English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Francês / [ V ] / Varınca

Varınca tradutor Francês

1,807 parallel translation
Panama'ya varınca ailesi için birşey gönderirim. Kendisini unutmadığımızı bilir.
Une fois à Panama, on enverra quelque chose à sa famille, pour qu'elle puisse s'occuper de lui.
Şey Masuka kanın pıhtılaşmadığının farkına varınca bazı testler yaptım, ve heparin ve coumadin ile doluydu.
Quand Masuka a remarqué que le sang ne coagulait pas, j'ai fait des tests, et il était bourré de Coumadin et d'héparine.
Varınca seni ararım.
D'accord. Je t'appelle quand j'arrive.
Karaciğerine varınca, karaciğer kötü hücreleri süzmeye çalışıyor.
Les vaisseaux endommagés atteignent le foie qui tente de les filtrer.
Gerçeklerin farkına varınca, ayrıldım. Hükümeti satın aldıklarını...
Je suis parti dès que j'ai vu la corruption.
Onun otele varınca araması lazımdı.
Il était... censé m'appeler quand il arrivait à son motel.
Söz veriyorum, oraya varınca seni bırakırız. Gidip arkadaşını bulabilirsin.
Dès qu'on arrivera, on te déposera et tu pourras aller retrouver ton ami.
Kasabaya varınca, size göz kulak olacak birini bulacağım.
En arrivant en ville, j'enverrai quelqu'un qui puisse s'occuper de vous.
Oraya varınca biz alırız.
On vient te prendre dès qu'on arrive là-bas.
Oraya varınca seni ararım.
Je t'appellerai en arrivant.
İnsan yaptığı hatanın farkına varınca, kendini daha iyi hisseder. En azından sekiz tane daha kendini iyi hissetmenin yolu vardır.
Je peux te citer des choses bien plus rassurantes que ça.
- Hastaneye varınca öğreneceğiz.
- On en saura plus à l'hôpital.
Güvenli bir yere varınca, onları gömeriz.
On s'arrêtera dès qu'on sera en sécurité, et nous les enterrerons.
Şirket, hafızanı kaybettiğinin farkına varınca, Haitili'ye kadar izini sürerler ve bu da onları aileme götürür.
Une fois que la Compagnie... aura découvert ta perte de mémoire ils vont remonter au Haïtien, et donc à ma famille.
Yüreğinin iyileşmesini aceleye koşamayacağının farkına varınca bir plan tertip etti.
{ \ pos ( 194,215 ) } Réalisant qu'il ne pouvait hâter la guérison de son coeur, { \ pos ( 194,215 ) } il mit au point un plan...
Otele varınca Tito Amca'yı sor.
Quand tu arriveras à l'hôtel, demande oncle Tito.
Oturmamda bir sakınca var mı?
Ça vous ennuie si je m'assieds?
Dr. Shepherd, hızlı bir fincan kahve için sizin interninizi ödünç almamda sakınca var mı?
Y verriez vous un problème, Dr Shepherd si je vous empruntais votre jeune interne pour un rapide café?
Şimdi çok güçlü bir egom var, ama bütün şehir sana defoluymuşsun gibi bakmaya başlayınca, öyle olduğuna inanmamak zor olacak.
mon égo est certes surdimmensionné, mais quand un ville entière commence à te dévisager comme si t'étais plein de défauts, c'est dur de ne pas commencer à y croire.
Biliyorum yüzeyden bakınca pek mükemmel sayılmaz ama altına dalınca kendince bir cazibesi var yani.
Je sais qu'en surface, il a pas l'air parfait du tout, mais en dessous, il a un certain sex-appeal.
Artık uyanığım. - Oraya varınca beni ara, tamam mı?
- Appelle-moi quand tu arrives, OK?
Ekibimin bakmasında bir sakınca var mı?
Est-ce que vous permettez que mon équipe aille l'inspecter?
Bu grup hakkında, Google'a "Phineas'ın Oğulları" yazınca çıkan şeylerin dışında bir şey bilen var mı?
Avez-vous des infos obtenues autrement qu'en tapant leur nom sur internet?
Neden Dr. Burke'ün yerine Dr. Hahn'ı seçtiğinizi sormamda bir sakınca var mı?
Puis-je vous demander pourquoi avoir échanger le Dr. Burke pour le Dr.
Bunu ödünç almamın sakınca var mı?
Ça vous embête si j'emprunte ceci?
Avukatımın bir göz atmasında sakınca var mı?
Vous vous demandez si j'ai pris un avocat pour ces événements?
Onu da getirmemde bir sakınca var mı?
Ca ne vous dérange pas si il entre?
