English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Francês / [ S ] / Sudan

Sudan tradutor Francês

2,483 parallel translation
- Sudan nefret ederim. - Haydi.
Je déteste l'eau.
Hala sudan nefret ediyorum!
Je déteste vraiment l'eau!
Çık sudan lütfen.
Il faut remonter!
Sudan korkuyorlar.
Ils ont peur de l'eau.
Havadan sudan konuşmamaya başladık.
Nous ne parlons pas de choses insensées.
- Derin sudan nefret ediyorum.
- Je déteste quand c'est profond.
Sudan korkma.
N'aie pas peur de l'eau.
Burada, hiçbir balık sudan çıkmaya cesaret edemedi insanoğlu da hiç evrimleşmedi.
Là, aucun poisson n'osera se risquer sur la terre ferme, et l'Homme ne verra pas le jour.
Sudan uzak dur!
Éloigne-toi de l'eau!
Sudan uzak dur! Sudan uzak dur!
Éloigne-toi de l'eau!
Hücredeki bir şüpheliye saldırmak. Eşek sudan gelinceye kadar dövmek. Buna birşey derler.
S'en prendre à un suspect en cellule, manquer de le tuer en le frappant, ça porte un nom.
- Çık sudan, soğuk seni öldürecek!
Sors, ce froid va te tuer!
Hayır, dinle bu genç hanım bitkiler için sodanın sudan daha iyi olduğunu keşfetmiş.
Cette jeune femme a trouvé qu'il vaut mieux arroser les plantes avec de l'eau qu'avec du soda.
Kafasız vücudu sudan çıkartılıp buraya getirildi.
Son corps l'a récupérée et apportée ici.
Kuduz virüsü suda yaşayamaz. O yüzden konağın sudan çok korkmasına sebep olur.
Le virus de la rage ne survit pas dans l'eau, il provoque donc une phobie de l'eau chez son hôte.
Yüzgecin sudan çıkışını görür müyüm?
- Je fais attention à l'aileron?
Senin ilgini çekmek için eşek sudan gelene kadar dövdürdüm kendimi.
Je me suis fait casser la gueule pour attirer ton attention.
Kayıp Çocuklardan birisi ikinci Sudan iç savaşı sırasında iki milyon insan ve yaklaşık 25.000 genç göç etti ya da yetim kaldı.
C'est un "garçon perdu". La seconde guerre civile soudanaise a fait 2 millions de morts et 25 000 jeunes garçons déplacés ou orphelins.
Bir sürü yer dolaşmış ve diğer El-Kaide üyeleri gibi Sudan'a, Cancavit'leri eğitmek için girmesinden şüpheleniliyor.
Il a beaucoup bougé, et on le soupçonne, avec d'autres membres d'Al-Quaïda, d'entraîner les Janjawids au Soudan. "Les diables à cheval avec des fusils".
Çalışanları kurtarmak için Sudan'a çağrılmıştık. Moe'nun babası öldürüldü ve Moe açılan ateş sırasında yaralandı.
Le père de Moe a été tué, et Moe blessé dans une fusillade.
Muhtemelen oradaki sınırdan Sudan'a girmeye çalışacak.
De là, il essaiera sûrement de passer la frontière pour le Soudan.
Sudan'da.
Au Soudan.
Sudan dışarı çıkın.
- Sortez de l'eau!
- Sudan çıkın.
- Sortez de l'eau!
Sudan dışarı çıkın.
Sortez de l'eau!
Sudan dışarı çık.
Sortez de l'eau.
Sudan çık.
Sortez de l'eau.
Cabot'tan buraya sudan almak için geldikleri zaman bunu içmenin sorun yaratmayacağını söylediler.
Les gens de Cabot sont venus tester l'eau. Ils n'ont rien décelé.
Atık kullanılamayacak işlenmiş sudan düşük kalite jet yakıtına kadar çeşitlilikte.
Ils sont présents dans les eaux usées ou dans les carburants pauvres.
Evet, şey, cesedin sudan hasar görmesi nedeniyle gözünden kaçırmış olabilir.
Oui, il a dû être gêné par l'état de la peau dû au séjour dans l'eau.
Yukarıdaki akan sudan mı geliyor diyorsun? Aynen.
Ça vient des arroseurs là-haut.
Sudan geliyorlar, sonsuza kadar karada yaşayamazlar.
Ils ne peuvent survivre longtemps sur terre.
Neyse, bir barda oturmuş düşünüyordum ki hem biramın sudan farkı yok hem de beraber içecek kimsem yok.
J'étais dans un bar, ma bière avait un goût d'eau, et je n'avais personne avec qui boire.
Lanet olsun Charlie, çık şu sudan!
Bon sang, Charlie, sortez de l'eau!
Vadideki sudan alıyor olmalılar.
Ça doit être raccordé au réseau d'eau de la vallée.
Çünkü esrar ekinleri öldü Leonard Railton kız arkadaşının çocuğunun içtiği sudan endişe ediyordu...
- En effet. - Parce que? Parce que la récolte est morte, et que Léonard Railton s'inquiétait de l'eau que le bébé de sa copine recevait...
Biliyor musun, onu sudan çıkardığın zaman, ayık olduğuna ikna olmadım.
Je pense qu'elle avait un peu bu quand tu l'as repêchée.
Havadan sudan konuşalım.
Parlons.
Kesinlikle sudan oluşmuş.
C'est bien un dégât des eaux.
Havadan sudan bahseden sensin.
Je sais pas. C'est toi qui parle de météo.
Eğer Enseladus üzerindeki gayzerler de buna benziyorsa, bu yüzeyin altında sıvı sudan oluşan bir okyanusun olduğuna dair merak uyandıran bir olasılığı ve çok ilginç olan bir soruyu da göz önüne getirmekte çünkü Enseladus çekirdeğinde gerekli sıcaklığı tutabilecek büyüklükte değil. Haliyle bu sıcaklığın kaynağı nedir?
Donc si les geysers sur Encelade sont similaires, il en découle l'intrigante de possibilité qu'il y ait un océan d'eau liquide sous sa surface, ainsi qu'une question intéressante car Encelade est bien trop petite pour posséder un manteau radioactif qui maintiendrait son centre chaud donc d'où vient cette chaleur?
Hawaii'ye uçuş ücretlerine baktım. Sudan ucuzlar.
J'ai regardé les vols pour Hawaï.
Sen sudan bahsedince şimdi boğazımda bir kuruluk hissettim.
Maintenant que tu le dis, c'est vrai que j'ai la gorge sèche.
Tanımadığım insanlarla havadan sudan konuşmayı beceremiyorum.
Je suis très mauvais pour les mondanités, alors... J'ai compris.
Havadan sudan konuşmaktan ve kuşlardan ödün kopuyor.
Les mondanités et les oiseaux te terrifient.
- Benim için önemli bir gündü..... o ise sırf havadan sudan konuşmayı sevmediği için gelmedi!
C'était important pour moi et il n'a pas voulu y aller parce qu'il n'aime pas les mondanités.
Çık sudan!
- Sors de l'eau!
Hâlâ sudan çıkmadı.
Elle remonte pas.
Karadan ve sudan büyük bir saldırıya yetecek kadar silah gücü var
Comment ça?
- Sudan çık hemen!
- Sors de l'eau!
Sudan'ın Kayıp Çocukları olarak bilinirler.
On les a appelés les "garçons perdus" du Soudan.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]