Pierre tradutor Francês
9,666 parallel translation
- Taş makası yener, sen çıkıyorsun.
La pierre bat les ciseau, tu grimpes.
Milan, Pierre geldi.
Milan, Pierre est là.
İyi akşamlar Pierre.
- Bonsoir, Pierre.
Elbette becerebilirsin, Pierre.
- Bien sûr que tu en es capable, Pierre.
Merhaba Pierre.
- Bonjour, Pierre.
Bence Pierre'in tavsiyesine uyup burada kalmalıyız. Merhaba.
- Je pense qu'on devrait rester ici, comme propose Pierre.
Peter senin baban mı?
Pierre est ton père?
O adam, Peter, tapınağa zarar verme niyetinde.
Cette homme, Pierre, prétend détruire le Temple.
Söylesene, Peter.
Dites-moi, Pierre.
Madem öyle, "Peter", sana bu ismi kim verdi?
Et "Pierre". Qui vous a donné ce nom?
- Babana saygı duymuyor musun, Peter?
Ne faites vous pas honneur à votre père, Pierre?
Peter bir lakap. Sevgi terimi.
Pierre est un pseudonyme, un terme d'affection.
Bu adam, Peter için ve Nasıralı İsa dedikleri kişi için Tanrı'ya şükrediyorum.
Je loue Dieu pour cet homme, Pierre, et celui qu'ils appellent Jésus de Nazareth.
- Peter sen misin?
- Etes-vous Pierre?
Peter.
Pierre.
Ve o rüya, burada, bu çatlak taşın üzerinde olmamı söylüyor.
Et il m'offre pour être ici sur cette pierre fêlée.
Burada yaptığın şeye hayranlık duyduğumuzu söyleyebilir miyim, Peter?
Puis-je dire, nous sommes dans la crainte de ce que vous avez réalisé ici, Pierre?
Mezmurlar'ı hatırlıyor musun, Peter?
Vous vous rappelez les psaumes, Pierre?
Eh, eğer her taşın altına biz bakmayacaksak, kim bakacak?
Si on ne retourne pas chaque pierre, qui le fera?
Kanı Silas'ın mezar taşının üzerinde.
Quetsiyah. Son sang est dans la pierre tombale de Silas.
Henri, Pierre'i polise sen mi ihbar ettin?
Henri, as-tu dénoncé Pierre à la police?
Muhtemelen hayatının aşkı şu kutunun içinde ışık saçan küçük taş neyse onu takmak için çok kendini beğenmiş olduğundan.
Sûrement parce que l'amour de ta vie est bien trop vaniteuse pour porter cette toute petite pierre reflétant la lumière dans cette boîte.
Mozaiklerden birinden bir çeşit taş... -... aldığını söylediler?
On m'a dit qu'il a pris une sorte de pierre d'une mosaïque?
Taş onda.
Il a la pierre.
Taş bende.
J'ai la pierre.
Bir şeyleri bozmak istemiyorum.
Je ne veux juste pas soulever cette pierre.
1 taşla 2 kuş vurmuş oldu, Tom herkesin nefret ettiği biriydi Mikhail de sırları satıyordu.
Faisant d'une pierre deux coups. Tout le monde détestait Tom, et Mikhail, qui vendait des secrets.
Barajın müteahhit büyük miktarda çimento dökmenin ve baraja taş döşemenin çok çok pahalı olacağını biliyordu. O da dedi ki...
L'entrepreneur du barrage savait qu'acheminer des tonnes de ciment et de pierre jusqu'au chantier du barrage serait très, très coûteux, il s'est donc dit :
Dünya demir gibi sertti, su da taş gibi. "
Terre était dur comme fer, L'eau comme une pierre. "
Esti, sertti, kesti.
Gémir, pierre, téléphone.
Sandalye tahtadan, duvar taştandı.
La chaise était en bois et le mur était en pierre.
Önde oturmak için taş kağıt makas oynayacak birisi varmı?
Est-ce que quelqu'un serait intéressé pour jouer a pierre-feuille-ciseaux pour la place de devant?
"Ve son dönüşümün arifesinde seçilmişler suların ve taşların altına yerleştirildiler şeytanlar zamanı gelince yıldızlara yükselsinler diye..."
"Et à la veille de la dernière rotation " les élus étaient placés sous les eaux et la pierre "pour les démons qui surgiraient bientôt des étoiles pour la..."
Mezar taşını okusana.
Lis sur la pierre tombale mec.
Bu işte bir seferlik bir şansımız var ve onun ifadesi taş gibi sağlam olsa iyi olur.
On a seulement une chance sur ce coup, et son témoignage fera mieux d'être solide comme de la pierre.
İşte bu yüzden ifadenizin taş gibi sağlam olması lazım.
Ce qui est pourquoi votre histoire doit être solide comme de la pierre.
- La Fuente de Piedra.
La fontaine de pierre
- Taş çeşme, heyecanlandın mı?
La fontaine en pierre, excitant.
- Geriye sadece bir taş kaldı.
Plus qu'une pierre à trouver. La plus difficile.
Taş sahteymiş.
La pierre était fausse.
Margrove gerçek taşın yerini bulmak için elinden geleni yapıyor.
Margrove fait tout ce qu'il peut pour localiser la vraie pierre.
Tanıştığımız gece cebimin içine bir taş koydun.
Là nuit de notre rencontre, Tu as glissé une pierre dans ma poche.
Oradan sonrası kısmet. Her yere gidebilirim.
Et puis je ne sais pas, c'est comme un marchepied en pierre, je pouvais aller n'importe où.
Öldürmek için bir hançer, görmek için bir aytaşı ve görünmemek için de bir ilaç torbası.
Une dague pour tuer les sorcières, une pierre de lune pour voir, et des potions pour ne pas être vu.
Taş, kâğıt, makas, silah.
Pierre, feuille, ciseaux.
Gözünün içine bakarsan seni taşa çevireceğini söylüyorlar.
On dit que si tu le regardais dans les yeux, il te transformait en pierre.
Hayır!
Pierre sanglote. Non!
- Peter!
Aah! Pierre!
- Peter.
Pierre.
Peter, bu...
Pierre, c'était...
- Taş.
La pierre.