Temples tradutor Francês
272 parallel translation
Şiva bu gece senin için, Java'daki tapınak dansçıları gibi dans edeceğim...
Shiva, je danse pour toi ce soir comme dansent les bayadères dans les temples sacrés de Java.
Mısır tanrıları, şu tepelerdeki yıkılmış tapınaklarında hâlâ yaşıyor.
Les dieux d'Égypte vivent encore dans ces collines, dans les temples.
Aşkım tanrılarımızın tapınaklarından daha uzun ömürlü oldu.
Mon amour a duré plus longtemps que les temples de nos dieux.
Yunan tapınakları bayım, mükemmel bir şekilde korunmuş durumdalar.
Des temples grecs, monsieur, très bien préservés.
Harabe haline gelmiş tapınaklara bakmaktan başka yapacak işim yok.
Je n'ai rien d'autre à faire que de voir des temples en ruine.
Tapınak harabelerinden çok daha faydası dokunacaktır.
ça vous fera plus de bien que les temples en ruine.
Ve bir daha bana altın tapınaklardan söz edersen... seni bir kürekle parçalarım.
- Non! Et si tu me reparles de temples dorés, je te démonte le dos avec une pelle.
Kutsal tapınaklar, koskocaman dünyanın kendisi. "
Les temples solennels, le grand globe lui-meme. "
Yaz misafiri kırlangıç, tapınaklar kuşu nazlı yuvasını buraya kurduğuna göre göklerin soluğunda cennet kokuları olmalı.
L'hôte de l'été, le martinet familier des temples, prouve, en y faisant sa résidence, que l'haleine du ciel a ici d'exquises odeurs.
Ama onları da Yunan tapınakları, Gotik katedraller ya da sırf daha önce yapıldığı için kopyalayabileceklerini sanarak antik uygarlıkların kırması bir tarzda yapıyorlar. Söyledim onlara.
Et ils leur donnent des airs de temples grecs, de cathédrales gothiques, leur collent tous les styles antiques inimaginables juste parce que d'autres l'ont fait.
Mısır'da bin tane tapınak var, hepsi de daha güzel.
Vite, Samson. Il y a mille temples en Egypte, tous plus beaux...
İşte bu, Hindistan'da neden bu kadar değişik şekillerde tapınak ve sembol olduğunu açıklar.
C'est pourquoi il y a tant de temples aux Indes.
O gece, köyümüzde birçok Kali'ye tapınma ayini vardı.
Ce soir au village, la foule priait Kali dans les temples.
Zarif, sevimli basamaklar... Ve tapınaklara giden basamaklar...
esacliers menant aux temples.
Siz beyler, kutsal bir yolculuğun parçalarısınız. İyi bir gelecek için Ulu Tanrıya dua edin.
Pour votre salut, vous faites le pèlerinage des trente-trois temples.
Horemheb tapınakları yıkarak onları öldürmek istiyor.
Oramheb pense l'avoir tué en détruisant les temples.
Çadırlarımız Mısır'ın sütunlu salonları değil... ama çocuklarımız önlerinde neşe içinde oynar.
Nos tentes ne sont pas les temples à colonnes de l'Égypte... mais nos enfants y jouent joyeusement.
İnsanlar tapınakları boşaltıyor ve tanrılara sırt çeviriyor.
Le peuple déserte les temples et se détourne des dieux.
Sana tapınağının hazinesini geri getireceğim!
Je vous rapporterai les trésors de vos temples.
Şehirler ve tapınaklar. Onları bana göstermelisin.
Les villes et les temples vous me les montrerez.
Bir zamanların bu heybetli taşları, bu yıkılıp yakılan tapınaklar burada filizlenen ve sonra ölen uygarlığa tanıklık ederler.
Ces pierres se dressant jadis avec fierté, ces temples en ruine... sont les témoins de la civilisation qui s'y épanouit et y mourut...
- Kahretsin, kutsal lanet bok! Biz sana üç renkli nehirleri anlatıyoruz..... kutsal tapınakların olduğu çiçek dolu dağları..... ve benim güzel Çin Usulü ambiansımı Bordello'ya değişiyorsun!
- Mais nom de Dieu de bordel, je vous offre des rivières tricolores, des montagnes de fleurs et des temples sacrés, et vous transformez tout ça en maison de passe!
Fırtına çıkar. Tapınaklar yıkılır.
Un vent puissant se met à souffler... et les temples s'écroulent.
Metaller, atlar ve tekerlek olmadan bu olağanüstü insanlar, antik Mısır ile yarışacak düzeyde yollar, piramitler, tapınaklar inşa ettiler. Gökkubbenin haritasını çıkardılar, Romalılarınkinden daha gelişmiş bir matematik sistemi kurdular ve bugün kullandığımız kadar hassas bir takvim yarattılar.
Sans métaux, sans chevaux et sans roues, ils avaient construit des routes, des pyramides et des temples dignes de l'Égypte ancienne, établi une carte du ciel, créé un système de calcul meilleur que les Romains,
Bütün anıtlardaki altını soy, tapınaklardaki, Tanrı ve Tanrıçalardaki altını soy.
Dépouille tous les monuments publics, les temples, les dieux et les déesses.
