English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Francês / [ V ] / Vint

Vint tradutor Francês

520 parallel translation
Trina iki hafta boyunca neredeyse her gün 2, hatta 3 saatini McTeague'nin sandalyesinde geçirmişti.
Durant les deux semaines suivantes, Trina vint chaque jour Et elle passa chaque fois deux ou trois heures sur la chaise de McTeague.
Sonra hiç fark ettirmeden kocasının arkasından yanaşıp 35 doları eline sıkıştırmak gibi bir düşünce geçti içinden.
Puis il lui vint l'idée géniale de surgir derrière lui inopinément et de lui glisser l'argent, les 35 dollars, dans la main. F. N. 530 01 : 52 : 39,640 - - 01 : 52 : 42,480 Cent soixante-cinq dollars.
Yaz geride kaldı, akabinde sonbahar geldi, her taraf sarı renge büründü.
L'été passa — Puis vint l'automne, toute revêtue de jaune.
Sonra bir ses duyuIdu :
Et une voix vint à lui :
Ölüm bizi bekliyor Tanrı'nın inayeti ile kurtulmuş oldular.
La mort guette. Vint la délivrance avec l'aide du Seigneur des cieux.
Ayağa kalktı, masanın etrafını dolaştı ve önümde durdu.
Il se leva aussi et vint à ma rencontre.
Tam o anda, ayı bir bulut kapladı ve bir yüzün önündeki kara bir el gibi bir an orada asılı kaldı.
Mais un nuage vint masquer la lune. Il s'attarda un instant, comme une main gantée sur un visage.
Ama bizim eve gelmedi. Evanslar'ın büyük evinde kalıyordu.
Elle ne vint pas chez nous, mais logea dans la grande maison des Evans.
Gün geldi, toprak bereketini kaybetti ve giderek verimsizleşti.
Vint alors un temps où la terre tomba en jachère, de plus en plus longtemps.
Kral John Memlüklüleri kovup bizim köyümüze geldiğinde korkunç şeylerle karşılaşmış.
Quand le roi Jean eut chassé les Mamelouks et vint dans notre village, il découvrit d'affreuses choses.
İşte Hitler, Ağustos 1939'da Varşova'ya bu şekilde geldi.
Et c'est ainsi qu'Adolf Hitler vint à Varsovie en août 1939.
Küçük tuhaf periye benzer bir şey... atımı ürküttükten sonra yanıma gelip ağırbaşlı bir şekilde yardım etmek istedi.
Une étrange créature, comme un elfe, qui effraya mon cheval puis vint gravement m'offrir son aide.
Ben, Waldo Lydecker onu gerçekten tanıyan tek kişiydim ve şu dedektiflerden bir diğeri daha beni görmeye geldiğinde Laura'nın hikayesini henüz daha yeni yazmaya başlamıştım.
Moi, Waldo Lydecker, le seul l'ayant vraiment connue. Je commençais à écrire la vie de Laura, quand un policier vint me voir.
Aynı masaya oturmayı başardım. Biraz bekledim, ama gelmedi.
Je m'arrangeai pour avoir la même table, mais il ne vint pas.
Bana çok şüpheci bir şekilde bakıyordu. Kısa bir süre sonra yanıma geldi.
Il me considérait d'un air soupçonneux et vint vers moi.
Gün doğunca Gladys ve konuklardan gerçeği gizlemenin zorluğuyla yüzleşiyordu.
Avec le jour, vint la cruelle nécessité de donner le change à Gladys et aux invités.
Ama Gilda olayların sebeplerini bilmemeye dayanamazdı, böylece gururunu yenip beni görmeye geldi.
Mais une fille comme Gilda voulait savoir ce que je faisais. Elle fit taire son orgueil et vint me trouver.
Aniden, bir melek belirip Davut'la konuşmuş.
Soudain, un ange vint parler à David.
Ophelia oraya düğün çiçeklerinden, ısırganlardan, papatyalardan ve o uzun mor çiçeklerden yapılma garip çelenklerle gelmiş.
Elle y vint, parée de fantasques guirlandes. Renoncules, marguerites, digitales.
Yıllar geçti sinsice sezdirmeden
Mais l'âge vint, d'un pas furtif.
Sonra o harika gün geldi.
Puis vint un grand jour.
Sonra aşk geldi ve ruhumu özgürlüğe kavuşturdu. "
C'est alors que l'amour vint libérer mon âme.
Sonra Boston Filarmonisi New York'a geldi.
Puis le Philharmonique vint à New York.
Birdenbire aklıma mükemmel bir fikir geldi.
Une idée brillante me vint :
Ortak olarak ilk işlerimden birisi... takkesi düşüp keli görünen... - ya da'ipek şapkası'diyelim - Lionel ile görüşmekti.
