English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Francês / [ V ] / Varken

Varken tradutor Francês

7,004 parallel translation
Ben varken asla.
Pas tant que je serai là!
Gerçeğini yapmak varken neden sanal takılıyorsun ki?
Pourquoi tu te contentes de ça alors que tu pourrais le faire en vrai?
Hem de daha üç dakika varken.
Avec 3 mn de marge!
İçinde bebek varken zarar görebilirsin.
Je veux dire, avec le bébé à l'interieur. Je veux dire, ça pourrait lui faire mal, non?
Peki Ollie ya hayali arkadaşının başka planları varken çocuğun babası ölürse ne olacak?
Dites-moi, Ollie, qu'arrivera-t-il si, par les voies impénétrables de votre ami imaginaire, son père meurt?
Gerisi cebe. Hala fırsatımız varken bırakırız.
On empoche le reste et on se casse tant qu'on peut.
Bunca sorun varken nasıl rahatlayabilirsin ki?
Vous détendre avec tous ces problèmes?
O rozeti verebileceğin onca insan varken... neden ben?
T'avais l'embarras du choix, pour donner ce pin s. Pourquoi moi?
Kasabada insan avı varken dışarıda olmak akıllıca değil.
Il n'est pas sage d'aller en ville pendant une chasse à l'homme.
Ben varken kimse kimseyi yemeyecek.
Personne ne mangera personne tant que je serai là.
Hele ki işin içinde bir ABD vatandaşı varken.
Surtout avec un citoyen américain d'impliqué.
Vaktimiz varken onun için elimizden geleni yaptık.
- Nous avons fait tout ce que nous pouvions dans les délais dont nous disposions.
Ruhumuz mükemmelken ve kanatları varken...
Autrefois l'âme était parfaite et avait des ailes...
Elimde bu manyak alet varken seks kimin aklına gelir?
Comment pourrait-on y penser quand j'ai ce gadget?
Keşke sen varken o dolaba hiç girmeseydim.
J'aurais pas dû essayer de vous consoler.
Rakibinde karışım varken sende olmadığında nasıl hissettirdiğini öğrenmeni istedim.
Tu devais ressentir les effets de ces drogues sur ton adversaire.
Her şeyin varken "Hiçbir şeyim yok" demek aptalca.
Je trouve ça idiot de dire que tu n'as rien alors que tu as tout.
Şu an piyasada çok daha güzelleri varken.
Tu pourrais au moins essayé avec quelqu'un d'autre.
"Olamazsın başkasının kalbinde ben varken."
Quel est cet amour... cette affection.
- Arabada bebek varken 6 saat yolculuk...
- Six heures avec un bébé dans la voiture...
Hafta sonu sahilde, jambon, mimoza, krep falan varken teklif ettim.
J'ai même fait ma demande sur la plage avec bacon, mimosas, pancakes et tout.
- Seçebileceğiniz o kadar hikâye varken onunkini seçtiniz.
De toutes les histoires à raconter, vous avez choisi la sienne.
Bu kadar kötü varken bana düşen bir ayı.
Tant de méchants, pourtant, j'ai encore l'ours.
Ama en iyi illüzyonu yaratma imkanı varken bunu neden yapmayalım?
Mais quel est le but, sinon de créer l'illusion de la plus finement construite possible?
- Nedir? Bir insan neden başka bir seçeneği varken kiralık bir suikastçi olarak yaşamayı seçer?
Pourquoi, étant données toutes les options possibles, un homme décide-t-il de devenir un assassin sur commande?
Fırsatın varken öl.
Et t'es pas sorti d'affaire.
Domuz pastırması varken.
Le bacon existe.
Demek istediğim, çıkıyorduk... ama birbirimizden acınacak bir şekilde nefret ediyorduk... çünkü ikimizin de arabaya ihtiyacı varken bu arabayı kullanıyorduk.
