Kalıyor tradutor Francês
7,838 parallel translation
Golden Nugget'da kalıyor. 3506 no'lu oda.
Il séjourne au Golden Nugget, suite 3506.
Üvey babam Montesano'da kalıyor annem de Georgia'da.
Mon beau-père à Montesano et ma mère vit en Géorgie
- Hayır, kurallar kalıyor.
- N ° Les règles tiennent.
Bazen sorunlar bir anda üst üste gelince... FaceTime'da konuşurken... baban donup kalıyor ve FaceTime bozulmuş gibi yapıyor.
Parfois, quand tous les ennuis arrivent en même temps, quand on s'appelle sur FaceTime, papa fige et fait semblant que FaceTime est brisé.
Sen kalıyor musun?
Tu restes?
Google'da baktım : "İlişki sonrası birliktelik." Pek çok çift bir arada kalıyor.
J'ai cherché "survivre à une liaison".
Benimle aynı pansiyonda kalıyor ve korkunç biri.
Elle vit dans ma pension et elle est horrible.
Beynimiz herşeyi takip etmekte yavaş kalıyor.
Le cerveau humain est lent et il est pas multitâche.
Sizinle mi kalıyor?
Il est chez vous?
Baba, çok üzgünüm. Ama biliyorsun, bodrumda Tony kalıyor.
Papa, désolée, mais c'est Tony qui vit au sous-sol.
Zaman akıyor. Zaman geriye sarıyor. Zaman donup kalıyor.
Le temps passe, le temps recule, le temps suspend son vol.
Çünkü sahneye çıkıp ışıkları ve kamerayı gören insanlar donup kalıyor.
Sous les projecteurs, devant les caméras, les gens se figent.
Fakat yine de başkentte kalıyor.
- Non. Mais il reste toujours dans la Capitale.
Felix de öldüğüne göre, oyunda kim kalıyor tahmin et.
Maintenant que Felix est mort, qui reste-t-il?
Dövüş nedir bilmediğin için de geriye sana yardım edecek tek bir seçenek kalıyor.
Tu ne sais pas te battre. Du coup, il n'y a plus qu'une solution : te remettre en forme.
İnsan seninle birlikteyken çaresiz kalıyor.
Il n'y a pas d'autre manière avec toi.
- Şu koridorda solda kalıyor.
Au bout du couloir, à gauche.
Çocuklar bodrumda mahsur kalıyor, bina çöküyor ve "Anne, kurtar beni" falan diyorlar.
Des enfants y sont coincés, l'immeuble s'effondre, et ils disent : "Maman, sors-moi d'ici."
Sanırım biri kurşun yemeden Lougle partisi eksik kalıyor.
Ce n'est pas une fête Lougle tant qu'il n'y a pas de coup tiré.
Aspern Grove'da kalıyor.
Il vit dans la rue Aspern Grove.
Tüm zamanların en önemli yönetmeni bu ufak bok çukuru dairede temsilcisiyle kalıyor.
Le plus important cinéaste de tous les temps choisit de vivre dans cette... Minuscule petite merde de taudis de merde. Avec son agent.
Sınıfta uyuya kalıyor.
Il s'endort en classe.
Şimdi, sana bir şey söylersem aramızda kalıyor değil mi, avukat misali?
Alors... si je vous dis quelque chose, ça reste entre nous, comme chez l'avocat?
Serum beyinde kalıyor.
Le sérum reste dans le cerveau.
Ama benimle, cebine parasını koyan sağlık giderlerini ödeyen adamla buluşmaya gelince geç kalıyor.
Mais pour me voir, l'homme qui mets l'argent dans leurs poches qui paye les factures médicales, elle est en retard.
Bruno, tamam, ama bazen çerçeve boş kalıyor.
Bruno, parfois le cadre est un peu vide.
Eğlenmek için çok az zamanım kalıyor.
Ça me laisse très peu temps pour les petits plaisirs.
Chuck tuvalete girip orada kalıyor.
Quand Chuck va aux toilettes, il y reste.
Tat aynı kalıyor.
Ça goûte la même chose.
Babam düşmüş. Kendisi bakım evinde kalıyor.
Mon père est tombé au foyer.
- Arkadaşım burada kalıyor... - Lütfen beni bu konuma sokma.
C'est pas mon problème.
"Düşünmek" kelimesi yanlış kalıyor çünkü özel olarak bir şey yapmıyorum.
Non, d'ailleurs, penser, c'est pas le bon mot.
Sizinkilerin ona olduğu gibi onun varlıkları da size miras kalıyor.
Vos biens sont mutuellement transmissibles entre vous.
- Hayır, baban kalıyor.
- Ton père reste.
Geç kalıyor.
Il se faisait tard.
Hemen köşede sağ tarafta kalıyor.
Les cocktails chez moi. C'est juste à côté.
Silahlar kalıyor.
Les armes restent.
Hem sarhoş, hem deli, hem de ölü olunca kısa bir liste kalıyor tabii.
La liste est cartes supprime alors les ivrognes et les morts.
Bizde kalıyor. Artık kendi kanepeme bile oturamıyorum B.
J'ai même plus accès à mon propre canapé.
- Peki, kime kalıyor?
- De qui alors?
Robert, bitişiğimdeki odada kalıyor. Kendisi peltektir.
Voila Robert, il loge dans la chambre à côté de la mienne et il zozote.
Zabeth kalıyor demek.
Et bien, tu as Zabeth.
Babası kalıyor, bu tuhaf lanet McMansion evi onun....... göz kulak oluyorum.
Son père lui a laissé ce drôle de foutu manoir et je m'en occupe.
Ben kalıyor ediyorum.
Je reste ici.
Kalıplar yıpranıyor. İki haftada bir yenisini dökmemiz gerekiyor.
Les moules s'usent, on les refait tous les 15 jours.
Ateşkes çağrılarına ve BM arabulucularının varlığına rağmen, bozulan bir insani fakirlik durumu ve yolsuzluk kalıcı barış ve parçalanmış devletin restorasyon umutlarını tehlikeye atıyor.
Malgré les appels au cessez-le-feu et la présence de casques bleus de l'ONU, la pauvreté et la corruption aggravent la situation humanitaire et compromettent l'espoir d'une paix durable et de la reconstruction d'un pays éclaté.
Nefes alıyor mu anlayamıyorum. Yanında kal.
Merde, il a l'air mal en point.
Solda kalıyor.
C'est sur la gauche.
Sistem değişmezse, söz konusu şirketlerin kararları değişmeden böyle kalırsa, bunu anlamı, küçük bir yönetici ve hissedar grubu aynı mükafat ve ceza şablonuna tabi olarak aynı sistem üzerinde çalışıyor olacak ve burada ya da başka bir yerde, er ya da geç kaldırılması için savaş
Si on ne change pas le système, on garde intactes les prises de décisions de ces entreprises, ce qui veut dire qu'un petit groupe d'exécutifs et d'actionnaires vont travailler sur le même système, sujet au même schéma de récompenses et de punitions, qui tôt ou tard, les poussera à réimposer là-bas ou ailleurs, les conditions contre lesquelles on se bat.
Demek istediğim, etek yerine pantolon ona daha çok yakışıyor. Ayak bilekleri biraz kalınca sanırım.
Le pantalon lui va mieux que la jupe, à cause des chevilles.
Robert Pattison gibi. Kutsal Öpülmesi Yasaklar listesi yemininden ötürü dudaklarının dudağına değemeyecek olması beni çok yaralıyor. - Hoşça kal.
Ça fait mal de savoir que ses lèvres ne toucheront jamais les vôtres à cause de ta liste si sacrée.