Atalarımız ölülerimizin dinlenmesi için bunun gibi tapınaklar inşa etti. Ama yaptıklarmız bundan ibaretti.
Nos ancêtres... élevaient des Temples comme celui-ci, pour le repos de nos morts, mais c'était le seul travail que nous faisions.
Işık tapınaklarında kahramanlıklarıyla ilgili şarkılar söylenecek.
Leurs exploits seront chantés dans les Temples de Lumière!
Buraya Shikoku'dan beri 88 tapınağı gezerek geldim.
Je parcourrai Shikoku et ses 88 temples jusqu'à trouver une réponse.
İsa insanları tapınaklarda topladı. Onları eğitti.
Jésus, il rassemblait les gens dans les temples pour les enseigner.
Tatarlarla birlikte bizi öldürdüler tecavüz ettiler, kiliseleri yağmaladılar.
Ils assassinent, ils violent, ils pillent les temples avec les Tatars.
-'Uzun zaman önce'diye eklemeliyim.
La tour de Pharos, les temples, les obélisques!
O, güçlüleri devirecek ve tapınaklarını yıkacak.
Il renversera le Tout-Puissant et abattra les temples!
Bana : "La Réunion'daki 89 dini mabetten 62'si Katolik kilise, 20'si tapınak 3'ü camii ve 4'ü de Protestan kilisesidir." dedi.
II m'a dit, "Sur 89 établissements religieux à la Réunion... il y a 62 paroisses catholiques, vingt pagodes... trois mosquées, et quatre temples adventistes."
Morgan diyor ki, abaküs Yunan Dor tapınaklarının sütün pervazının friz bölümündeki üçüz yivler arasında bulunur.
Morgan dit que dans les temples doriques, l'abaque se trouve entre les triglyphes de la frise et les entablements.
Yalvarırız, bu hizmetkarlarınıza klasik bir Dor sütun pervazının friz bölümündeki üçüz yivler arasındaki bölümün adını söyleyiniz.
par leurs bruyants ébats, nous t'implorons de nous dire ce qui se trouve entre les triglyphes de la frise et les entablements des temples doriques.
Babasını eski tapınaklarda gecelerken görmeye alışık bir çocuktu.
C'est un enfant habitué à voir son père... passer des nuits entières dans d'anciens temples.
Babası neden tapınakları ziyaret ediyordu?
Pourquoi son père fréquente-t-il les temples?
Hizmetliler, tapınak ve finansal yetkililer ile başlıyor, söyledikleri yetkilerinin dışında olduğu ve bize soruşturma yetkisi verilmeyeceği.
D'abord, les serviteurs, les temples et les commissaires aux finances affirment échapper à notre juridiction et ne nous laissent pas enquêter.
Sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu... bir zeytin ağacından yakılır ; ( bu öyle bir ağaç ki ) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir.
sa lumière est trouvé dans les temples qu'Allah a sanctionné pour être construit pour le souvenir de son nom
2000 yıl sonraki Peru matematiği gibi Yunan tapınakları da düz çizgiler ve kare yapılardan oluşuyordu.
Comme les mathématiques au Pérou 2.000 ans après, les temples grecs étaient liés par le bord et la place d'ensemble.
Yunanlılar da kemeri keşfetmemişti ve bu yüzden tapınak ve meydanları sütunlarla doluydu.
les Grecs n'ont pas inventé la voûte non plus et donc leurs temples sont des avenues de piliers serrés.
Civardaki tapınak ve türbeleri kontrol edin.
Vérifiez les temples et les sanctuaires aux alentours.
Tapınak ve türbelerde dini kurallar hakimdir.
Le ministre du Culte gouverne les temples et les sanctuaires.
Tapınak ve türbelere izinsiz olarak girdin.
Vous avez pénétré dans des temples et des sanctuaires sans autorisation.
# Tapınaklarda, heykellerde, çan kulelerinde görülmez
Les temples, les statues Et les clochers ne le dévoilent pas
# Ne de âlimler bilmez. Tapınaklarda
Et les savants ne le connaissent pas Les temples
Bütün dünyada, ondan başka hiç kimse adına bir tapınak ithaf edilmeyecek.
" Tous les temples de l'Empire lui seront consacrés.
Beni suçlayanlar diyor ki, tapınaklara girmişim ve bir kutlama partisinde kurbanlar kestirmişim.
Mes accusateurs disent que je suis allé dans des temples offrir des sacrifices, m'adonnant à une orgie de festivités!
Keşke... şu hayatta, yanıma alıp Yunanistan'a götürebileceğim... içgüdüsel olarak... tamamen enerjiden yoksun birileri olsaydı... ve falanca tapınağın önünde durarak ve kutsal akıntıya bakarak onlara :
J'aimerais avoir quelqu'un avec qui partager ça. Une personne intuitive, pas frénétique, que je pourrais emmener en Grèce. Je me tiendrais devant des temples et des ruisseaux sacrés et je dirais :
Tarihi yerleri görme fırsatı da buldun mu? Tapınakları?
Vous avez visité des temples, admiré l'architecture?
Tapınakları Parthenon'dan daha öncesine M.Ö. 500'e dayanan..
Une colonie grecque, dont les temples sont plus anciens que le parthenon,