Prison tradutor Francês
31,194 parallel translation
- Hapisten yeni çıktın canın bira istemiyor.
- Tu sors de prison. Tu ne veux pas de bière.
Hapisten yeni çıktım geri dönmeye niyetim yok.
Je ne veux pas retourner en prison.
Eski yardımcın hapiste damadıyla birlikteymiş Sutter kaybettiği gün seninki dışarı çıkıyor.
Votre collaborateur était en prison avec son beau-fils, et le jour de la condamnation de Sutter, votre ami sort.
Çünkü istediğin zaman herkesi ikna edebilirsin William ve hapisten çıktığında sokakta yaşamak istemeyeceğinden eminim.
Vous êtes un sacré vendeur, lorsque vous le voulez. À votre sortie de prison, vous aimerez éviter de vivre dans la rue.
Yüz binlerce insan esrar bulundurma ve benzeri küçük çaplı suçlardan dolayı hapse gönderildi.
Des centaines de milliers de personnes ont été mises en prison pour possession de marijuana, une infraction mineure.
Nixon yönetiminden bir görevli uyuşturucuya karşı savaşta asıl amacın siyahları hapsetmek olduğunu itiraf etti.
Un membre du gouvernement a avoué que la guerre contre la drogue visait à mettre des Noirs en prison.
İnsanları hapsetmekten bahsetmiyoruz.
On ne mettait pas les gens en prison.
28 gram taş kokain için hapis yatma süresi 2,8 kilo toz kokain ile aynıydı.
Trente grammes de crack, ça valait autant de prison que 3 kg de cocaïne.
Üzerinde taş kokain bulunan bir siyahsan, hayatının geri kalanını hapiste geçirirsin.
Si t'es noir, tu finis ta vie en prison.
İnsanlar ailelerinden kopartılarak büyük yığınlar hâlinde, uzun süreler için hapishanelerimize konmaya başladı.
Un paquet de monde s'est retrouvé en prison pendant un bout de temps.
Reagan, zenginlere vergi indirimi ve tüm taş kullanıcılarını hapse atma sözü verdi.
Reagan, lui, promettait de baisser les impôts des riches et de mettre en prison les consommateurs de crack.
" İyi ki cezaevleri var.
" Il y a la prison, tant mieux.
Ama hapishane Özel bir depo gibi
La prison, c'est rien d'autre Qu'une bergerie
Gençlerin çoğu Kaçamaz hapse girme kaderinden
La plupart des jeunes N'échappent pas à la prison
Üçüncü kez bir şiddet suçu işlersen, hapse atılırsın, hem de temelli.
Une 3e condamnation pour un crime violent vous vaudra la prison à vie.
Üç cezada işin biter.
Trois infractions, et c'est la prison à vie.
Bir kişi üçüncü kez hüküm giyerse, o kişi hayatının geri kalanını hapiste geçirmek zorunda kalır.
Un individu condamné une troisième fois passera le restant de ses jours en prison.
İnsanlar artık kamu güvenliği için bir tehdit oluşturmuyorlarsa, cezaevlerinden çıkabilmeleri için şartlı tahliye sistemi vardı.
La liberté conditionnelle permettait de faire sortir des gens de prison quand ils ne constituaient plus de menace pour la société.
Sharanda son 16 yılını hapiste geçirdi ve orada ölecek, zira şartlı tahliyesiz ömür boyu hapis cezası almıştı.
Sharanda a passé 16 ans en prison, et c'est là qu'elle mourra, car sa peine de prison à vie est irréductible.
Bill Clinton bir grup Siyahların Yaşamları Değerlidir protestocusuyla yüzleşti. Siyahların hapsedilmesinde artışa yol açtığını söyledikleri 1994 suç yasasını protesto ediyorlardı.
Bill Clinton a fait face à un groupe de manifestants de Black Lives Matter critiquant un projet de loi de 1994 qu'ils accusent d'avoir envoyé encore plus de Noirs en prison.
Bundan sonra, ben hapse girdikten sonra, herkes hapse girdikten sonra, devrimciler hapsedilebilse bile devrimin hapsedilemeyeceğini söyleyeceğiz.
Et on le dira encore quand je serai en prison, et que tout le monde y sera. On peut emprisonner des révolutionnaires, mais pas une révolution.
Onu hapse attılar ve dostları "Onu hapiste bırakmayacağız" dedi.
Ils l'ont mise en prison, et ses alliés ont dit : "On ne la laissera pas croupir là-bas."
Bütün bir lider kuşağını ortadan kaldırıp insanları ülkeden sürdüğünüzde, öldürdüğünüzde, hapse atığınızda, Bill Clinton'a veya herhangi başka birine karşı kırılgan olursunuz.
Quand une génération est privée de ses chefs de file, forcés de quitter le pays, morts ou en prison, elle ne peut rien faire contre un Bill Clinton.
ALEC hapishanedeki insan sayısını çoğaltmak ve hapisteki insanların ceza süresini artırmak için politikalar ileri sürdü.
L'ALEC a soutenu des lois pour augmenter les condamnations et la durée des peines de prison.
Şu anda, daha az kişinin hapiste olmasını istiyoruz.
Ce qu'on veut aujourd'hui, c'est qu'il y ait moins de gens en prison.
