Kaçık tradutor Francês
12,986 parallel translation
Bak Gallo, bu kaçıkları ciddiye alıyorsun tamam ama şimdi de kalkıp bu garson kızın...
Que tu écoutes ces barjots est une chose, mais c'est maintenant la serveuse
Buraya gelin, sizi kaçık orospular.
Venez ici, bande d'idiotes.
Sağlıklı kaçık.
Oh, une noix saine.
Pekâlâ, şunu söyleyebilir miyim zaman zaman uçuk kaçık komplo teorilerimin olduğunu biliyorum.
OK, Est-ce que... je veux juste dire... Je sais que j'ai parfois follement théorisé à propos d'une conspiration
Sanırım kaçırdık.
Je crois qu'on l'a raté.
Bir cinayette en kritik zaman ilk 48 saattir, ama kaçırılma konusunda her dakika kıymetlidir.
Pour un homicide, les premières 48 heures sont les plus critiques, mais pour un enlèvement, chaque minute compte.
- Havai fişekleri kaçırdık mı?
On a manqué le feu d'artifice?
Kaç kere kalbimi kıldığını anlatamam sana.
Tu ne peux pas imaginer combien de fois tu m'as brisé le coeur.
Chloe'nin odasına çıkıp bir kaç tane ders kitabı alabilirim. Sonra da ona okurum.
Je pourrais aller dans la chambre de Chloé et prendre des livres pour pouvoir lui les lire.
Umarım çiçekleri kaçırıp seni hayal kırıklığına uğratmamışımdır.
J'espère que cela ne vous déçoit pas, que je rate les fleurs.
Sanırım beni kaçırmanıza karşılık olarak yaptılar.
Je pense que c'était leur réponse à mon enlèvement.
Birçok zehirli Batı Avrupa yılan türü var ve bunların bir kaçı kızıl lekelere...
Il y a de nombreux serpents de l'Europe de l'est mortels, plusieurs qui peuvent causer
Kaç giriş-çıkış var?
Combien d'entrées et sorties?
Kaçırılmanın olduğu yerde ekipler, Beckett'a benzeyen birini gören bir tanık bulmuş.
Les recherches sur le lieu de l'enlèvement ont trouvé un témoin qui dit avoir vu quelqu'un correspondant à la description de Beckett.
- Bu kırmızı minibüs. - Kaçırılma bölgesinden uzaklaşıyormuş.
C'est un van rouge, qui s'en va de la zone d'enlèvement.
Bir kaç tane kale, Taç ve mücheverler için de... he bide, diplomatik dokunulmazlık var tabi.
Quelques châteaux, les joyaux de la couronne, et l'immunité diplomatique.
Delicesine eğlendik, içkiyi fazla kaçırdık.
Oh tu sais, fête de folie, trop d'alcool.
İş ortağımın aklını kaçırdığını düşünüyordum. Ama artık aynı fikirde değilim.
Je pensais que mon partenaire avait dépasser les bornes, mais plus maintenant.
2030 yılındaki ellinci doğum gününü kaçıramazdık.
On n'aurait pas raté ton 50ème anniversaire, ici dans les années 2030.
Sonra, bebeği kaçıran bu adama, ödemeyi izi kolayca sürülebilen altın sertifikasıyla yaparak, ona kazık atacağız.
A la radio. L'Amérique devient folle. Ensuite, on piège le kidnapper, qu'on aura évidemment payé avec des billets facilement traçables.
Şöyle diyeyim babam, erkekliğin lisede kaç kız kaldırıldığı ya da kafayla kaç bira kutusu ezilebildiğiyle ölçüldüğü bir dünyada yaşıyordu.
Et bien, mon père est dans un monde ou l'homme est comparé à combien de placage il a fait au lycée ou combien de canette de bière il peut écraser avec son crane.
Birlikte çalışıp bilgilerimizi paylaşsaydık Kütüphane'nin bize verdiği hiçbir ipucunu kaçırmazdık.
On a loupé les indices de la Bibliothèque, ce qui ne serait pas arrivé si on avait partagé nos infos en travaillant ensemble.
Kendinden kaçıyor, sıkılmaktan kaçıyor.
Fuir, se fuir lui-même, fuir l'ennui.
Bir şey kaçırdık mı?
On a manqué quelque chose?
Şuna bak. Kaç aylık oldun be?
