Oylece tradutor Francês
11,780 parallel translation
Çocukları öylece geri getiremezsiniz.
Vous ne pouvez pas retourner un enfant.
İşimi öylece bırakamam!
Je ne peux pas quitter mon emploi!
- Öylece çıktılar.
- Elles sont parties.
Affedersiniz, öylece oraya giremezsiniz!
Pardon, vous ne pouvez pas entrer!
Öylece yaptı.
Elle l'a fait.
- Arka planda öylece sessiz sedasız dikilmek için garip bir an.
- C'est étrange pour moi de rester en arrière-plan.
Öylece gitti.
Comme ça.
Buradan öylece çekip gidemezsin.
Cet endroit ne laisse personne partir.
Piste davet edecek msin, yoksa öylece dikilecek misin?
Vas-tu m'inviter à danser ou rester planté là?
Öylece dikildiler.
Ils étaient là.
Hadi ama, seni öylece bırakacağımı düşünmedin değil mi?
Em, voyons, tu ne crois pas que je vous aurais abandonnés?
Haber vermeden buraya öylece gelemezsin.
Tu ne peux pas venir sans prévenir.
- Buradan öylece gidemem, kuzen. - Sen iyi misin, D?
- Je peux pas dégager comme ça.
Orada öylece oturması sinirlerimi bozuyor.
Ça me rend malade de la voir là comme ça.
Yani öylece...
Tu vas simplement...
Hayır, birinin bizi oyuna getirdiğini kabul ediyorum. Ama hepimizin öylece çuvalladığını kabul etmiyorum.
- Non, on est sûrs qu'on s'est fait avoir par quelqu'un, c'est vrai, mais on ne se retrouve pas du tout le bec dans l'eau.
Öylece yağmuru dindirmeyeceğim.
Je ne vais pas faire apparaître une éclaircie.
Bir şef öylece Londra'ya gelip yazıcı bir kızı alıp götüremez.
Un chef ne peut pas venir à Londres et jeter son dévolu sur une dactylo.
Öylece gidemezsin.
Tu ne peux pas partir.
Onu öylece kapıdan geçirmediniz herhalde, değil mi? Hayır.
- Elle n'aurait pas pu franchir la barrière, n'est-ce pas?
Arkadaşının havuzlu evinde öylece saklanamazsın.
Vous ne pouvez pas vous cacher ici.
Okulu öylece bırakamam!
Je ne peux pas sécher mes cours!
Öylece gidivermişler.
Il n'y a plus de poissons.
Orada öylece duruyorlar.
Ils restent plantés là.
Onu öylece bıraktım.
Je l'ai lâchée.
Öylece acı çekmemi izledin.
Tu me regardais souffrir.
Öylece söyledi sana.
Elle te l'a dit, comme ça?
Oyuncak karavanının içinde öylece duruyordu.
- Il n'était plus le même après le raid de Coventry.
Öylece nasıl gidebilirsin?
Tu ne te sens pas concernée?
Öylece durma, bir şeyler yap.
Ne te laisse pas faire. Fais quelque chose!
Bizde 1500 yıldır, bu saf ırk saçmalığından öylece yerimizde sayıp duruyoruz.
Tandis que nous stagnons après 1 500 ans de cette sornette de "pureté ethnique".
Burada yediğimiz bokun haddi hesabı yok, öylece bırakamayız.
On a trop de souvenirs, ici. On doit rester.
Şimdi öylece durup da kel bir lavuğun elimden almasına izin vermem.
Je vais pas laisser un connard prétentieux se pointer et me l'enlever.
Öylece otur.
Ne bougez pas.
- Yani öylece bilgisayarıma mı baktın?
Tu regardais mon ordinateur?
İnternete öylece makaleleri yükleyemezsin.
Glenn, tu ne peux pas juste mettre des articles en ligne.
Ve orada öylece otururken bu miktarın seni vurduğu an geliyor.
Et vous réalisez soudain l'ampleur de la recherche.
Film setine öylece giremeyiz.
On peut pas juste débarquer sur le plateau.
İşin ortasındayız ya! Çekimi öylece durduramayız!
On est au milieu, on peut pas arrêter de filmer.
- The Baked Potato onu öylece atmış.
- Les Baked Potatoes l'ont jeté.
Eğer oturursan önünden öylece geçip gidiyor.
Si tu restes assis, tu pourrais passer complètement à coté. "
- Jim, bu kararı öylece veremezsin.
Jim, tu peux pas décider ça tout seul.
Şimdi Mark, o ormana tekrar öylece giremeyiz. Hazırlanma zamanı geldi, tamam mı?
Bien, Mark, on peut pas juste aller dans la forêt.
Öylece ortadan kaybolmadı, değil mi?
Il n'a pas simplement disparu, n'est-ce pas?
Onu öylece bırakamazdım.
Je ne pouvais pas l'abandonner.
Öylece emniyete giremem.
Je... Je ne peux pas simplement entrer là-dedans.
Orada öylece durmuş, destekleyici ve anlayışlı olmaya çalışırken bile o akılcı ve akademik beyninin eski karının ya aklını kaybettiğini ya da seni uzaklaştırmak için acayip bir hikâye uydurdu diye bağırdığını sana kabul ettirmeye çalışıyorum.
J'essaye de te faire admettre que même si tu te tiens là a essayer d'être compréhensif et attentionné, ton cerveau rationnel et académique, te crie que ton ex-femme a perdu la tête ou s'est fabriquée un univers pour... - t'exclure de sa vie!
Birkaç defa vurguladın bunu, anlıyorum Claire ama gerçekten sana sahipken öylece kaybetmek konusundaki bakış açımı anladığını hiç sanmıyorum.
Tu l'as souvent répété, je comprends, Claire. Mais je ne crois pas que tu comprennes mon point de vue, ce que c'était quand tu as disparu.
Kaldığımız yerden öylece devam mı edelim?
On reprendrait là où on s'est arrêtés?
Öylece bakmışsınız. Sessizce...
Que vous êtes resté là... en silence.
Burada öylece birbirimize bakarak çok fazla zaman harcayacağız.
On va passer beaucoup de temps à se regarder tous les deux a travers le dock dehors.