Oblige tradutor Francês
10,546 parallel translation
- Bu sorunun beni onunla uğraşırken seni de meşgul edecek bir şey bulmak... -... zorunda bıraktığının farkındasın değil mi?
Tu réalises que ta question m'oblige à te donner des consignes en plus de m'occuper d'elle?
Anne, bana bunu yaptırma.
Ne m'oblige pas à faire ça.
- Seni dinlemek zorunda değilim.
Rien ne m'oblige à t'écouter!
Bal gibi kumpas! Ave Maria okumaya çağırmamıştır herhalde! ?
Il ne t'oblige déjà pas à réciter un "Salut Marie"
- Bana anlatabilirsin.
- Parle-moi. - Rien ne m'y oblige.
Kimse sana bunu zorla yaptırmıyor.
Personne ne t'oblige à faire ça.
Sırf biletleri aldı diye neden gitmek zorundalar anlamıyorum.
Qu'il ait acheté les billets ne les oblige pas à y aller.
Bizi koruyamazsin artik anne.
Ne nous protège plus, maman. Ne t'oblige plus.
Vicdanım uygun bulursa.
Si ma conscience m'y oblige.
Kolunu kırdırma, Alec!
! Ne m'oblige pas à te casser le bras!
Çünkü benim annem olsaydı yaklaşık 80 desibel daha sesli olurdu "oraya getirtmeyin''beni bu zorlamayın" gibi ifadeler olurdu.
Parce que ma mère dirait ça 80 décibels plus fort. et les phrases "avant que" et "ne m'oblige pas"
Tüm yeni gelenler için uyguladığımız,... standart bir protokolümüz var, sorgulamadan önce... silahları bırakacaksınız.
On a un protocole qui oblige à désarmer les nouveaux arrivants avant le débriefing par le commandant de base
Sizi büyük bir yıkımın beklediğini hatırlatmakla yükümlüyüm, Dr. Ma...
Dieu m'oblige à vous rappeler que la damnation vous attend...
Kurbağaya da izlettim.
Et j'ai obligé la grenouille à regarder.
Sen çıkmazsan ben öpeceğim.
Si tu ne sors pas, je vais être obligé de le faire.
Sen de pişirme, temizlik, çamaşır, alışveriş ve yatak hazırlığı hizmetleri.
J'étais obligé, pour payer mes... Leçons de danse moderne qui n'étaient pas gratuites.
Hey Elaine, umarım bunun için Maggie gibi kendini zorunda hissetmiyorsundur.
Salut, Elaine. Um, j'espère que tu ne te sent pas obligé, comme Maggie de vous mettre la dedans..
Hiçbir seçeneğim yoktu.
- J'étais obligé.
Bunu yapmak zorunda olmadığını biliyorum Hal ama güven bana, bunu yapmak isteyeceksin. Tamam mı?
Ecoute, je sais que tu n'est pas obligé de faire ça, Hal, mais crois-moi, tu veux le faire, d'accord?
Bu gece burada kalmana gerek yoktu.
Tu sais, tu n'es pas obligé de rester ici ce soir.
Başka yolu yok.
C'est obligé.
Bana açıklama yapmak zorunda değilsin.
Tu n'es pas obligé de te justifier.
Sizi üzmek veya endişelendirmek istemiyorum ama birisi bize yeni bir bilgi ile geldiği zaman davayı gözden geçirme mecburiyetimiz var.
Je ne veux pas vous contrarier, ou vous inquiéter, mais quand on nous contacte avec de nouvelles informations, on est obligé de revoir l'affaire.
- O bellekte ne vardı? - Aldığınız bilgi yanlış ve ben bu konuyu konuşmak için yetkili değilim dedektif.
- Vos informations sont mauvaises, et je ne suis pas obligé de vous parler.
Mathis'in Ana'yı operada zorla limuzine bindirdiğini ve çantasını içindeki USB ile çaldığını sanıyoruz.
Nous pensons que Mathis a obligé Ana a monté dans la limousine à l'opéra, et a volé son sac à main avec la clé USB dedans.
Leonard'a giysilerini çıkarttırıp odayı kertenkelelerle doldurduğunda da polis gelmişti.
La police s'est aussi pointée quand tu as obligé Leonard à se déshabiller puis rempli le salon de lézards.
Bu toplantı için, bunları kullanmamız gerekli miydi?
C'était vraiment obligé d'utiliser ces trucs pour faire notre réunion?
Bilmen şart değil tabi de, çoğu kişi bilir yani.
Ce n'est pas obligé, mais beaucoup le savent.
Biliyorum, kararımı sorguluyorsunuz ama yapmam gereken bir şeydi bu.
Je sais que vous n'êtes pas forcément d'accord, mais j'étais obligé de le faire.
İstemiyorsan burada olmak zorunda değilsin.
Tu n'es pas obligé de rester si tu n'as pas envie.
Peki, abi.
D'accord, mon frère. Toi aussi tu vas être obligé de me promettre quelque chose.
Hepimiz hayatı acınası şekilde yaşamak zorunda değiliz.
On n'est pas obligé d'être malheureux toute notre putain de vie, tu sais.
Bay Finney yeminli ifade vermiyor ve hiçbir soruya cevap vermek zorunda değil.
M. Finney n'est pas sous serment et n'est pas obligé de répondre.
Ama bana o sonu Harry yazdırdı.
C'est Harry qui m'a obligé à écrire cette fin.
Beni pişman etme.
M'oblige pas à le regretter.
Sormak zorunda mısın?
Tu es obligé de demander?
FBI yüzüklerini hemen geri ver yoksa seni vurmak zorunda kalacağım.
FBI rendez leur leur bague sur le champ, ou je serai obligé de vous tirer dessus.
- Zorunda mıydın?
T'étais obligé?
Sana vurduğum için özür dilerim.
Désolé, j'étais obligé.
Söylemek zorunda değilsin.
T'es pas obligé de le dire.
Bu yöntemle ineklemekten başka çaren yok.
Comme ça, tu seras obligé de bosser.
- Eh, belki de okumak zorunda değildir.
- Il n'est pas obligé.
Yine de öyle olması gerekmiyor.
Ce n'est pas obligé.
Beni Victor'la yapmaya zorladığın ve Alex'in evini, arabasını, telefonunu bilgisayarını dinleyeceğimizi söylediğin anlaşmayı hatırlıyorum.
Je me rappelle du marché que l'on a conclu avec Victor, le marché que tu m'as obligé à faire, disant que nous avons accès à la voiture d'Alex, son téléphone,
- Hayır, bunu yapmak zorunda değilsin.
- Oh, non. Tu n'es pas obligé.
Yapmak zorundaydım.
J'étais obligé.
Donnie, şu gözlem işini şimdi yapmak zorunda mıyız?
Donnie, est-ce qu'on.. est obligé de faire cet auto-surveillance maintenant?
- Ama mecburum.
Mais je suis obligé.
Tek bildiğim ertesi gün gazetedeki haberi değiştirmem için baskı yediğim.
Tout ce que je sais est que le lendemain on m'a obligé à changer l'histoire.
- Dur biraz.
Qui vous y a obligé?
Russell'ı mahkemeye çıkarmaya yetmemiş ama istifaya zorlamış.
Ce n'était pas suffisant pour faire un procès contre Russel, mais il a été obligé de démissionner.