Sıkıca tradutor Francês
19,610 parallel translation
Her gün motosiklete binip benimle gezersen, bana sıkıca sarılırsan...
Tu passes ta journée sur mon scooter tu te tiens à moi...
Sıkıca tut.
Gardez-la tranquille.
Hayatım, Sara'nın döşeğine sıkıca bağlı olduğundan emin ol.
Chéri, assure-toi que Sara est bien attachée.
Ben korku içinde bileğini sıkıca tutarken bana puding yedir.
Donne-moi du pudding pendant que je t'agrippe avec effroi le poignet.
Lütfen torbayı başınıza geçirip sıkıca bağlayın.
Veuillez mettre le sac sur votre tête.
Elinde sıkıca tuttuğun şey.
Celui que vous agripper encore maintenant.
Eski Önder'lerin isimlerini. Yeni Önder'in çıkışını belirler.
ca marque le debut du regne d'un nouveau Commandant.
Sıkıyorsa bir daha desene onu.
Répète un peu ça, pétasse?
Baban biraz hayal kırıklığına uğrayabilir ama görmezden gelecektir.
Ton papa est un peu déçu par ça, mais il s'en remettra.
Yakında, bundan sıkılıp bırakacaklar.
Très bientôt, ils vont être saoulé par tout ça, et démissioner.
Ben sıkılmaya başladım.
Tout ça me saoule.
Bu tenekede mahsur kaldım diye canım sıkılmaya başladı.
Ça me fatigue d'être coincé dans cette boite de conserve.
Kulağa olasılık dışı geliyor, biliyorum.
Aussi bizarre que ça puisse paraître, je sais.
Aman ne güzel. Artık elimizde tamamen kafayı sıyırmış olan bir yarı tanrıça var.
D'accord, merveilleux, on a une semi-déesse qui a pété les plombs.
Olasılık dışı, biliyorum ama... Otopsiden sonra daha çok şey öğrenmiş olacağım.
Ca paraît improbable, mais... j'en saurai plus après l'autopsie.
Bu sabah, bunu kırılmış halde buldum.
J'ai trouvé ça cassé ce matin.
O da kendini sıkıp, geçmesini bekledi.
Il pensait tenir le coup, que ça passerait.
Üç yıldır bunun üzerinde çalışıyorum. Artık caka satma vakti.
Je travaille sur ça depuis 3 ans, alors maintenant je peux frimer.
Sıkıntı yok. Her şey yolunda.
Ça va, tout va bien.
Bu psikolojik durum kütüphanecilerde sık görülür.
Ce n'est qu'une manifestation psychologique, ça arrive souvent chez les libraires.
Travmayı atlatmama yardımcı olması gerekiyordu ama okudukça orada geçen günlerimin bir öncekinden farklı olmaması, sıkıcı olmaya başladı.
Ouais, c'est censé m'aider à "définir et régler mon traumatisme", mais vu que comme chaque jour où j'étais là bas était le même que le jour précédent, ça rend la lecture un peu ennuyeuse.
Kırmızı kürkü, siyah kürkü ayrık toynakları ve sırtında bir şerit varmış.
Que ça à une fourrure rouge, noir, des sabots fendus, une bande sur son dos.
Bundan daha karışık olduğunu biliyorsun.
Tu sais que c'est plus compliqué que ça.
Genellikle şiddetli fırtınadan sonra yeryüzünde bu şekilde karışık lekeler görülür.
Habituellement, on trouve les endroits carbonisés comme ça sur le sol, après un violent orage.
Peki, eğer k indeksinde sıçrama daha fazla yıldırım demekse, - onların gelebileceğini söyleyebiliriz. - Evet.
D'accord, donc s'il y a un pic de l'indice K ça veut dire plus d'éclairs, et donc on peut savoir quand ils viennent.
Şakak kemiğine aldığı darbe ile oluşan travma, üç kırılmış kaburga kemiği ve kırbaç izlerinden olabilecek türde birçok deri yırtığı.
Il a un traumatisme de sa tempe, trois côtés cassés, plusieurs endroits où il semble que ça vienne de marques de fouet? Ce qu'il a besoin c'est de beaucoup de repos.
Tünelin sonundaki ışık da buradaymış.
Si ça, c'est pas la lumière au bout du tunnel.
Seni bana karşı getirmek için yaptı ona karşı sahip olduğum tek şeyi insanlığımı almak için ve bu benim olduğu kadar senin de sorunun değil mi, seni karanlık değil kontrol dışına çıkmam merak ettiriyor.
Elle a fait ça pour te retourner contre moi, pour me prendre le seul avantage que j'ai sur elle... mon humanité. et moi comme ça, c'est un problème pour toi, n'est-ce pas, ce n'est pas la noirceur qui t'intrigues, le fait que je sois hors de contrôle.
