Renkler tradutor Francês
721 parallel translation
Dr. Waldman, üniversitede, sizden mor ışınlara, mor ötesi ışınlara dair bir şey öğrenmiştim. Spektrumdaki en yüksek renkler olduğunu söylemiştiniz.
Docteur, à l'université, vous m'avez beaucoup appris sur le rayon violet, le rayon ultraviolet, la couleur extrême du spectre, d'après vous.
- Renkler hoşuna gitti mi? - Sen mi yaptın?
Ça vous plaît?
Bilirsin işte... Sanırım seni daha parlak renkler içinde görmek isterdim.
Tu devrais essayer de porter des couleurs plus vives.
Arka renkler tamam.
La couleur est parfaite.
Bu parlak renkler bize daha yüksek bir görünülürlük sağlayacak.
Ces costumes les rendront plus visibles.
Çünkü baskıda kullanılacak böyle renkler yok.
Ces couleurs n'existent pas en lithographie.
Onu sokaktan aldım... Referansı ailesi, parası olmayan bir kız. Renkler, beyefendi.
Je la prends dans la rue, une fille sans références, pas de famille, pas d'argent, et... des couleurs, monsieur... et je lui donne un endroit pour dormir et de quoi manger et une opportunité d'apprendre un commerce.
# Ormanlardaki renkler
Les teintes de la forêt
Tıpkı at yarışlarındaki renkler gibi. Ah Nathan...
Tout comme dans les contes de fées.
Güzel renkler!
Jolies couleurs.
- Neler oluyor? - Yerel renkler.
Qu'a-t-il?
Seni parlak renkler içerisinde görmek istiyorum.
Je t'aime en couleurs vives. Garde-la.
Ama o renkleri görmek. Theo, o renkler. Ve ışıkla oynama şekilleri...
Mais les voir, les couleurs, et ce qu'ils font avec la lumière.
Yoksa onların tablolarını göreceksin. Çünkü bu renkler bana paha biçilmez bir sevinç veriyor.
Sinon, tu devrais voir des images car ces couleurs m'exultent d'une façon extraordinaire,
Renkler olmamış mı?
Vous n'aimez pas la couleur?
Renkler mükemmel!
Excellente peinture.
Orada bütün renkler yanıyor :
Toutes les couleurs y chatoient.
- Güzel renkler!
- Quelles jolies couleurs!
Tadı, ana renkler gibi, üçüncüsü için, iki tanesini karıştırırsın.
Les saveurs sont un peu comme les couleurs primaires, vous savez, vous en mélangez deux pour en obtenir une troisième, une quatrième, etc.
Bunlar nötr renkler oldukları için gözü rahatsız etmezler.
Ils sont de couleurs neutres, ça ne devrait pas déranger.
- Renkler, bu renkleri durdurun.
Arrêtez ces couleurs!
Ve bu andan sonra... Bu gözü dönmüşlükten sonra.. kırmızı, beyaz ve mavi renkler içinden bir şampiyon arıyoruz.
En désespoir de cause, il cherche un sauveur... au nom de notre drapeau.
" Hemen yanında otomatik çamaşır yıkama ve kurutma makinesi, renkler asorti...
À côté, une laveuse-sécheuse automatique, de même couleur.
- Şu titreşen renkler.
- Ces lueurs qui ondulent...
Bu renkler, şovu daha da inandırıcı kıldı.
J'ai essayé de ne pas avoir l'air trop excité. Ca a commencé là. Dégagez le vaisseau, M. Mayweather.
Renkler o kadar sakin ki...
Et ses couleurs sont un peu trop sages.
Daha parlak, daha canlı renkler olmalı.
En plus vif et plus voyant.
Zevkler ve renkler tartışılmaz, hep söylerim.
Chacun ses goûts, c'est ce que je dis toujours.
Güzel, en sevdiğim renkler.
Elle va avec tout, n'est-ce pas?
Kompozisyon, renkler...
Ces traits, ces couleurs...
Mantık kalıbınızda renkler yok, sadece siyah ve beyaz.
Votre logique est sans couleurs, il n'y a que le noir et le blanc.
Aynı güzel renkler.
Ils ont la même couleur délicieuse.
Zevkler ve renkler tartışılmaz.
Chacun ses goûts.
Renkler, şekiller, matematik denklemleri iç içe geçmişti.
Des couleurs, des formes, des équations mathématiques ont fusé.
Sanat renkler ve biçimlerden fazlasıdır, peki ya dokunma?
L'art ne peut-il être plus que la couleur et la forme, et par le toucher?
Biçim, düzen ve renkler yanına bile yaklaşamaz sanatsal ifadenin dokunsal seviyesine.
Courbes, formes et couleurs ne peuvent pas même approcher le seuil tactile de notre expression artistique.
Böylece renkler karışmaz.
Et vous? Nous serons Spurs.
Kapı ve pencereler hariç evin duvarlarında kullanacağımız renkler evin hissiyatını verecektir.
La couleur des murs, à l'exception des portes et les fenêtres, décidera de l'aspect de la maison.
Renkler de mükemmel.
En couleurs, parfaite.
Anitto, Viviale... Cotta, Vianita ve Casula. Bütün rahip giysileri günümüzün hafif kumaşlarından yapılmıştır..... en iyi ve solmayan renkler kullanılmıştır.
Anitto, viviale... cotta, vianita et casula sont désormais... produits à partir de tissus d'une incomparable légèreté... dans des coloris plus brillants qui ne perdent pas leur éclat.
Başta hoş bir kırılma gibiydi,... oluşan parlak ve yoğun renkler göze hoş görünüyordu,... ancak daha yoğun bir etki yaratmak için müdahale ettiğimde,... görüntünün bir ucunda toplanan ışığın, diğer uca göre belirgin bir şekilde daha bozuk bir yoğunlaşma oluşturduğunu gördüm.
C ´ était d'abord un divertissement très agréable de regarder les couleurs vives et intenses fabriquer par ce fait Mais après un moment je me suis appliqué à les considérer de maniere plus circomspecte J'ai vu que la lumière à tendance à la fin de l'image à faire une refraction considérablement plus grande que la lumière à l'autre extrémité
Eğer ışık cam ile dönüştürülmüşse, ikinci prizma yeni renkler oluşturmalıydı.
Si la lumière a été modifiée par le verre, le deuxième prisme devrait produire de nouvelles couleurs.
On beş renk, hepsi de en güzel renkler. Düşün ki elele tutuşmuşuz bir bütün olmuşuz.
Les plus belles couleurs du monde.
Bir barış mitinginde aşırı sağdan, aşırı sola kadar tüm renkler bulunmalı.
C'est un meeting pour la paix... qui inclura toutes les opinions, de l'extrême droite... à l'extrême gauche.
Sanattaki en önemli şey renkler gibi kendini ifade etmektir.
Ce qui compte dans l'art, ce sont les moyens, comme la couleur.
Fakat renkler tamamlanmadı.
et les yeux fatigués, mais les couleurs du tableau n'étaient pas abouties.
Serseri gibiyken daha çok hoşuma gidiyordun. Renkler ve zevkler tartışılmaz.
Chacun ses goûts.
Ne hoş renkler.
Quelles délicates couleurs!
Buradaki renkler muhteşem.
Il y a de la couleur partout.
- Hangi renkler?
Quelles couleurs?
Farklı renkler, Farklı şekiller.
Par couleurs et par formes.