Une de mes premières tâches fut de recevoir Lionel... qui vint chapeau à la main.
Ama ben değil. Benim büyük fikrim bana kanepede otururken geldi.
Mais mon idée de génie me vint tout simplement sur le canapé.
Margo provalara hiç gelmedi.
Margo ne vint jamais aux répétitions.
Marta kapıya geldiğinde her şey hâlâ gözlerinin içindeydi.
Martha vint ouvrir, les yeux remplis de cet émoi.
Stig, kanyak almak için kalktı ve sonra dönerken Marta'nın arkasından geçti.
Il alla chercher le cognac. En revenant, il vint tout près de Martha.
Bundan iki ay sonra... Şubat 1944'te Rommel'in Atlantik duvarından... uzak olduğu ender anların birinde... eski dostu Dr. Karl Strolin tekrar ortaya çıktı.
Deux mois après, en février 1944, pendant l'une des rares absences de Rommel du front ouest, son vieil ami Dr Karl Strolin vint lui rendre visite.
"Ölmeye razı olmak?"
La réponse vint...
Ama bir gün, aniden yanımda beliriverdi ve uçurtma uçurmama yardımcı oldu.
Un jour, il vint m'aider à diriger le cerf-volant.
- Korkunç kadın! - Ne şok edici bir şey. Evet, değil mi?
Cette jeune femme vint le trouver dans son bain, et lui planta son couteau en plein coeur.
Bahçeden bir adam geldi. Sahibiymiş havası vardı.
Un homme vint vers nous à travers le jardin... en propriétaire.
Ve sonra en büyüğümüz geldi. - Ne?
Et puis, vint le plus grand de tous.
Fişek gibi bir genç olan Maria'nın kardeşi, kürsüye geldiğinde, ev sahibi takımın durumu iyiye gitmeye başladı.
Les choses s'améliorèrent quand le frère de Maria, un vrai filou, vint à la barre.
Ardından Efendimiz tırpan ve cam saatiyle geldi.
Alors, le Seigneur vint en personne avec Sa faux et Son sablier.
Neredeyse hemen ardından hiper hızın keşfi geldi. Bununla önce ışık hızına erişildi sonra da fazlasıyla geçildi.
Ensuite vint la decouverte de l'hyper-espace... qui, dans un premier temps, egala la vitesse de la lumiere... puis, la depassa largement.
Ve her şey geçti, korku dolu gecenin ardından, dünyanın daha önce hiç görmediği bir gün geldi.
Venue et passée, après la suffocante nuit de terreur, vint un jour comme n'en avait encore jamais vu le monde.
O ayrılınca, yenisi geldi.
Mais après son départ, il en vint un autre.
Bayan White olağan tedavisi için büroya geldi ve... #... orada öldü.
Mme Blanc vint chez son médecin et y mourut.
Hepsi palavra. " Altı çocuğu olan bedbaht bir anneyim.
- Marius, sans ressource, vint habiter une masure.
Bütün okullara uğrayalım!
Alors, M. Fauchelevent vint seul.
Halkın, çarı başkente geri getirmek için yollara koyulduğu ; Prens Kurbski'nin, Rus birliklerini Polonyalılara teslim ederek, Kral Sigismund'a sığındığı alçakça bir ihanetin yılı.
L'année où le peuple vint le chercher pour le ramener à la capitale. L'année de la trahison scélérate du prince Kourbski qui livra les troupes russes et s'en fut auprès du roi Sigismond.
O gece Kharis mezara geri döndü.
Le soir meme, Kharis vint a la tombe,
Yıllarca dağ başında oturmuştur. Kırağıyla doyurmuştur karnını. Sonra kalkıp şehre gelir.
Il se nourrissait de rosée, il vint en ville, on lui fit goûter du vin et il devint alcoolique.
Korkuyla saklanmış olan Berberi kralı El-Kadir'e yardım etmek üzere... Valencia'ya gelen Ben Yusuf'la birlikte vakit de gelmişti. Büyük ve güçlü ordusunu İspanya kıyılarına çıkarabileceğine emin olmak zorundaydı.
Ben Youssouf vint à Valence pour s'assurer l'aide du peureux Al Kadir avant d'amener sa flotte aux rives d'Espagne.
"Kız ona doğru yürür beklemekten soluğu tıkanmış"..... "rüzgardan yüzü kızarmıştır."
Elle vint vers lui haletante d'ardeur... Ies joues rougies par le vent.
Beni görmeye geldi.
Il vint.
Tesadüf, bir delikanlı oradan geçmekte.
" Un jeune homme vint à passer.
Villette bana geldi.
Vilette vint me trouver.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]