Ocağı tradutor Francês
1,144 parallel translation
Biftek bıçaklarını kendim yapardım ama barı almak için demir ocağımı rehin verdim.
J'aurais bien fabriqué les couteaux, mais j'ai mis ma forge au clou pour le bar.
Büyük ateş ocağı için.
Maintenant, pleins feux.
Yönümüzü değiştirir değiştirmez mutfak ocağını tekrar güvenle yakabilirsiniz.
- Capitaine. Dès que nous aurons viré de bord, rallumez les feux de la cambuse.
Ve bu meleğe uçsuz bucaksız bir ocağın anahtarı verilmişti.
Et l'ange reçu dans sa main la clef de la fosse des ténèbres.
Kendi odam, kendi ocağım var.
J'ai ma propre chambre. J'ai mon propre réchaud.
Eski bir maden ocağı. 6 7 yıl önce kapandı. Terkedilmiş duruyor.
C'est une exploitation à ciel ouvert épuisée depuis 6 ou 7 ans.
Rosa, ocağın altını kıs ve karıştır.
Rosa, baisse la flamme et continue à remuer.
On iki numaralı ocağı 6 metre daha kazdık, sadece manganez çıktı, biz de kapattık.
Au puits 12, on n'a trouvé que de la manganite et on l'a fermé.
Ocağın altındaki yeni fırınlanmış seramik parçacıklarını farkettim.
Et là, sous le four, j'ai remarqué des particules de céramique fraîchement cuite.
Bir gaz ocağı, eski bir boru parçası, bir bisiklet, bir zımpara taşı.
Un réchaud à gaz, une chambre à air, une bicyclette, une meule.
Bunu propan tanklı bir gaz ocağıyla birleştirin.
Ajoutez à ça un réchaud avec un bidon de propane.
Ah bakalım ben ocağı hazırlarken sende bu balığın kılçıklarını çıkarabilecek misin?
Essayez d'enlever les arêtes pendant que j'allume le réchaud.
Ocağımızın parçasını nasıl uçurdun peki?
Mais comment avez-vous fait voler notre gaz?
Siz oturun, kaleyi bekleyip ocağı sıcak tutun.
Ne bougez pas, montez la garde et faites du feu.
Eğer ona pınarı anlatsaydım... hala mızıkasını çalıyor olacaktı... ve hepiniz aile ocağımızda yaşayacaktınız.
J'avais qu'à lui dire la source... et maintenant, il jouerait encore de l'harmonica... et vous seriez tous venus vivre dans notre maison de famille.
Ocağı yak. Vejetaryen burgerleri çıkar.
Allume le réchaud.
Evet, bir yaz günü beni sıcak bir ocağın başına koy dört ocaklıyı aç, yağ yüzüme sıçrayıp terime karışsın.
Mettez-moi devant une cuisinière un jour d'été, quatre plaques allumées, la graisse me sautant au visage et se mélangeant à la sueur.
Ocağımız yanıyor.
Le poêle est allumé.
Ben 18 yaşındayken kafasını gaz ocağına soktu.
II s'est mis la tête dans le four quand j'avais 18 ans.
Ben St. Pre'de bir taş ocağı işçisiyim.
Que me voulez-vous? Je suis carrier a Saint-Pre.
Botlarım ocağın içinde.
Mes bottes sont dans le four.
Evimizin ocağına ot bitmesin.
Ne laisse pas les herbes recouvrir la maison des Diarra.
Ayrıca güney Devon'daki her ahır arazisini, taş ocağını ve mağarayı araştırdılar.
Et fouillé chaque étable, enclos, carrière et cave du sud du Devon.
Ona maden ocağım derim.
J'appelle ça ma Banque Centrale.
Ocağı bıraktılar.
Ils ont laissé la cuisinière!
Bu günlerde bunun gibi bir ocağı kolayca alamazsınız.
Tu ne peux pas acheter facilement une poêle comme celle-ci aujourd'hui.
Artık ocağımız fazla güvenli bir yer değil. Bunu en iyi senin bilmen gerekir!
Eh, la maison est plus trés sûre, tu le sais mieux que personne
- Patron, bu ocağımızın parçalanması olur.
Patron ça c'est la cassure dans la boîte
Ocağımızın içinde bulunduğu şartlarda bizimle birlikte görülürsen anında vurulma riskin artar.
Si on nous voit ensemble, vu l'ambiance de la maison, vous risquez de vous faire flinguer à bout portant
Önce bütan ocağıyla sabote ettiğini sandım.
D'abord, j'ai cru que tu avais piégé le butane.
Bütan ocağını düşünmüştüm ama kontrolü biraz zor.
J'y ai pensé. Le réchaud à butane. Mais... c'est un peu hasardeux.
Odun yanar ve dumanı ocağın boynundan geçer,..
Le bois brûle et la fumée passe par le col du chaufour.
Hiç bir şey * Bunsen ocağı gibi kokmaz..
Des becs Bunsen... rien d'autre n'a cette odeur.
Ocağın üstünde pilav var, buzlukta da taze meyve.
Ton riz est sur le feu - Je peux pas manger!
Sana ocağı nasıl yakacağını göstereceğim, baba.
Je dois te montrer comment fonctionne la cuisinière.
Olur mu? Yemek pişirebiliyor musun yoksa ocağın başına geçip büyü falan mı okuyorsun?
Vous savez cuisiner ou vous proférez des incantations à côté du four?
Kuato ve onun özgürlük tugayları piramid maden ocağının yeniden açılmasını sağlamak için yaptıkları suikasti kabullendiler.
Kuato et ses "Brigades de la Liberté" ont revendiqué cet attentat, qui visait à rouvrir le Puits de la Pyramide, depuis peu condamné.
Bir maden ocağı zaten kapalı ; Mars yöneticisi Velos Cohaagen üretimin tam kapsite devamını sağlamak için gerekirse birlik görevlendireceğini söyledi.
Une mine étant déjà fermée, l'administrateur de Mars, Vilos Cohaagen, a préconisé le recours aux forces armées pour maintenir une production optimale...
- Piramid maden ocağını mı diyorsunuz?
C'est quoi? Le Puits de la Pyramide?
Küçük bir ocağı var, bir de küçük bir buzdolabı. Manzarası da çöp bidonları.
Y a une petite cuisinière, un petit frigo... avec vue sur les poubelles.
Görünüşe göre dostumuz Bay Milo, aile ocağını terk etti.
Notre ami Milo semble avoir quitté le cercle familial.
Ocağın üstünde yapalım.
Installez le matériel.
Ocağımı almak için gelmiştim.
Je suis venu chercher mon réchaud de table.
"Uyurken ocağı açık bırak."
"Laisser le gaz ouvert quand il dort".
Karınızın o taş ocağına düşmesi yazık oldu.
Dommage que l'épouse ait plongé dans la carrière.
Ocağı kullanabilirler, ama herkes 22 : 00'de hücrelerine kilitlensin.
Qu'ils utilisent le fourneau, mais je les veux dans leur cellule à 22 h.
Yaşıyorsa, ocağın orada.
Si oui, elle est dans la salle du fourneau.
Taş ocağına gidiyorum, kanal canımı sıkıyor.
J'irai à la carrière, le canal m'énerve.
Belki fizik kuralları sizin ocağınızda işlemiyordur.
Votre four ignorerait les lois de la physique?
Melek bu uçsuz bucaksız ocağı açınca ocaktan bir duman yükseldi.
Et il ouvrit la fosse.
1943 Ocağında hayata geçirdiğimiz bir planımız vardı,
Mais ils réussirent, à la longue, à prendre de l'ascendant sur certains dignitaires SS.