Sallanıyor tradutor Francês
437 parallel translation
Bu golf sopası fazla sallanıyor, şaşkaloz.
Un peu trop de fouet dans ce club, idiot.
- Neden öyle sallanıyor?
- Pourquoi qu'il roule comme ça?
Ev sallanıyor.
Vous ébranlez toute la maison.
Buraya geldiğimden beri yer ayaklarımın altında sallanıyor.
Je marche sur un terrain dangereux.
# İp daracağında sallanıyor.
La corde pend de là-haut
Kalçaları da salıncak gibi sallanıyor.
Elle remue bien les hanches.
Eğer o olmasaydı çoktan ipin ucunda sallanıyor olacaktım.
Sans lui, je serais pendu à une corde.
Güverte çok sallanıyor.
Le pont bouge beaucoup.
Sanki bottaymışım gibi hâlâ her şey sallanıyor.
Tout tangue comme si... j'étais encore sur mon canot.
Her yeri kaslı. Savaş ya da seviş, ev sallanıyor! Resimler duvardan iniyor!
Furieuse ou amoureuse, elle fait trembler les murs.
Sandık sallanıyor. Geçitte yavaşlasan iyi olur.
La caisse est secouee, tu ferais bien de ralentir.
Dostlar, takma dişleriniz sallanıyor mu?
Chers amis, avez-vous une mauvaise dentition?
Bu otel sallanıyor'.
L'hôtel tangue.
Rüzgarda biraz sallanıyor, ama hala bizi bekliyor.
II est un peu ballotté, mais il est toujours là.
Kayık sallanıyor. Düşüyorum.
La barque tangue.
Palmiye ağaçları rüzgarda hafifçe sallanıyor. Ham papayaların kokusu geliyor. Mavi kıyı gölü, beyaz kum ve altın tenli kızlar.
Les palmiers se balançant au vent, l'odeur de papaye, un lagon bleu, du sable blanc, des filles à la peau dorée.
Bugünlerde hepimizin başının üstünde kılıç sallanıyor.
Nous marchons tous sur des charbons ardents.
Damalı bayrak sallanıyor ve Barlini kazandı.
Barlini signe la victoire devant la Ferrari.
Her şey sallanıyor.
J'ai la tête qui tourne.
Ev çok sallanıyor.
La maison bouge tellement.
- Sen sallanıyor musun?
- Vous titubez.
Kanunları kendi başına sağlamaya bi'çalış yemin ediyorum sana, dışardaki şu ilmiklerin birinde sallanıyor olursun.
Vous vous chargez de faire la loi... et je vous jure que vous vous retrouverez au bout d'une de ces cordes!
18 yaşındasın ve şehvetli bir bahar akşamındasın. Uzakta bir kızın kıçını görüyorsun, bir sağa bir sola sallanıyor.
Tu reviens du bain public, c'est le printemps.
Şafak vakti geldiğinde o şişman rahip darağacında sallanıyor olacak.
Ce moine pansu se balancera à une corde à l'aube.
Araba sallanıyor.
Il y a des vibrations, ici.
Sallanıyor. Bir fayton bile alamadım.
Je n'avais pas un sou pour une calèche.
Damocles'in kılıcı sallanıyor başımın üstünde
L'épée de Damoclès est suspendue au-dessus de ma tête
Damokles'in kılıcı sallanıyor başımın üstünde
L'épée de Damoclès est suspendue au-dessus de ma tête
- Evet, ama sallanıyor.
- Un trône bien branlant.
- Ağaçlar sallanıyor! Dallar kırılıp kopuyor!
Les arbres oscillent et les branches se séparent.
Toprak sallanıyor!
La terre bouge!
Taksitlerle ilgili olan kontrat... şimdi ağaçta sallanıyor... ve onu köpeklere atacaklar. Eva gitti.
Elle est partie.
Goliath sallanıyor!
Le Goliath bouge!
Goliath yine sallanıyor.
Le Goliath se remet à bouger.
Sallanıyor, gerçekten.
En fait je tremble.
Bacakların sallanıyor, ağrıyorlar mı? Bilirsin, senin için çok üzülüyorum.
Tes jambes sont fatiguées, tes mains tremblent.
Yani bu şey sallanıyor mu?
Parce qu'il tangue?
Ay, öyle görünüyor ki gerçekten bir çan gibi sallanıyor aynen 1000 yıldan daha kısa bir süre önce asteroit çarpmış gibi.
Il s'avère que la Lune se balance doucement... comme si un astéroïde l'avait heurtée... il y a moins de 1 000 ans.
Ve onun altında adaletin altın kılıcı ile birlikte altın terazi sallanıyor ölüm ve cezanın hemen yanında bulunuyorlar.
Au-dessous... la Justice brandit une épée en or... et une balance en or, entourée... de la Mort et du Châtiment.
Özsuyun ağacın göveğine indiğini duyabiliyormuş gibi hissediyor, rahatlıyor ve mutlu oluyorum. Ağaç nasıl sallanıyorsa, ben de onunla sallanıyorum ve korkmuyorum.
Je ressens alors une paix, un bonheur... quelquefois je crois entendre la sève courir à l'intérieur des troncs, d'autres fois l'arbre se balance et moi avec, et je n'ai pas peur.
# Bayraklar sallanıyor. #
Les drapeaux volent...
İmdat, Temel! İskele, iskele sallanıyor.
Popeye!
Orada çok sallanıyor.
C'est le problème. Là-dedans, elle est trop bousculée.
Ağaçlar sallanıyor, rüzgâr esmeye başladı.
Les arbres se balancent, le vent se lève.
Ağaçlar bir sağa bir sola sallanıyor. Ama sesleri devam ettiremiyor.
Les arbres se balancent en tous sens, ils perdent la mesure.
Çatırdıyor, dokunuyor, sallanıyor kırılıyor, kopuyor, yere yığılıyorlar.
Ils craquent, crépitent, se fendent, tombent, un bruit sourd.
Ağaçlar sallandıkça sallanıyor. Çatırdıyor, kırılıyor, eğiliyorlar.
Les arbres hurlent et se balancent, craquent et crépitent.
Tegel'den çıktığımda, evler sallanıyor ve çatılar kayıp düşecekmiş gibi gelmişti.
A ma sortie de prison, les maisons tremblaient, les toits dégringolaient.
- Lamba falan sallanıyor.
Toutes les lampes bougent
Kiler mi sallanıyor.
La cave tremble?
Sallanıyor.
La premiére marche!