Namus tradutor Francês
187 parallel translation
Bak Bruce, bu benim için bir namus borcu.
Écoutez, pour moi, c'est une dette d'honneur.
- Namus borcudur.
C'est une dette d'honneur.
Yaşlı bir kadının kurumuş damarlarını böyle azdırıp tutuşturabiliyorsan, bırakalım fazilet, namus balmumuna dönsün coşkun gençliğin elinde.
S'il vous embrasa, quelle vierge lui résistera?
Ben de öyle görünebilirim, ama namus anlayışım buna izin vermez.
Je suis aussi jolie. Sauf que j'ai mes idées sur la pudeur.
Yetro'nun çadırında namus, onur, özgürlük... ve güzellik var.
La tente de Jéthro abrite dignité, honneur, liberté... et beauté.
Namus kanunları benim yanımda.
J'ai la loi non écrite de mon côté.
Namus kanunları bir efsanedir.
La loi non écrite est un mythe.
Namus kanunları diye bir şey yoktur.
Les seules lois valables sont écrites dans le code.
Yoksulluk, namus ve itaatkarlık oldukça zordur.
La pauvreté, la chasteté et l'obéissance sont très difficiles à respecter,
Her zamanki aptal mesele. Namus meselesi.
Les bêtises habituelles.
Namus meselesiymiş onlara derdimi bir türlü anlatamıyorum ne yapayım yani öleyim mi? Haklısın.
Ils préfèreraient que je me tue et qu'on en parle plus?
Gerçek ve namus her şeyin üstündedir.
Vérité et honneur par-dessus tout.
Bir namus cinayeti.
C'est un crime d'honneur.
Benim geldiğim yerde ortada bir namus meselesi olmadıkça biz düelloya başvurmayız.
Là d'où je viens, nous ne nous battons pas en duel - sauf si notre honneur est en jeu. - L'honneur?
- Namus mu? Benim namusum ne olacak?
Et mon honneur à moi?
Namus davası bu. Namus davaları hiç eksik olmaz.
Toujours des questions d'honneur!
Bu kadar namus düşkünü olmayı bırak, eskiden hep neşe içindeydin.
Ne sois pas si prude et tu pourras prendre du bon temps.
Katıksız inancın bağlılığı ile değil, aşkı hor görüldüğü için rahibe olanlar gibisin. Tutkularının tetiği düşer de böylelerinin kanlı canlı birini görünce birden namus ehli kesiliverirler.
Tu ressembles à ces filles devenues nonnes par dépit amoureux, et qui malades de désir, transforment leur sensualité en mysticisme et mortifient leur chair en quête de jouissance.
Olabilir, Namus Abidesi, ama ay yeniden çıktı.
Alors elle s'est relevée.
Bu bir namus meselesi, onu merkeze götürelim.
il s'agit d'une affaire d'honneur. S'il ne plaît... pas... Au commissariat!
- Namus göreceli bir kavram.
- La vertu est un terme relatif.
hayat çok güzeldir... sokakta namus budalalarının bizi aşağılaması kimin umurunda?
C'est la belle vie! Qu'importe le mépris Des collets montés?
İntikamını bu çocuğun namusundan aldın. Namus mu? Ve ona buranın ne kadar adi bir kasaba olduğunu gösterdin.
Il fallait que tu prennes ta revanche sur la vertu de ce gamin, et que tu lui montres combien cette ville est moche.
Namus, utanma gibi duyuların yok mu?
N'avez-vous donc aucune pudeur?
Namus ve dürüstlük kavramları hayatı çok zorlaştırıyor.
La vie doit être dure, avec le handicap de l'honnêteté.
Birilerini kurtarmak için birisinin namus duygusunu kaybetmesi gerek.
Il ne pense qu'à sauver sa peau.
Birden namus bekçisi kesilirler!
Ils m'ont tout de suite tutoyee.
Bana böyle namus taslama. Erkek kardeşini gözetlediğini anlatan sen değildin sanki.
Ne sois pas aussi hypocrite avec moi, après tout ce que tu m'as dit au sujet d'espionner ton frère.
Son olarak namus cinayetinden hükümlü birine tekne ayarlamıştım.
Le dernier c'était pour un meurtre sadique.
Bu namus taşı üzerine kimseyle birlikte olmaz
Les villageois ont même érigé une stèle à la gloire de sa vertu.
Bir kere ben ehli namus kadınım.
Je suis une femme honnête moi!
- Kararı üçümüz verdik. Babam, ben, Cinde. Babam dedi ki ; "Lekelenen namus sadece Seyit'in namusu değil hepimizin namusudur." dedi.
Mon père, Djindé et moi on a décidé que tu n'es pas le seul à être déshonoré.
Çok korkmuştum... o, sözde namus timsali kalacağım diye ödüm patlamıştı.
J'avais peur... de rester collée avec ces deux saintes nitouches.
Namus timsali olduğumu söylemiyorum.
Même si je ne suis pas un parangon de vertu.
Kumar borcu, namus borcu.
Je tiens toujours mes paris.
Genç kadınlarda namus kalmadı artık.
Les jeunes filles, elles ne sont pas bien de nos jours.
Tahmin edebiliyorum, çocuklar, Namus meselesi beklemez.
J'imagine. L'honneur n'attend pas.
Bu bir namus sorunuydu.
C'est une question d'honneur!
- İnanç ve namus adına... karılarımız bizimle eğlenmekte, açıkça... gücümüzün tükendiğini söylemekte...
Sur la foi et l'honneur, nos épouses nous raillent... et disent tout net que notre ardeur est épuisée.
Bütün o evcimen çaylaklar, kağıt paraları ve... pazarlıklarını giymiş kiliseye giden karılarıyla... arka kapıda hazır bekleyen bir vaizle... ancak kıçlarının namus bekçiliğini yapar onlar!
Tous ces pères la pudeur, avec leurs bobonnes qui vont à la messe endimanchées! Et le pasteur qui vérifie si elles ont tatoué les bonnes lois sur leurs culs blancs!
Kanunlar da insanın, namus ilkelerini oturtmak için gösterdiği zayıf bir çabadan ibarettir.
Et la loi... c'est la faible tentative de l'homme d'instaurer les principes de l'honnêteté.
Namus.
L'honnêteté.
Namus bir anlaşma değildir!
Et elle ne se marchande pas!
Namus... Namus ninelerinizin size öğrettiği şeydir.
L'honnêteté... l'honnêteté... c'est ce que votre grand-mère vous a appris.
Namus, ha?
L'honneur, hein?
Böyle düşünmen seni namus ve dürüstlükten uzaklaştırır.
Ces pensées r onr fair dévier du droir chemin.
Namus ve dürüstlük mü?
Le droir chemin?
Özsaygı ve namus da önemli.
Le respect de soi-même, la bienséance.
Namus timsali, bir albay kızı için, doğru mu?
Pour une maitresse d'école, pucelle, pour la fille du Colonel?
Size karşı dürüst davranıyom. Burda namus taslamıyom.
Je dis pas que je suis méritant, je le suis pas.
NAMUS VE AİLE
"Honneur et famille"