Task tradutor Francês
400 parallel translation
- Task Force. Heyecanlıydı.
"Task Force".
Strike Force var, Task Force var, SWAT var neden Che Guevara ve onun küçük takımı olmasın?
On a déjà Strike Force, Task Force, S. W.A. T., alors Che Guevara et sa fine équipe, pourquoi pas?
Germinal, maden işçileri arasında huzursuzluğa ve taşkınlığa sebebiyet verdiniz. - Nana :
"Germinal" a causé chez les mineurs un malaise qui a duré des années.
Taşkınlar, çiçek hastalığı, aşk :
Les inondations, la variole, l'amour :
Ama bu, Johnstown taşkınından bile daha çok duyuldu. Bu duyulmuşluğu harcayacak mıyız?
Et toute cette publicité!
Öfkesi taşkınlığa taşkınlığı ise deliliğe dönüşmüş.
La rage a tourné au délire, le délire à la folie.
Şerefine düşebilecek gölgeyi düşün, tatlı dillerine fazla saflıkla inanırsan, ya kaptırırsan yüreğini ya da açarsan temiz koynunu taşkın heveslerine.
Songez à votre déshonneur... si vous cédiez à ses insistances.
Ama Tarzan'ın evini geçtikten sonra çok geçmeden türbülanslarla dalgalanan öfkeli bir taşkına döner sonra dolambaçlı bataklardan geçer sonra da mağaralardan ve sonunda bir adacıklar labirentine yutulur ki bu labirentten bir alt geçit sayesinde denize dökülür.
Mais au-delà du domaine de Tarzan, il devient un tumultueux torrent, soulevé par des rapides tourbillonnants. Il traverse de tortueux marécages et des grottes inexplorées. Puis il va se perdre dans un dédale de petites îles avant de se jeter dans la mer par un passage souterrain.
Aklıma gelmişken... prova sırasında o kadar taşkın olmamanı dilerdim.
Incidemment, ne soyez pas aussi démonstrative, aux répétitions.
- Taşkın.
- Démonstrative.
Belki o kadar taşkın olmamalısın... kollarını omzuma dolayıp beni insanların önünde öpmemelisin.
Ne soyez pas si démonstrative... M'embrasser devant toute la troupe, c'est très gênant.
Betin benzin uçmuş, kendinden geçmişsin. Korkulara düşüp afallayıp kalmışsın göklerin bu garip taşkınlığı karşısında.
Tu pâlis, ouvres de grands yeux, as peur, t'étonnes de voir l'étrange colère des cieux!
Bugünkü Sezar'la cenkleşmenin haklı bir anlamı yok denirse, şöyle düşünmeli : Şimdiki Sezar daha güçlü bir Sezar olursa şu ya da bu taşkınlıklara düşebilir.
Si dans l'immédiat, nous ne lui reprochons rien, disons qu'à plus long terme, il en arriverait à tel ou tel excès.
Sen sadece çalış. Taşkınlık yaparsanız, başkalarını bulacaklar.
Si tu peux pas travailler seul, je trouverai quelqu'un qui pourra.
Sarhoş olup ve taşkınlık çıkarmaktan.
Ivresse et tapage.
- Evet. Evet, öyle anlaşmıştık J.B. Onu sadece, sarhoş olup taşkınlık çıkarmaktan tutuyordum.
Je ne le gardais que pour ivresse et tapage.
Taşkın mı?
La crue?
Bu gibi taşkınlıklara göz yumamam.
Je n'ai pas l'intention de permettre ces intempérances.
Sibirya nehirlerinin çılgın bahar taşkınları buna sebep oldu.
La faute à ces folles innondations printanières des fleuves russes.
Sarhoşluk? Ve taşkınlık.
Ivresse publique?
Efendim? Öyle görünüyor ki, bir taşkınlık anında, iki 25 kiloluk peynir çalmışsın.
II semble que, dans un instant de folie, vous ayez volé 10 kg de fromage.
Bunun dışında herhangi bir taşkınlık yaşanmadığından içiniz rahat edebilir.
"À part cela, le voyage se passe bien. " Soyez rassuré. "
Sakin ol. Artık taşkınlık istemiyorum!
Calme et respect!
Jiggs, umarım bu akşamki taşkın konuşmalarım için beni bağışlarsın.
