Piliç tradutor Francês
931 parallel translation
Piliç kızartmayla iyi gider.
C'est très bon avec une fricassée de poulet.
Ceketinizin iç cebinde ve artık piliç değil.
Il est dans votre poche intérieure et ce n'est plus du poulet.
Piliç değil bu.
Ce n'est pas un poulet...
- Gerçekten güzel bir piliç.
C'est un morceau de choix.
- Ona "piliç" diyemezsin.
- Pour ça, oui! Ne la traite pas de "morceau".
Ateşli bir piliç, soğuk bir şişe, sıcak bir duş ha yüzbaşı?
Boisson fraîche et épaule chaude, hein?
Bir tarafta bu piliç... diğer tarafta, şu yarışmasyondan verecekleri 25'oski'...
Avec ce morceau en main et ces gars qui balancent tous ces smackers...
Örneğin'cıvır', örneğin'piliç'.
Prenez "morceau", par exemple!
Sana bu hayata ayak uydurabilecek türden bir piliç gerek.
Il te faut une fille à la coule.
İki düzine piliç.
- Douze paires de poulets.
Piliç "cacciatore" iyi mi? İyidir.
Vous me direz.
Her zaman "fıstık" derim. Ya da "piliç."
Je dis toujours "poupée". "Poulette".
Mangalda domuz, biftek, kızarmış piliç varmış, hem de parasız.
Il y avait du cochon grillé, du bœuf rôti, du poulet frit, le tout gratuit!
Büyük ödül : gerçek bir piliç!
Premier prix... Un poulet...
Tabii ya, Zımbırtı birkaç besili piliç araklayacak.
Toutou peut prendre la place de deux poulets grassouillets.
Neresi piliç?
Une gamine?
Balık çorbası ve kızarmış piliç var.
Salut, Max. Il y a de la soupe de poisson. Et du poulet rôti.
- Şehvet galeyanında. - Şimdiden iki piliç tavlamış.
- 2 poules lui suffisent pas?
"Piliç" der bana durmadan, "rififi" den payını alan
Il dit que les souris ça doit marcher au rififi
Senin piliç kendine başka bir horoz bulmuşa benziyor.
On dirait que ta poule s'est trouvé un autre coq.
- Seninleyim piliç.
Je suis a toi.
Dün iki tane piliç almak bütün bir öğleden sonralarını aldı.
Hier, ils ont mis l'après-midi pour acheter 2 poulets.
Bana iki piliç almanın bütün öğleden sonra süreceğini söyleme sakın.
Il ne faut pas tant de temps.
yok, hayır, 250 tane güzel piliç demek istedim. Ne manzara ama!
Je veux dire, 250 sirènes du Pacifique.
Kızarmış piliç vardı. Ayrıca kaz ciğer ezmeli sandviçler.
Il y avait du poulet frit, des sandwiches au pâté de foie, et une vue.
Araştırma böylece şüphe gölgesinin de dağılmasıyla son buldu. Noel geldiğinde Çavuş Theron da masum olduğum kanısına vardı. Şimdi ise, hiçbir kırgınlık oladığını göstermek için ona Noel armağanı olarak bir çift piliç gönderdim.
En dépit de leur recherche minutieuse, aucun corps n'a été trouvé et cela, à cause du fait qu'il n'y a pas de motif évident de ma part, entrainé dans le nuage de suspicion disparaissant graduellement.
Böyle bir piliç beni öldürebilir.
C'est elle qui peut me faire du mal.
Seni güzel, iri bir piliç yapalım.
On fait une belle grosse poule?
İri bir piliç olmak istemiyorum.
J'ai pas envie d'être une grosse poule!
Önemli değil mi? Seni sınavda çakmış piliç yerine koydu.
Il vous a terrassé, vous a plumé comme un poulet!
Piliç yaşlandıkça, daha lezzetli olur.
C'est dans un vieux pot qu'on fait Ia meilleure soupe.
Onlar için Cuturo'ya iki piliç verdim.
J'ai donné 2 poulets à Culturo pour les avoir.
Bu ayakkabıları Carmelo Provedera'dan sadece bir piliç karşılığı almış.
Il les avait eu de Carmelo Provedera pour un poulet.
O piliç ne kadar güzeldi.
Il est beau, ce gosse!
Emperyal Balık Piliç Marketi.
L'Imperial Fish Chips.
Geçen akşam beraber olduğun şu sarışın piliç.
La petite blonde de l'autre soir...
Vay canına! Artık parklardan mı, piliç topluyorsun?
Tu dragues des nanas au parc, maintenant?
Annem için taze, güzel bir piliç.
Pour maman, un poulet tout tendre.
# O Nellie Bly isimli piliç için
" Pour cette nana nommée Nellie Bly
Daha önce bir felaket bölgesine benzeyen böyle bir piliç tanımadım.
J'ai jamais rencontré un tel rebut de l'humanité.
Yoksa şu piliç mi?
C'est cette fille?
Piliç, biz yolumuzu kaybettik.
Nous sommes perdus.
- Hey, piliç.
- Hé, petite.
Şerif, küçük piliç sadece ölüye saygısını göstermeye çalışıyordu, hepsi bu.
Shérif, la petite voulait honorer la mémoire du mort, rien de plus.
Üst sınıftan bir piliç.
C'est une nana de la haute.
Şu gözlerine bakın, piliç bulmuş gibi parlıyor.
Regarde ses yeux, ils brillent comme s'il avait décroché le jackpot.
Bu kasabada 200,000 piliç var.
Il y a 200 000 oiseaux dans cette ville.
Bir piliç arıyor.
- Il est pressé?
Sana bir kutu piliç yemi gönderirim. Susie, gerçeği söylemeni istiyorum. Başına bir şey gelmeyecek.
Si vous dites la vérité, vous n'aurez pas d'ennuis.
Piliç!
Je suis probablement amoureux de toi.
- Piliç kim? - Helen.
Qui est la gosse?