Je vais me cogner la tête... - Sur ce juke-box.
Şu külüstürü izlersen sana fazladan bir 20 dolar var.
Ne perdez pas ce juke-box ambulant, et vous aurez 20 dollars de plus.
Müzik kutusunu niye kısmıyorsunuz? Gürültüden bir şey duyamıyorum.
Baisse le juke-box, on s'entend pas.
Pikaplarında Pomp and Circumstances olmasada.
Il y a même la chanson d'usage dans le juke-box.
Müzik kutusunda Almanca da var. Yarıya yakını. Ama kendi müziklerini tercih ediyorlar tabii.
On a aussi des titres allemands dans le juke-box, mais ils préfèrent les musiques de chez eux.
Peki ne oldun? Müzik kutusu kahramanı.
un héros des juke-box!
İnanılır şey değil.
et le mettre dans le juke-box.
Birisi müzik kutusuna beş sent atıp şu kadını sustursun.
Mettez une pièce dans le juke-box et faites taire cette dame.