Nâmı tradutor Francês
34 parallel translation
Ve nâmı değer Hecky, hepsini bilir.
Et Hecky the Hackie les connaît toutes.
Nâmınızı duyduk.
On a entendu parler de vous.
Teşekkür ederim. " " Bu sene sadece şeker nâmına dolaşıyoruz. "
Cette année, on ne prend que les bonbons de marque. "
Salazarların nâmı bir hiç olacak. Bunun olmasına izin veremezsiniz.
Tout le monde se moquera des Salazar.
Hayat nâmına!
Pour la vie!
Bu, Ray Greene, Trystan McNeil'in ortağı nâmıdiğer Liquid Halo. - O da ne?
Voici Ray Greene, partenaire de Tristan McNeal, alias "Liquid Halo".
- Evet, eminim öyledir. Nâmın senden önde gidiyor.
Votre réputation vous précède.
Gregor da birkaç yaş büyük ama o zamandan çok iri, nâmı da yürümüş.
Gregor était plus âgé... déjà un gars balèse, qui avait une réputation.
Nâmınız sizden önce geliyor.
Votre réputation vous a précédé.
Yırtıcılar nâmına hiçbir iz yok.
Je n'ai pas trouvé d'empreintes de loup.
Bakıyorum da nâmım benden önce yürüyor. Umarım hep kötü şeyler gitmiyordur.
Ma réputation me précède, j'espère qu'elle n'est pas trop mauvaise.
- Yapma ya! Kötü bir nâmın var şehirde.
- Comprenez... vous êtes une mauvaise influence ici.
Sendeki sevdiğim yönün ne olduğunu biliyor musun Peder? Benim nâmımdan bi : haber olmana rağmen, hâlâ bana karşı durabiliyorsun.
Vous savez, ce que j'aime chez vous, mon Père, c'est que vous connaissez ma réputation et pourtant vous vous dressez contre moi.
Bana kimden bahsettiğinizi deyin ki Zeus nâmına çeliğimi tattırayım ona.
Dites-moi de qui vous parlez et par Zeus, ils tâteront de mon épée.
Sanıyorum ki nâmım önümden yürüyor.
Je suppose que ma réputation m'a précédé.
- Nâmını duydum.
Seulement de réputation.
Senin nâmını duydum.
J'ai entendu parler de toi.
Royalle'in öldüğü varsayılırken ve Wolfe da parmaklıklar ardındayken... Diamond'ın nâmına da gölge düşüyor.
Alors que Royalle est présumé mort, et que Wolfe se trouve derrière les barreaux il y a toujours une ombre au dessus de la réputation de Diamond à ce jour.
Nâmın senden önde gidiyor.
Ta réputation te précède...
Denedim zaten, ama Ian benim kötü nâmımı salmış.
J'ai déjà essayé, mais Ian a fait passer le mot à mon sujet.
Neyse... Kendi nâmıma şunu söyleyeyim... Buradasın, yaşayanların arasına geri dönebildin.
Peu importe... je ramène tout à moi, alors te voilà, de retour parmi les vivants.
Nâmı önünden gidiyor.
Sa réputation le précède.
Bir kadın, diğerine karşı. Senin nâmına pek yaraşmıyor.
Cette rivalité entre femmes est contraire à ta réputation.
Devlet bizleri silah ve kanunla desteklemeden önce bile G-men ler yeraltı dünyasında korkutucu bir nâm salmaya başlamıştı.
Et avant même le vote d'armes et de lois, notre nom faisait trembler la pègre.
# Heyhat, nâmım #
Dévaste-moi, peu m'importe, marque-moi de tes ongles voraces :
Alan Yates, Vietnam ve Afrika hakkında yazdıklarıyla ünlü.
Alan Yates, le réalisateur, connu pour ses documentaires au Viet-Nâm et en Afrique
Beni Vietnam'a sürüklemeye çalıştılar.
Ils ont essayer de m'emmener au Viet-Nâm.
Dünyaya nâm salan, efsanevi salonunuzun kapılarını açıp büyük bir ziyafet vermenin tam vaktidir, yüce Hrothgar.
Il est temps, puissant Hrothgar, de nous servir cet hydromel renommé partout dans le monde et de célébrer dans votre salle légendaire.
Jonathan Crane, nâm-ı diğer "Korkuluk".
Jonathan Crane, alias l'Épouvantail.
Kesinlikle suçunu kabul etmiş olan Barb'ın, nâm-ı diğer Downy'nin şüpheli davranışlarının yol açtığı bir ev arkadaşı kavgası.
- Une dispute de colocataires, déclenchée par les actions suspectes de Barb, alias Downy, à qui l'on doit vraiment s'intéresser.
Bu kişilerden biri Frank Moore adlı bir adam. Nâm-ı diğer Wallace Carver.
L'un des donneurs est un certain Frank Moore, ou Wallace Carver.
Ayrıca Chang Xiaowen nâm-ı diğer "Azrail" ile Tatar kardeşleri var.
Et... Chang Xiaowen, la "Faucheuse cruelle". Et ses frères tartares.
Hedefimiz Joshua Gray de öyle ; nâm-ı diğer, Gandalf.
Tout comme notre cible Joshua Gray alias Gandalf.
Sadece nâmım kötü diye mi?
Juste parce que j'ai une mauvaise réputation?