Je veux dire, eh bien, je sortais... mais nous nous sommes lamentablement haï... car nous sommes copropriétaires d'une voiture dont nous avons tous deux besoin.
- Tek bir sivil bile varken burayı terk etmeyeceğim.
Je ne quitterais pas ce rocher avec un civil restant dessus.
Lütfen ağzında yemek varken konuşma.
S'il te plaît, ne parle pas la bouche pleine.
Evde üç küçük kız varken, sizin yerinizde olsam, gerçeğin ortaya çıkmasını her şeyden çok isterdim.
Mme Day, vous avez trois filles. Vous ne voulez pas en avoir le cœur net?
Neden sınıfta onca öğrenci varken benimle mektup arkadaşı olmayı seçtin?
De tous les élèves de notre classe, pourquoi me vouloir comme partenaire?
Suçum fırsatım varken Gezza Mott'ı öldürememekti.
Mon crime est seulement d'avoir échouer à tuer Gezza Mott quand j'en ai eue l'opportunité.
Gencin masumiyeti kaybediş üzerine hikâyelerini dinlemek varken neden bu işle vakit harcıyoruz ki?
Pourquoi perdre du temps avec ça alors que nous pourrions écouter les récits du jeunot sur l'innocence perdue?
Marigold Oteli'ne gelmek üzere evinden ayrıldığında şöyle demişti ki diğerleri de böyle diyecek "Neden burada öleyim" orada ölmek varken? "
Elle a eu la chance de dire, en quittant sa maison pour l'hôtel, comme d'autres le feront : "Pourquoi " mourir ici,
Ben varken olmaz aslanım.
Pas chez moi.
Dave, hazır sevgilin varken bence hemen evlen.
Épouse-la tout de suite.
Toprağın susuzluğunu kendi kanımla gidermek varken, neden bu masum hayvanın kanını sunayım onlara?
Pourquoi étancher la soif de la Déesse avec le sang de cet animal innocent quand mon propre sang peut être offert?
Kürsüde ayı varken amcasının neresinde dokunduğunu gösterecek çocuk olmaması tuhaf oluyordur sizin için kesin.
Oui. C'est sûrement bizarre pour vous d'avoir une poupée à la barre sans enfant qui pointe où son oncle l'a touché, non?
Anlaşma, bilgisayarı sadece yanında biri varken kullanması üzerine onaylanmıştı.
- Quoi? On doit approuver et surveiller son accès informatique.
Ben varken olmaz.
Pas sous ma responsabilité.
Bazen düşünüyorum... Dünya'da bu kadar acı varken, mutlu olmaya ne hakkım var?
Parfois, je me demande si j'ai le droit d'être heureuse alors qu'il y a autant de souffrance dans le monde.
Hem de kanlı canlı olanlar varken karşımda. Kılıç yarsı daha çok yaraşır onlara.
Tant que je verrai des vivants, je préfère que ce soit eux qui aient des entailles.
Hadi hazır zamanımız varken.
on va etre tranquille un moment.
Şansın varken benimle birlik olmalıydın Frank.
Tu aurais dû me rejoindre quand tu en avais la chance, Frank.
- Şansım varken seni öldürmeliydim.
J'aurais dû vous tuer plus tôt.
Elinde Kral Alcaman'ın tüm sihirsel güçleri varken neden mekanik bir ejderha yaparsın ki?
Pourquoi construire une bête mécanique quand on a les pouvoirs magiques du seigneur Alcaman?
Dünyanın çok kötü olduğunu bilirken ve uğraştığın çok şey varken.
Quand tu as su que le monde allait mal et qu'il fallait lutter.
Anladın mı? The White Album varken Hook'a yeltenmek mantıksız.
On peut pas simplement comparer l'Album blanc à Hook.
- Üzerinde bornoz varken.
Toi en robe de chambre.
Hala ışık varken bitirelim şu işi.
Finissons tant qu'il fait encore jour, OK?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]