CCA, SB 1070'ten büyük maddi fayda sağlayabilecekti, zira 1070, Arizona'da federal göçmenlik suçlarından çok daha fazla kişiyi hapsetmek üzere tasarlanmıştı.
La CCA pourrait tirer des profits énormes de la loi SB 1070, celle-ci visant à mettre en prison beaucoup plus de gens en Arizona pour clandestinité.
Hapishaneler, evlerimize yerleşecekti.
La prison viendrait chez nous.
Amerika'nın her yanındaki kırsal bölgelerde hapishanelerimiz kalmamış, insanlar kendi toplulukları içinde hapsedilmişler.
Certes, on n'aura plus personne en prison dans les communautés rurales du pays, mais on emprisonnera les gens chez eux.
GPS izleme üzerinden para kazanan özel bir şirket var.
Seule la nature de la prison change.
Hapishanelerde aileye ve arkadaşlara açılan telefonlar epey para tutuyor.
Les coups de fil à la famille coûtent cher en prison.
Şu anda binlerce kişi sırf dışarı çıkacak paraları olmadığı için hapis yatıyor!
Il y a des milliers de gens en prison en ce moment même qui doivent endurer ça parce qu'ils sont trop pauvres pour en sortir!
Kalief Browder "Kabul etmeyeceğim" dedi.
Kalief Browder s'est dit : "Je n'irai pas en prison."
On beş yıla kadar hapis cezasıyla, işlemediğin bir suçu itiraf edip eve gitmek arasında kalıyorsun.
C'était soit risquer jusqu'à 15 ans de prison, soit rentrer chez vous en plaidant coupable.
Orada oturduğu ve hiçbir şeyle suçlanmadığı o üç yılda akıl sağlığı bozuldu ve kavgalara karışmaya başladı.
Il a passé trois ans en prison sans être condamné pour quoi que ce soit, et il a commencé à lâcher mentalement et à se battre.
Hapiste neredeyse üç yıl geçirip mahkemesini bekledikten sonra hakkındaki tüm suçlamalar düştü ve serbest bırakıldı.
Après trois ans en prison à attendre son procès, tous les chefs d'inculpation ont été levés et il a été libéré.
Hapishaneden salıverildikten iki yıl sonra
Deux ans après sa sortie de prison,
Bence hapishane insana bunu yapıyor.
Voilà ce que c'est, la prison.
Birçok açıdan hapishane sistemleri karanlıkta kalıyor.
La prison, c'est un monde très obscur.
Çok fazla şey için çok fazla insanı hapsetmenin çok fazla yolu var.
Il y a trop de lois qui envoient trop de gens en prison.
Ceza muhakemesi sistemimizden geçenler için 40.000'den fazla tazminat hakkı doğmuş.
Il y a 40000 conséquences collatérales pour quiconque purge une peine de prison.
Başkan Obama bir hapishaneyi ziyaret eden ilk başkan oldu. ... ilk kez hapishane ziyaret edildi.
Barack Obama est le premier président en fonction à visiter une prison.
Adalet Bakanlığı her üç genç siyah erkekten birinin hapse girmesinin beklendiğini belirtti, bu inanılmaz derecede dehşet verici bir istatistik.
D'après le Bureau de la justice, un jeune Noir sur trois purgera une peine de prison au cours de sa vie. C'est une statistique effarante.
Ama bu, ulus olarak önemsememeyi öğrendiğimiz ırkla tanımlanmış bir grupla başlamış olmasaydı, bugün parmaklıkların arkasındaki iki milyon insandan söz ediyor olmazdık.
Si tout n'avait pas commencé à cause d'un groupe d'individus qui se définissait par sa race, une notion dont les gens ont appris à se défaire, on n'aurait pas deux millions de personnes en prison aujourd'hui.
Hapishane bir iştir Amerika bir şirket
La prison est un business l'Amérique est l'entreprise
- Adamı başka bir hapishaneye göndermen gerek.
Transfère ce gars dans une autre prison.
Ne söyleyeceğini biliyorum ama Mike bizim için kendini hapse soktu şimdi de benim içeri tıktığım biri yüzünden tehlikede.
Je sais ce que tu vas dire, mais Mike est en prison à notre place, et il est menacé par un type que j'ai enfermé.
Danbury Federal Hapishanesi'nden aramanız var.
FEMME : Vous avez un appel de la prison de Danbury.
- Hapishaneye.
À la prison.
Hayır, haksızlık ettiğinin farkındasın çünkü hapiste olmamanın sebebi Mike'ın sadakati.
Ce n'est pas juste et tu le sais. La loyauté de Mike est la raison pour laquelle tu n'es pas en prison.
Senin için bir şey yapıyorum zaten, Mike'ı hapisten çıkarıyorum.
Je fais quelque chose pour toi. Je sors Mike de prison.
Harika bir fikir Harvey ama eğer hapishaneye gidersem ve birileri beni görürse sadece planımız yatmakla kalmaz Mike'ın hayatını tehlikeye atmış oluruz.
C'est une bonne idée Harvey, mais si je vais dans cette prison et que quelqu'un me voit, non seulement nous sommes paralysés, mais en plus la vie de Mike ne vaudra plus rien.