English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Francês / [ M ] / Mourir

Mourir tradutor Francês

43,681 parallel translation
Kötü Kraliçenin ölmesi gerek.
La Méchante Reine doit mourir.
Ölmeden bir şey söyledi mi?
A-t-il parlé avant de mourir?
Az önce vefat etmiş efendim.
Elle vient de mourir.
Ölmeden önce arınmalısın.
Tu dois être purifiée avant de mourir.
- Öleceğiz.
- On va mourir.
Bruna, şimdi ölemeyiz.
On ne peut pas mourir maintenant.
Ölmek istemiyorum.
Je ne veux pas mourir.
Pekâlâ, bir doktor olabilir ama mavili kadın ölüyor ve ev sahibesi orada, hiç endişeli değil.
Il est peut-être médecin, mais la femme est en train de mourir et l'hôtesse ici présente ne s'en inquiète pas.
Heyecandan ölene kadar.
Jusqu'à mourir d'anxiété.
Kendi başına ölürsün.
Vous allez mourir.
Benden yardım istedi, ben ise öylece durdum. Kendi kanında boğulup ölüşünü izledim.
Il m'a demandé de l'aide, et je suis resté debout, en le laissant s'étouffer dans son sang, en le regardant mourir.
Onlara teslim olmaktansa burada öldürüm.
Autant mourir que d'aller au FBI.
Eğer kaçmaya çalışırsan, masum insanlar ölecek.
Si vous essayez de vous échapper, des gens innocents vont mourir.
Eğer kendi başına ölmeyi başarmış olsaydın ikimiz için de her şey daha kolay olurdu.
Ça aurait été bien plus simple si tu t'étais laissée mourir.
İstediğim şey, ölmeden önce kafana bir kurşun sıkmak.
Ce que je veux c'est te mettre une balle dans la tête avant de mourir.
Henüz ölmeye hazır değilim.
Je ne suis pas prêt à mourir... pas encore.
Yakında öleceğim ve en büyük pişmanlığım beni kollarında uyuduğun baban olarak değil de kötü bir adam olarak hatırlayacak olman.
Je vais bientôt mourir, et mon plus grand regret est que... tu te souviendra de moi comme ceci et pas comme d'un père qui te prend dans ses bras.
Kirk ölecek, bundan kurtuluşu yok.
Il va mourir. Il ne peut pas être sauvé.
Ölmek o kadar da kötü bir şey değil.
Mourir n'est pas si terrible.
Bu bulutun yoluna çıkan herkes ölebilir, kendinden geçebilir ciddi beyin hasarı alabilir.
Alors tout le monde sur son chemin pourrait mourir, perdre connaissance, souffrir de sérieux dommages cérébraux.
Hani demin herkesi ölebileceğini söylediğin yere mi?
A celle dont tu viens de dire que tout le monde pourrait mourir?
Ama boğularak öleceğinizi anlamıyor musunuz?
Mais tu comprends que tu vas t'asphyxier et mourir?
O yola giderseniz boğulup ölürsünüz.
Si tu y vas, tu vas t'étouffer et mourir.
Ama "eş ve çocuklar" bahsi duydum ve ölmekten korkuyor gibi duruyor yani sağduyu, onu içinde olduğu durumdan kurtardıktan sonra kim olduğun çözmemiz gerektiğini emreder.
Mais j'ai entendu "femme et enfants" et il a l'air d'avoir peur de mourir. La prudence nous dicte de le sortir de là et ensuite, découvrir qui il est.
Çünkü 30 dakika içinde insanlar ölmeye başlayacak.
Parce que dans 30 minutes, des gens vont mourir.
İlk bu ölecek.
C'est le premier à mourir.
Cesedimi çiğnemesi lazım.
Plutôt mourir.
Kendin söyledin, öldüğünü görmemişsin.
Tu l'as dit, tu ne l'as pas vu mourir.
Kardeşinin öldüğünü görmenin ne kadar zor olduğunu tahmin bile edemem.
Je ne peux pas imaginer à quel point ça a dû être dur de voir ton frère mourir.
Ya hiçbir şey yapmayıp dört federal ajanın ölüşünü izlersin. Ya da FBI'ın en çok aradığı sekizinci şahısı yakalayıp adını duyurursun.
De mon point de vue, vous pouvez soit rester les mains dans les poches et laisser quatre agents fédéraux et une civile kidnappée mourir, soit vous approprier le mérite de capturer le huitième criminel le plus recherché.
Altı masum çocuk, onun yüzünden ölecekti.
Six enfants innocents allaient mourir à cause de lui.
Birine ne zaman yardım ettiğimi düşünsem o kişi ölüyor.
A chaque fois que j'aide quelqu'un... il finit par mourir.
Madem hepimiz öleceğiz neden bu kadar lahana yiyorum?
Si on doit tous mourir, pourquoi je mange autant de chou?
Jean Buridan, eşit mesafedeki iki saman balyasının arasına konulan aç bir eşeğin kararsızlıktan felç geçirip açlıktan öleceğini söyleyen felsefi bir tez ileri sürmüştür.
Jean Buridan a proposé une thèse philosophique affirmant qu'un âne affamé placé entre deux bottes de foin serait paralysé par l'indécision et finirait par mourir de faim.
Ölüm sanatı.
"L'art de Mourir"
Yiyecek nihayet bittiğinde ordunun tamamı ölüp gidecek arkalarında mahvolmuş bir alan bırakarak.
Quand la nourriture finit par manquer, toute l'armée va mourir... mais pas avant qu'il ne soit dévasté le pays.
Derin karları yarıp geçmek çok zahmetli bir iş ve bizonlar artık yavaşça kıtlığa giriyor.
Pousser dans la neige profonde est un travail épuisant et les bisons sont maintenant lentement mourir de faim.
Ragnar Lothbrok ölemez.
Ragnar Lothbrok ne peut pas mourir.
Kâhin bana kaderimde ölmek olduğunu söylemişti kör adamın beni gördüğü gün.
Le devin m'a dit que je dois mourir le jour où l'aveugle me verra.
Ananızın karnından aklınızda tek bir fikirle çıkıyorsunuz nasıl ölürüm!
Vous venez au monde avec une seule préoccupation : comment mourir?
Seni öldüremem. Ancak yine de ölmelisin.
Je ne peux vous tuer, mais vous devez mourir.
Ben ölmek zorundayım.
Je dois mourir.
Aelle'nın, ölümünün tadını çıkaracağından hiç şüphem yok.
Eh bien, je ne doute pas qu'Ælle va apprécier de te voir mourir.
Ölmek için buraya gelmek benim fikrimdi.
C'était mon idée de venir ici pour mourir.
İmparator öldüğü zaman o ailenin tüm fertleri tehlikede demektir.
Chaque membre de la famille impériale est potentiellement en danger lorsque l'empereur vient à mourir.
Ölmüyorsun.
Tu ne vas pas mourir.
Aslında imparator bu gece ölse tek damla gözyaşı dökmem.
Si l'empereur venait à mourir cette nuit, je ne verserais pas une larme.
Commudus ölmeli.
Commode doit mourir.
Benim kılıcımla ölme onurunu bahşettiğim kölelerdi.
Des esclaves qui ont eu l'honneur de mourir de ma main.
Santrali hemen kapatmazsanız hepimiz öleceğiz!
Si vous ne condamnez pas cette centrale, on va tous mourir.
- Hannah dün gece neredeyse ölüyordun.
Tu as failli mourir cette nuit.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]