Birinin boynunu kırmak için kullanılmış olabilir.
Ça pourrait servir pour briser une nuque.
Eğer acı ve sıkıntılı bir hikaye yazarsam jürinin daha hafif bir ceza vereceğini düşündün ki bu romantik bir roman için bütün şartları sağlardı. Eğer onu da yazmak istersen...
Tu pensais que le jury serait plus clément avec moi si j'écrivais une histoire touchante et captivante, qui a aussi toutes les caractéristiques d'un grand roman romantique, si tu veux écrire ça aussi.
Aslında o biraz sıkıntı çünkü bütün bina şeyin malı olduğundan...
En fait ça va être un peu difficile, puisque le bâtiment est la propriété de...
- Ondan çok daha karışık aslında.
Tu sais, c'est... c'est plus compliqué que ça. Mon Dieu, Oliver.
Artık öyle yaşamamaya çalışıyorum.
J'essaye de ne plus vivre comme ça maintenant.
Bir süreliğine kendini suçlamasına müsaade ettim çünkü birazcık bile olsa kendimi suçlamamdan alıkoydu beni.
Je pense que pendant une seconde je l'ai laissé s'en vouloir parce que pendant une minute, ça m'a empêchée de m'en vouloir.
Şu ses tonunu birazcık değiştirip konuşabilseydin böylece sesin s.ktiğimin zımpara makinesi gibi çıkmazdı.
Que tu changes, même un peu, le son de ta voix pour que ça ne sonne pas comme une putain de ponçeuse!
- Ben hızlı soluyorum! Bu sayede terliyorum, salak şıllık!
J'halète, c'est comme ça que je transpire, espèce de stupide garce!
Ne zaman zihnimi sükunete erdirip, yüreğime ışık tutsam beni her zaman sana götürüyor.
Chaque fois que j'apaise mon esprit, et libère mon coeur, ça me mène toujours à toi.
Hayır, ayrıca koşu bandında koşup, sesi kısık bir hâlde Kelly Michael'i altyazılı izleyebilirim.
Après, j'irai à la salle pour regarder Kelly Michael avec les sous-titres.
Şu anda Batman çıkışı yapmak üzere değilim ama... O şey her zaman orada mıydı ya?
Je vais pas faire une sortie à la Batman, mais ça a toujours été là, ça?
Bunu içtikten sonra günün yarısını şeyim kalkık geçiriyordum.
Ça m'a filé la trique pendant une demi journée.
Ortalık fena karışır.
Ça va dégénérer.
Saygısızlık etmek istemem baba ama bunun pek faydası dokunmuyor.
Avec tout mon respect, ça ne m'aide pas.
Bu antitoksin bağışıklık sistemini yok edecek. Seni öldürebilir.
Ça détruira ton système immunitaire, ça pourrait te tuer.
Lütfen bu artık sona erebilir mi?
Peut-on s'il te plait dépasser ça?
Ayrıca Betsy Ross'un da orada olduğunu ve çıkış yolunu bulduğunu biliyoruz.
Nous connaissons aussi cette Betsy Ross, à un point, était là, et elle a discerné une sortie.
Kız kardeşini aramalıyız... pek iyi... gitmedi.
On doit appeler ta sœur... parce que ça... c'est pas bon.
- Debs çocuğu aldırmamanın Derek'i geri getireceğini düşünüyorsun ama seni böyle bırakıp gittiyse seni hak etmiyor demektir. - Aşık olacağın başka adamlar olacak.
Je sais que tu penses que le garder ramènera Derek, mais s'il t'a quitté comme ça, c'est qu'il ne te mérite pas, et puis, y en aura d'autres...
- İlk bölümü sıkıcı ama devam edersen gittikçe güzelleşiyor.
Le premier chapitre est dur, mais si tu t'accroches, ça s'améliore.
Belki de bu yüzden artık seninle değil de benimle çalışıyordur.
C'est peut-être pour ça qu'il travaille avec moi et pas avec toi.
Sonra bir anda kendini nefret ettiği bir smokinin içinde dururken nişanlın sana, 8 ay önce peşin para vererek prova yemeği için ayırttığın lokantada fare sıkıntısı yaşandığını söylerken buluyorsun.
Vous jurez que ça ne vous arrivera jamais, et puis vous vous trouvez là dans un smoking que vous détestez quand votre fiancée vous annonce que le restaurant réservé huit mois en avance... huit mois... pour votre dîner de répétition a des rats.
Yüz kısmı pek önemli gelmeyebilir ama insanlar, gördükleri yüzleri hatırlarlar, o yüzden aynısı gibi olmalı.
Le portrait n'est pas un élément de contrôle, mais les gens se souviennent des visages, ça doit être parfait.