Işık yanıp sönmeye başlayınca on saniyemiz var herkes "cheese" desin ve öyle kalsın.
Alors, une fois que la lumière commence à clignoter, on a dix secondes, alors... Dites toutes "cheese" et restez comme ça.
Tamam bu kibar beyefendiler karın boşluğunun üstündeki son beton parçasını da kaldırınca betonun altındayken oluşan bütün toksinlerin kalbine gidip sana bir kriz geçirtme ihtimâli var...
D'accord, il est possible que quand ces braves messieurs enlèveront le dernier morceau de ciment sur votre abdomen, les toxines qui se sont accumulées sous le ciment affluent vers votre cœur, et que vous perdiez connaissance.
Şuraya park etmemde bir sakınca var mı?
Je me demandais. Il est possible de se garer ici?
Bakmamızda bir sakınca var mı?
Ça vous dérange si je jette un coup d'oeil?
"Yeryüzünü kurtarmak için bir dakikanız var mı?" diye sorabilirsiniz ama "hayır" cevabını alınca arkalarından "mızmız kurumsal köle" diye seslenemezsiniz.
Vous pouvez demander à quelqu'un s'ils ont une minute, pour sauver la terre. Mais vous ne pouvez pas les appeler "belette pleurnicheuse d'entreprise"
Şu an acelem var ama faturayı alınca bana haber verin.
Je dois filer, mais contactez-moi pour la note.
Kafamda bir şey var, biliyorum bu çok çılgınca ama belki de kedimi Dwight öldürdü..
- J'ai ce sentiment bizarre qui, je le sais, est fou... que Dwight a peut-être tué mon chat.
İçeri girmemde bir sakınca var mı?
Je peux entrer, juste une minute?
Biraz zorluk çıkardığın için geç kaldığımızı söylememde sakınca var mı?
Ça te dérange si je lui dis qu'on était en retard parce que t'as résisté?
- Sana katılmamda bir sakınca var mı?
Ça te dérange si je te tiens compagnie?
Olimpos dağının zirvesinden bakınca, biz ölümlülerin, sana kristali bulmanda yardım etmekten başka bir amacımız yokmuş gibi görünebilir. Ama ister inan ister inanma, benim de yapılacak önemli işlerim var.
Écoute, je sais que depuis le mont Olympe on dirait que nous, mortels, n'avons rien de mieux à faire que de t'aider à chercher ton cristal, mais crois-moi ou pas, j'ai aussi des choses importantes à faire.
Gerçek sorunlu bu dünyada yapılması gereken işler var. Bense doğum günü partileri fotoğraf çekimleri ve bir sürü çılgınca iş organize ediyorum.
Il y a des choses à faire dans le monde réel, et j'organise des fêtes d'anniversaire, des séances photo, et toutes sortes de trucs dingues...
Ne var ki arkadaşlıklarının sınırını hemen hatırlayınca,... kavuşma buruk bir sevinç yaratmıştı.
{ \ pos ( 192,215 ) } La réunion devint cependant amère, quand ils se rappelèrent les restrictions de leur amitié.
- Denememde sakınca var mı?
Tube de 8? - Je peux?
Sence beyaz giymemde sakınca var mı?
Ça ne te dérange pas que je porte du blanc?
DNA örneği almamızda bir sakınca var mı?
- Voudriez-vous nous donner un échantillon de votre ADN?
Harold'ın bir süre burada takılmasında sakınca var mı?
Ça vous gêne si Harold reste ici un moment?
Biraz erken çıkmamda sakınca var mı?
Je peux sortir plus tôt aujourd'hui?
Ayakkabına bakmamda bir sakınca var mı?
Vous voulez bien me donner votre chaussure?
McDonalds'ın tıpkı Usame Bin Ladin gibi insan haklarına tecavüz ettiğini düşünen çılgınca bir zihin yapıları var.
Le genre de dingues qui pensent que McDonald s viole les droits de l'homme autant que Ben Laden.
Burada küçük bir parça var. Bu kayalığa bakınca daha büyük bir parçayı görebilirsiniz.
Ici, c'est un petit exemple, mais dans cette falaise, c'est énorme.
Yumuşacık kar, havası boşalınca kaya gibi sert buza dönüşür. Falez dibine yaklaşık 20 metre mesafedeyim ve önümde saf buzul var. İşte bu.
en évacuant l'air, la neige poudreuse devient aussi solide que de la roche.
Uzaktan bakınca kendine has bir görünümü var.
vue de loin, elle a un profil assez distinct.
Neden topalladığını sormamda bir sakınca var mı, Dan?
Je peux savoir pourquoi tu boites, Dan?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]