Vise tradutor Francês
3,291 parallel translation
Biz büyük balığın peşindeyiz.
On vise un plus gros poisson.
Şuna bak bebeğim, sekizinci yaş günün.
Vise ça. Tes huit ans.
Bu gece büyük oynayacağız.
Ce soir, on vise plus haut.
Odaklan ve yeniden doldur, tekrar dene.
Recharge, vise et recommence.
Şu gerzeğe bak.
Vise-moi cet abruti.
Taşaklarına çalış!
Vise les couilles.
Ona doğru tutmuyorum. Sana doğru tutuyorum.
Je vous vise pas, mais je te vise, toi.
Elde etmeye çalıştığı başka bir şey var.
Il vise autre chose.
Şuna bak...
Vise un peu ça...
İnsanlığı doğru yola getirmek için yer altının bilgi dağarcığını istiyorlar.
Elle vise à recouvrer le savoir du monde souterrain et à guider l'humanité.
Silahı çocukların önünde sallama!
Range ça, les vise pas!
Tuvaletini tutturamıyor.
Deux... "ne vise pas aux toilettes".
Bu kapı aralığını hedefinin üzerine koy ve orayı namlunun üzerindeki gezle kapatıp sık.
Mets-la sur ta cible, vise avec l'encoche sur le canon, et appuie.
Lockwood, üçüncü polisin peşinde değilse görev kim peki?
Si Lockwood ne vise pas le 3e flic, qui est la mission?
Çek şu lanet silahını üzerimden.
Me vise pas!
Koşan Ayı'ya bakar ve "Şu anasını bellemiş herife bak."
Il se met à penser : "Vise cet enfoiré,"
Arkamı dönüp "beyefendiyle geldim" demeye kalmadan elinde silahıyla arkamda duran babam silahını alıp adama doğrulttu.
Et avant que je puisse lui dire que je suis avec Monsieur, mon père est derrière moi, avec une arme à la main. Il vise cet homme avec son pistolet et lui tire dans la tête.
Çöp konteynerine nişan almaya çalış.
Alors vise la benne à ordures.
Seni kastetmedim.
Ça te vise pas.
Hedefimiz bu kadın. Nadia Levandi.
On vise cette femme.
"Kirli Harry" cilik oynamana gerek yok.
Vise plus haut.
Sürücünün yüzünü hedef alan yönelimli bir patlama.
Une explosion directionnelle vise la tête du conducteur.
Kimin peşinde bilmiyorum ama bilmen gerektiğini düşündüm.
Je ne sais pas qui il vise, mais j'ai préféré te prévenir.
Sadece yaralamaya çalış.
Vise les membres.
İki kez aynı grubu takip etti sonra da rastgele olay düzenledi.
Elle vise deux fois le même groupe et met en scène une fusillade.
Kruse'nin gözü daha yükseklerde.
Kruse vise plus haut.
Höxenhaven Başbakan olmak mı istiyor?
Il vise le poste de Premier ministre?
Geçireceğimiz reform yasası özel sağlık sigortasına savaş açarken Philip'in özel sağlık sigortasını kullanmamız aptallık olur.
Phillip a une assurance privée qui couvrirait les frais, mais je crois qu'il vaut mieux éviter de s'en servir, puisque notre réforme vise justement les assurances privées.
Solak futbol oyuncularını mı hedef alıyor diyorsun yani?
Donc, tu penses qu'il vise des footballeuses gauchères?
Ve ona ulaşamazsan çocuğunun peşinden git öyleyse.
Si on ne peut l'atteindre lui, on vise son fils.
Nereye giriyor?
Et que vise-t-il?
Aniden silahı bana doğrultulmuştu.
Soudain, il me vise.
"Üçüncü tur, ev sahibi önde,"
" Il arrive à la troisième, il vise le marbre,
Shen'i çıkarmak için, gelecek Cuma yapılacak olan konferans kapanış etkinliğini hedefledik.
On vise la conférence de clôture de vendredi pour l'extraction.
Gözüne kestirmiş durumda ve bana doğru koşuyor.
Il a le regard fixé sur le 88, et il vise mes fesses.
Gagalarıma bak.
Vise mes pauses.
Neredeyse içime kaçıyordu.
- Bien visé.
- Bagshaw işleri büyütüyor.
Bagshaw vise plus haut.
- Evet, Halvar'ın kuralına göre.
Vise Halvars!
Kimliğini saptayamayalım diye dövmesinde delik açtılar.
Ils ont visé le tatouage pour nous empêcher de l'identifier.
Bunlar seni hedef almış!
Tu as été visé par ça!
- Kimi hedefliyor? - Hedefledi bile.
Qui vise-t-il?
Tam isabet bir sıçıştı!
Tu as bien visé avec ta fiente.
Yerinde olsam sonuncusunu üzerime alinirdim.
À ta place, je me sentirais visé par celle-ci.
O zavallı serseriyi ben vurmuş olsaydım, başından vururdum dedi.
Il a dit que si ça avait été lui, il aurait visé la tête, je cite :
Yani... Suikastçı Mark'ı da hedef almıştı.
Ce qui veut dire... que Mark était visé.
Tamam, pekâlâ.
D'accord. Qui est visé?
Hukuk şirketiniz, boyunu aşan yerlere geldi. Gerekli olmadığı yerlere.
Votre cabinet a visé trop haut là où ça n'était pas nécessaire.
Neden bacağını nişan almadığımı açıklamak zorunda kalacağım.
Je vais devoir expliquer pourquoi j'ai pas visé sa jambe.
Şuna bir bak, şuna bir bak.
Vise-moi ça.
Şüphesiz. Mayın, onu başından beri zorluyor.
Minefield a visé son numéro tout au long de la journée.