J'espère que vous ne m'en voulez pas, Jiggs.
Bardağın ve çanağın dışını temizlersiniz,.. ... ama onların içi açgözlülük ve taşkınlıkla doludur.
Vous purifiez l'extérieur de la coupe et du plat quand l'intérieur est plein d'intempérance.
Taşkınlık makineme ne yaptın?
Qu'avez vous fait à ma machine excessive?
Taşkınlık makinemi yaktın. Bütün sigortalarını attırdın.
Vous avez grillé ma machine excessive vous avez fait sauter tous ses fusibles.
Neden taşkınlık yaptınız?
Pourquoi ces émeutes?
Su taşkını onu engellemiş.
C'est l'inondation qui l'a arrêtée.
Taşkın arkadaşın için üzgünüm.
Désolée pour votre amie.
" Kasem taşkındır.
" Et ma coupe déborde.
Hemen o insanları, o binalardan çıkartın. Yoksa duvarlar çökecek ya da yangın çıkacak. Bu kadar taşkınlık yeter.
Qu'on fasse sortir ces gens avant qu'un mur s'effondre ou qu'un incendie se déclare, et que ce soit l'émeute.
Marshal, mahkum daha fazla taşkınlık yaparsa onu dizginleyeceksin
Garde, retenez le prisonnier s'il recommence!
Hiçbir şey olmadı. Sadece gençlerin taşkınlıkları.
Seulement l'impétuosité des gens.
Bir daha böyle bir taşkınlık olursa... ateş edilmesini emredeceğim.
D'autres débordements de ce genre et je donne à qui de droit l'ordre de tirer pour tuer.
Taşkınlık yapmayın.
N'agissez pas sur un coup de tête. Il faut savoir se contenir.
"dostluğunu kazanmayı umut ettikleri, taşkın bir karakteri olan..."
"amadouer la déesse des champs."
Kubango'nun kıyılarındaki ormanlarda ve taşkın yataklarında kimsenin çalışmasına gerek yoktur, çünkü herkese yetecek kadar bol su ve yiyecek vardır.
Dans la jungle et sur les plaines... bordant la rivière Cubango... personne ne doit travailler pour vivre. Il y a assez d'eau et de nourriture.
- Evet, şu taşkın İtalyan.
Oui, cet... Italien.
Bu da onun taşkınlığını açıklamış oluyor.
Ça explique son exubérance.
Taşkın bir ruh halindeyken, bulutları kan olarak tecrübe ediyorsa eğer başka nasıl çizebileceğini tartışıyordu.
Il explique que si les nuages lui ont évoqué le sang dans un moment d'anxiété, alors c'est ainsi qu'il devait les peindre.
Karınızın yaptığı taşkınlıklarla ilgili eleştirileri ne zaman dinlediniz ki?
Quand aurais-tu accepté d'entendre critiquer les excès de ta femme?
Taşkınlıklar mı?
Ses excès? !
İmparatorluğu mahvedecek. Yapacağı taşkınlıklar Cumhuriyet'i istetecek, sen de dönüp yeniden kuracaksın.
Seuls elle et le fils de Caractacus connaîtront ta véritable identité.
Çamur, sel veya su taşkını...
Qu'il pleuve, qu'il vente ou qu'il neige.
Taşkın seti delinmiş sağlam tıkamak için etli ekmek lazımmış.
Et seuls tes biftecks peuvent le dépanner.
Taşkınlığının sebebini bilmiyorum ama dün gece nerede olduğunu bilememek kadar hoşuma gitmiyor.
Ce ton me déplaît, comme il me déplaît de ne pas savoir où tu étais hier soir!
Fulton, Rolling Fork ve Osborne'da su taşkınları olduğu bildirildi.
Les villages de Fulton, de Rolling Fork et d'Osborne sont déjà inondés.
"Çekilin ve taşkınlık yapmadan, dışarıda bekleyin!"
Attendez dehors tranquillement.
Kalabalık hareketli, ama herhangi bir taşkınlık yok. Polis şu ana kadar sorunsuz bir zaman geçirdi.
La foule est joyeuse mais disciplinée et la police jusqu'ici, a eu la tâche facile.
- Fakat bu taşkın davranışlarınla...
- C'est à vous que vous faites du mal