T'en es à combien de mois?
Ama biz bunu bir kaç kez yaptık.
On ne l'a que fait quelques fois.
Fakat bunlardan bir kaçı aynı anda meydana geliyorsa bu radikal bir değişimin açık bir işaretidir.
Mais leur occurrence simultanée, est le signe clair d'un changement radical.
Davidoff Morini Stradivarius'dan Raoul Wallenberg'in kayboluşuna kadar, 150 yıllık bir adam kaçırma ve hırsızlık davasını çözmen için bir şans.
Vous tenez une chance de résoudre un siècle et demi d'enlèvements et de vols du Stradivarius de Davidoff Morini à la disparition de Raoul Wallenberg.
Ya kadın tehlikede olduğunu düşünüyorduysa? Ya ayık olsaydım anında fark edebileceğim bir detayı o an gözden kaçırdıysam? Hayatını kurtarabilecek bir detayı?
Peut-être ai-je manqué une chose que mon alter ego sobre aurait observé en un instant et qui aurait pu lui sauver la vie.
Ayık olmasaydın kaçırmayacağın bir şey.
Que vous auriez remarqué sans la drogue.
Onu kaçıranlardan birini teşhis etmeyi başardık.
On a pu identifier un des hommes qui l'a enlevé.
Kiralık adamlar tarafından kaçırılıp, rehin alındım.
J'ai été kidnappée et retenue en otage par des mercenaires.
- Hiç kaçırır mıydık canım?
On n'aurait pas voulu manquer ça.
Adam kaçırmalarda psikoloji çok ta karmaşık değildir.
La raison d'un enlèvement n'est pas compliqué.
Bir kızın kaçırılacağını, bir generalin kızının kaçırılacağını söyledi.
Il disait que la fille d'un général allait être enlevée.
Kız kaçırılmış mıydı?
Elle a été enlevée?
Her birine kaç adet strafor fıstık ilave etmeliyim?
combien de décalitres de Styromousse dois-je ajouter?
Kızımızın 80 yaşında bir diva ve bir kaç cazcı adamla gitmesine izin vermek verdiğimiz en iyi karardı.
Laisser notre fille prendre la route avec une diva de 80 ans et des jazzmen louches était la meilleur décision de notre vie.
Pekâlâ, kaç aylık?
Cela fait combien de temps?
- Sanırım onu kaçırdık.
On l'a manquée je crois.
Bunu sıkıca tutan bir adam olarak çok iyi biliyor ki eğer ucunu biraz elinden kaçırırsa kendini cehenneme döndürür.
Sa volonté est si grande, car il sait que s'il se laisse aller, même un peu, il plongera dans les abysses.
Onu elimizden kaçırdık.
Nous l'avons perdue.
Ne yazık ki, kubbe yok olduğunda kasabanın çoğu ölmüştü ve yalnızca bir kaç tane kurtulan vardı.
"Tragiquement, une grande partie de la ville est décédée quand le dôme est tombé, ne laissant que quelques survivants".
"Hey son bir kaç haftadır... bana notlar yazıyordun ve peruk takıyordun... artık o notlardan yazmıyorsun."
Depuis des semaines, vous m'écrivez des notes et vous portez une perruque, et soudain, vous pouvez parler...
Arastoo'yu kaçıran, telefonun açık olduğunu bilmiyor. Neler olduğunu duyabiliyoruz.
Mais celui qui l'a kidnappé ne sait pas que la ligne est toujours active, on peut entendre ce qu'il se passe.
Kaç yaşındaydık, sekiz mi yoksa dokuz mu?
Huit, neuf ans?
Daha kaç tane başarısızlık olmak zorunda?
Combien y a-t-il eu d'échecs?
Morina balığı bir savurganlık, ama bir kişi kaç tane turta yiyebilir ki.
La morue salée coute une fortune, mais on ne pouvait qu'abaisser autant de tarte de Guinée.
Kaç kez öldüğümü ya da ölümün kıyısından döndüğümü biliyor musun?
Sais-tu combien de fois je suis mort ou presque mort?
- Kaç tane alfabe var? - Yaklaşık 40 tane.
- Il y a combien d'alphabets?
Çocuk kaçırma, genellikle miras ya da kıskançlıkla ilgilidir.
Le kidnapping d'enfant est en général motivé par l'héritage ou la jalousie.