Vivante tradutor Francês
5,493 parallel translation
Hayatta olmana çok sevindim.
Je suis si heureuse que tu sois vivante.
Kurban kesilmiş ama hâlâ hayatta. - Ben gidiyorum herhâlde o zaman.
La victime a été découpée, mais elle est toujours vivante.
- Seni canlı canlı yiyeceğim!
Je vais te manger vivante!
Dana hayatta mı?
Dana est vivante?
Hayattaymış ama tehlike devam ediyormuş.
Elle est vivante, mais dans un état critique.
Kız hala hayatta.
Elle est toujours vivante.
Kız hayatta.
Elle est vivante.
Eğer Henry'nin şeytanla bağını görebilirsek hala içinde yaşayan oğlumun ruhunu da görebiliriz.
Si nous pouvons briser les liens d'Henry avec le démon, nous pourrons voir que l'âme de mon fils est toujours vivante à l'intérieur de lui.
Hayatta olduğumu düşünürse, ortaya çıkacaktır.
Je suis sa faiblesse. S'il pense que je suis vivante, il va craquer.
Aslında daha kötüsü çünkü aileni aradığımda hâlâ hayatta olacaksın.
C'est pire, en fait, parce que tu seras toujours vivante quand j'appellerai tes parents.
Yaşıyorsun.
Vous êtes vivante.
Claudia, kız kardeşin hala hayatta.
Claudia, ta soeur est vivante.
Hiç bu kadar canlı hissetmemiştim.
Je me suis jamais sentie aussi vivante.
Benim çalışma grubumdaydı.
Vivante. Elle était dans mon groupe d'étude.
Bu da ne demek oluyor? Annem hâlâ hayattayken Linda ile bir ilişkin mi vardı?
Vous aviez une liaison quand maman était vivante?
- Yaşayan bir efsane binaya girdi.
Une légende vivante est entrée dans l'immeuble.
Yaşayan hiçbir yaratık bu acıya katlanmak zorunda kalmamalı.
Aucune créature vivante ne devrait endurer autant de souffrance.
Herrmann! Onu hayatta iken gören son kişiyim!
Je suis le dernier à l'avoir vu vivante!
Ortağın hala hayatta.
Ta partenaire est toujours bien vivante.
Hayatta daha çok işe yarayacağını düşündüm.
Je pensais qu'elle serait plus utile vivante.
Hayattaki tek kadın ben değilim.
Je ne suis pas la seule femme vivante.
Belki de, ama şimdilik... dirisi ölüsünden daha çok işimize yarayacak.
Peut-être, mais pour le moment, elle nous est beaucoup plus précieuse vivante que morte. Regardez qui est là, Mercy...
Hala yaşıyorsan...
Tu es encore vivante... Parce que je le permets.
Demek hâlâ hayattasın.
Toujours vivante à ce que je vois.
Çünkü şu masada yatan diğer kadınlara öyle diyorum ki onlar senden biraz daha cansız oluyorlar.
car c'est comme ça que j'appelle l'autre femme qui a fini sur ma table et qui est moins vivante que vous.
Ben zor kurtuldum.
J'en suis à peine sorti vivante.
- Yani hayatta olduğunu bilmesini istedin.
Tu veux qu'il sache que tu es vivante. Pourquoi?
Biliyorsun, eğer Claire hayattaysa ve bu mesajı bana yolluyorsa Ware County'daki otelde olacaktır ona evlenme teklif ettiğim yerde, bu şiiri yazdığımız yerde.
Tu sais, si Claire est vivante, et qu'elle m'envoie un message, elle sera à l'auberge dans le comté de Ware, où je l'ai demandé en mariage, où nous avons écrit ce poème.
Hayattaysa diyelim, ne olacak?
Si elle est vivante, qui s'en soucie?
Eğer Claire hayattaysa, çok iyi bir sebep uğruna saklanmayı bırakmıştır.
Si Claire est vivante, elle est sortie de cachette pour une bonne raison.
Eğer Claire hayattaysa, Ware County'daki otelde olacaktır.
Si Claire est vivante, elle sera à l'Inn dans le comté de Ware.
Onu bana getir, karşılığında da yaşayan Claire'i al.
Si tu fais ça, tu retrouveras Claire vivante.
Bugün o kişinin karşımda olduğuna dair kanıt var.
Aujourd'hui, j'en ai la preuve vivante juste devant moi.
Bir numara, hayatta olduğuna sevindim.
Premièrement, contente que tu sois vivante.
♪ Sana yakın olmak, beni çok canlı hissettiriyorsun ♪
♪ Près de toi, tu me rends si vivante ♪
Sen, ne de olsa, çıkarım sanatında başkalarını eğitme yeteneğimin güçlü bir kanıtısın.
Vous êtes, après tout, la preuve vivante de ma capacité d'entraîneur en art de la déduction.
Nişanlımla ilgili sesli mesaj bırakıyorsunuz ve ben geri aradığımda ölü mü yaşıyor mu kimse bir şey söylemiyor.
Vous me laissez un message concernant ma fiancée, et quand je rappelle, personne ne me dit si elle est vivante ou morte.
- Elinde beni öldürmek isteyen 15 tane adam var. O kaltak ölmedikçe gitmem oraya.
- Elle a 15 types qui me tueront, j'y retourne pas tant que cette P-U-T-E est vivante.
- Emily yaşıyor.
Emily est vivante.
- Ben canlı kanıtıyım.
J'en suis la preuve vivante.
Her yaratığın gözlerinden bir anlığına gördüm ölü, canlı, henüz var olmamış olanlardan.
Je l'ai aperçu à travers les yeux de chaque créature... morte, vivante, ou encore à venir.
Bu yaşayan, nefes alan bir canlı.
Et ça, c'est une créature vivante qui respire.
Harita yaşıyor.
La carte est vivante!
Varis olmadan, ölü olmanız canlı olmanızdan dah değerli.
Sans héritier, vous valez plus morte que vivante.
Eğer ciddi oladuğunu düşünürsem, bu odadan canlı ayrılamazsın.
Si je pensais que vous étiez sérieuse, vous ne quitteriez pas cette pièce vivante.
Bu yapılırken hayatta olsaydı sırtında daha çok kan olurdu.
Si elle avait été vivante quand ça a été fait, il y aurait beaucoup plus de sang sur son dos.
Yaşıyor ve korkmuş durumda.
Elle est toujours vivante et terrifiée.
Yolunuz açık olsun.
Ramenez-la vivante.
- Yaşayan bir efsane, binaya girdi. - Kim?
Une légende vivante vient d'arriver.
Epey zarar görmüş ama hayatta.
Elle est bien amochée, mais est vivante.
O zaman hala hayatta.
Donc elle est vivante.